Hayatı

Basra Mu‘tezilesi’nden Abbâd b. Süleyman Hişâm b. Amr’ın ashâbı arasındadır. Mu‘tezile’ye birçok şeyde muhalefet etmiştir. İbn Küllâb el-Basrî ile münâzarada bulunmuştur. İlk defa kendisinin ortaya attığı görüşleri vardır. Hayyât, Ebû Ali el-Cübbâî ve Ebû Hâşim el-Cübbâî’nin Abbâd’ı eleştirdikleri yazıları vardır. Bir yerde Ebû Ali el-Cübbâî, Abbâd b. Süleymân’ı kelâmda usta olarak niteliyor, ama “şâyet deliliği (cünûnuhû) olmasa” diye de ekliyor. Abbâd 256/864 yılında vefat etmiştir.

Öğretisi

Abbâd b. Süleymân’ın, nesnenin doğasına ilişkin düşüncesi, dönemin varlık modeli olan cevher-araz teorisine dayanır. Buna göre Abbâd cismin, cevher ve ondan ayrılmayan arazlardan meydana geldiğini öne sürer.  Bununla beraber Eş‘arî’nin aktardıklarına göre Mu‘tezile’de Abbâd b. Süleymân ve Hişâm b. Amr el-Fuvâtî, arazların ve kulların fiillerinin, cisimlerin sonradanlığına, dolayısıyla Tanrı’nın varlığına delâlet etmeyeceğini düşünmektedirler. Abbâd’a göre cevherler ve arazlar toplamından ibaret olan insanın işitme, görme, tatma, koklama, dokunma ve cinsellik olmak üzere altı duyusu bulunmaktadır. İbnü’n-Nedim, Abbâd ile bütün itikatların gerçek dışı olduğunu düşünen sofist arasında bir tartışma geçtiğini, Abbâd’ın insanın gerçek ile gerçek dışı olanı tefrik edebilecek bir yetiye sahip olduğunu söyleyerek sofisti susturduğunu nakleder. Abbâd b. Süleymân’da öne çıkan hususların başında Tanrı hakkında kullanılan isim ve sıfatların nasıl anlaşılması gerektiği ve bu isim ve sıfatlardan hangilerinin ezelde sabit olduğu soruları gelmektedir.

Abbâd, diğer Mu‘tezile kelâmcıları gibi Allah’ın, âlim, kâdir, hayy ve semî‘ olduğunu, ancak bu yüklemlerin hiçbir şekilde O’nun için, ilim, kudret, hayat ve sem‘ manalarını ispat etmediğini düşünür. Bu nedenle Allah Teâlâ, ilimsiz olarak âlim, kudretsiz olarak kâdir, hayatsız olarak hayy ve sem‘siz olarak semî‘dir. Bu nedenle Abbâd’a göre Allah’ın söz konusu sıfatlarla, bu sıfatların kök mânâları sebebiyle nitelenmediğini söyleyebiliriz. Bununla beraber o, “Allah, zâtıyla âlim, kâdir ve hayydır” sözünü de doğru bulmamakta ve zâtın sıfatları hak etmesi bağlamında, “nefs” ve “zât”ın zikredilmesini uygun görmemektedir.

Peki, Abbâd’a göre, Allah, ne zâtından dolayı ne de zâtında bulunan mânâlardan dolayı mânevî sıfatları hak etmiyorsa, bu durumda Allah’a yüklenen bu sıfatlar nasıl anlaşılmalıdır? Abbâd, “Allah âlimdir” sözüyle, Allah için bir malûmun var olduğunu bilmekle beraber bir isim ispat ettiğini; “Allah kâdirdir” sözüyle, Allah için bir makdûrun var olduğunu bilmekle beraber bir isim ispat ettiğini; “Allah hayydır” sözüyle, Allah için bir hayatın var olduğunu bilmekle beraber bir isim ispat ettiğini söylemektedir. Abbâd, Allah’ın, ezelde malûmatı bildiğini söyler. Bununla beraber ona göre Allah’ın ezelde şeyleri, sözgelimi cisimleri, cevherleri, renkler, tatlar ve hareketler gibi araz cinslerini bildiği söylenemez. Çünkü Allah’ın bunları bildiğini söylemek, onların ezelde varlığını kabul etmeyi gerektirecektir. Abbâd’ın, Allah’ın ezelde Semî’ ve Basîr olmakla nitelenmeyeceğinin ardında da aynı gerekçe yatar. Buna göre Allah’ın ezelde söz konusu iki sıfatla nitelenmesi, işitilen ve görülen şeylerin de ezelde varlığını gerektirecektir. Bu nedenle Abbâd, “Allah Semî’dir” sözünün, Allah için bir isim ve onunla işitileni bildiğinin ispatı; “Basîr’dir” sözünün de yine Allah için bir isim ve onunla görüleni bildiğinin ispatı anlamına geldiğini öne sürer. Ona göre Allah hakkında “es-Semî’ ezelîdir” demek doğru iken; “O, ezelde es-Semî’dir” denilemez. Abbâd her ne kadar “Allah, ezelde Âlim ve Kâdir’dir” diyebilse de Tanrı’nın ezelde eşyâyı bildiğini söyleyemeyeceğini, zira bunu söylerse onların ezelde Allah ile beraber var olduklarını ortaya koymuş olacağını ifade etmektedir.

Abbâd b. Süleymân, Allah’ın, hakîki kıyâsla Âlim, Kâdir, Hayy, Semî’ ve Basîr olmadığını düşünür. Abbâd “hakîkî kıyâs” tabiriyle önermenin aksinin de aynı anlamı taşıdığı bir yapıyı kastetmektedir. O, kıyâsın gerçek anlamında Allah Teala’nın âlim, hayy veya kâdir olduğunun söyleyenemeyeceğini, çünkü kıyâsın gerçek anlamında O’nun âlim olması durumunda, O’ndan başka hiç kimsenin âlim olmamasının gerekeceğini dile getirmektedir. Ancak “kadîm, ezelîdir” önermesi hakiki bir kıyastır. Çünkü kıyâs döndürülebilir (‘aks). Buna göre “O, kadîmdir” demek, “O, ezelîdir” anlamında; “O, ezelîdir” demek, “O kadîmdir” anlamındadır. Abbâd, nübüvvetin peygamberlerin amellerinin karşılığını olduğunu öne sürerek nübüvvetin bir lütuf olduğunu düşünen Mu‘tezile kelâmcılarından ayrılır.

Öne Çıkan Eserleri

  • Kitâbu’l-İnkar en Yahluka’n-Nas Ef‘âlehum. Günümüze ulaşmamıştır.
  • Kitâbü Tesbîti Delâleti’l-A‘râz. Günümüze ulaşmamıştır.
  • Kitâbü’l-İsbâti’l-Cüz’illezî lâ Yetecezze’. Günümüze ulaşmamıştır.
  • Kitâbü’l-Ebvâb. Günümüze ulaşmamıştır.
  • Kitâbu’l-Aks. Günümüze ulaşmamıştır.
  • Kitâbü Tafdîli Ebî Bekr. Günümüze ulaşmamıştır.

Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu