Miraç Kandili bugün idrak edilecek Miraç Kandili bugün idrak edilecek

Peygamber Efendimiz Mekke’nin kan dökülmeden fethedilmesini istiyordu. Yine de çok hassas davranıyordu. Hassasiyeti her iki cephe için de geçerliydi. Kendi askerlerinden de Mekkelilerden de zayiat verilmesini istemiyordu. Hz. Peygamber'in tek arzusu Kureyş reislerinin İslâm hakikatini anlamalarıydı. 

Mekke’ye yaklaşıldığında Cuhfe denilen yerde amcası Hz. Abbas ile karşılaştı. Hz. Abbas  müslüman olarak Medine’ye hicret ediyordu. Yanında ailesi de vardı. Efendimiz onları görünce sevindi ve, “Ben peygamberlerin sonuncusu olduğum gibi sen de muhacirlerin sonuncususun.” dedi. Hz. Abbas ailesini Medine’ye göndererek kendisi Rasulullah'ın ordusuna katıldı. Dün terk ettiği Mekke’yi bugün fethetmek için yola koyulmuştu.

Bu yolculuk esnasında Rasulullah kendisine ilk vahiy indiği zaman Varaka b. Nevfel’le arasında geçen şu konuşmayı düşündü: Varaka şöyle demişti "Senin bu gördüğün, Allah Tealâ’nın Hz. Musa’ya gönderdiği Namus-i Ekber’dir (Cebrail’dir); keşke senin insanları İslâm’a davet ettiğin günlerde genç olaydım... Kavmin seni vatanından çıkaracakları zaman keşke hayatta olsam..."

Bunun üzerine Efendimiz  "Onlar beni Mekke’den çıkaracaklar mı?" diye sordu. 

Varaka bin Nevfel'de "Evet! Zira senin gibi vahyi tebliğ etmiş bir kimse yoktur ki düşmanlığa uğramasın. Şayet senin davet günlerine yetişirsem sana son derecede yardım ederim" demişti.

İşte bu konuşmanın üzerinden 21, hicretten de sekiz sene geçtikten sonra Peygamber Efendimiz tekrar Mekke’ye dönüyordu.

Mekkeliler hiç beklemedikleri bir anda on bin kişilik sahabe ordusunu karşılarında görünce akıl tutulması yaşamışlardı. Neye uğradıklarını şaşırdılar. Hiçbir şey yapamadılar. Herkes şimdi ne olacağını bekliyordu.

Peygamber Efendimiz Mekke’ye girdiğinde, fethi kendisine nasip etmesinden ötürü minnet ve şükranını bildirircesine başını önüne eğiyordu. 

Muhacirler ve Ensar Rasulullah'ın dört bir yanını sarmıştı. Mescid-i Haram’a girdi. Hacer-i Esved’e doğru yöneldi ve selamladı. Sonra Kâbe’yi tavaf etti. Kâbe’nin içinde ve etrafında üç yüz altmış put bulunuyordu. Elindeki yay ile bunlara bir bir dokunuyor ve şöyle diyordu: “Hak geldi, batıl yok olup gitti. Zaten batıl her zaman yok olmaya mahkûmdur.”

Efendimiz s.a.v. tavafını bitirip Kâbe’nin kapısına geldiğinde, anahtar sorumlusu Osman b. Talha’yı çağırtarak Kâbe’yi açtırdı, içeri girdi. Önce orada bulunan putları bir kenara ittirdi. Ağaçtan yapılmış bir güvercin şeklindeki bir putu kendi elleriyle kırdı. 

"Serbestsiniz"

Mekke’ye girildikten sonra yaşanan hadiselerden en önemlilerinden birisi de Rasulullah Efendimiz’in yüce ahlâkının sonucu kalpleri fethetmesi olayıdır. 

Herkes Kâbe’nin avlusunda toplanmıştı ve Efendimiz s.a.v.’in bundan sonra nasıl davranacağını merak ediyordu. Henüz İslâm’la müşerref olmamış binlerce Mekkeli müşriğin yanında Müslüman askerler de hazır bulunuyordu. O zamanki savaş hukukuna göre O, bütün Mekke halkının öldürülmesini emredebilir, bütün Mekkelilerin varlıklarına el koyup bunu müslümanlar için ganimet malı sayabilir ve dağıtabilirdi. Efendimiz s.a.v. Kâbe’den çıktı ve insanlara şöyle bir konuşma yaptı:

“Ey Kureyş topluluğu! Muhakkak ki Allah, cahiliye gururunu, cahiliye atalarıyla övünüp büyüklenmeyi kaldırmıştır. Bütün insanlar Adem’dendir, Adem de topraktan yaratılmıştır!” Sonra şu ayeti okudu: “Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ile bir dişiden yarattık. Birbirinizle tanışasınız diye sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah katında en üstün olanınız, en çok sakınanınızdır. Şüphesiz ki Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.” (Hucurat, 13).

Sonra şöyle buyurdu:
– Ey Kureyş topluluğu! Şimdi hakkınızda ne yapacağımı düşünüyorsunuz?

Kureyşliler hiç de hak etmedikleri bir merhameti isteyecek söz bulamayarak, utançtan başları öne düşmüş vaziyette şu cevabı verdiler:

– "Sen soylu bir babanın oğlu, asil bir kimsesin. Senden hayır umarız."

Hz. Peygamber şöyle buyurdu:

– "Ben, size Hz. Yusuf’un kardeşlerine dediğini söyleyeceğim: Size bugün hiçbir başa kakma ve ayıplama yoktur. Gidin, serbestsiniz!"