Direniş Çadırı tarafından yayımlanan 'Türkiye, İsrail ve BOTAŞ: Filistin’de Soykırımı Besleyen Hat' başlıklı bir raporu hazırlayanlar, Direniş Çadırı Araştırma Komisyonu Adına; Alperen Gençosmanoğlu, Emine Güneş ve İsmail Duman. 

'Türkiye, İsrail ve BOTAŞ: Filistin’de Soykırımı Besleyen Hat' başlıklı rapor: 

SUNUŞ

Bu belge, Türkiye'nin BOTAŞ aracılığıyla BaküTiflis-Ceyhan (BTC) Boru Hattı üzerinden İsrail'e yapılan petrol sevkiyatının kapsamı, hukuki niteliği ve politik sonuçlarını incelemektedir. Özellikle Filistin halkına yönelik soykırım ve işgallerin artarak devam ettiği bir dönemde, Türkiye’den İsrail’e farklı oranlarda yapılan petrol sevkiyatında oynadığı kritik rolün insanî, politik ve hukuki sorumluluklarla çeliştiği ortaya konmaktadır. Bu belge, Türkiye’nin tarihi, insanî ve hukuki yükümlülükleri ışığında BOTAŞ’ın sorumluluklarını ele almakta ve BTC Boru Hattı üzerinden yapılan sevkiyatların acilen durdurulması gerektiğini vurgulamaktadır.

Türkiye'nin Filistin halkının yanında durma gerekliliği, sadece ahlaki bir zorunluluk değil aynı zamanda insan hakları ve uluslararası hukuk bağlamında da kaçınılmaz bir sorumluluktur. Bu belgede, Türkiye’nin bu tarihi sorumluluğun gereği olarak İsrail’e yapılan petrol sevkiyatını durdurması için elindeki hukuki dayanaklar ve siyasi sorumluluklar ele alınmıştır.

Aynı zamanda emperyalist düzenin bölge ülkelerine dayattığı anlaşmaların bağlayıcı, kısıtlayıcı boyutları ortaya konarak 7 Ekim AksaTufanı’nın anti-emperyalist mücadele açısından tarihi önemi hatırlatılmaktadır. Öte yandan Filistin halkının ve direnişinin siyonist ve emperyalist odaklara karşı tavır alınması gerektiğine dair talepleri sadece Gazze’nin kurtuluşuna odaklı değildir. Bu talepler aynı zamanda tüm dünyadaki kuşatmayı geriletecek bir direnişin gelişmesini de mümkün kılacaktır. Bu açıdan Türkiye’nin BOTAŞ üzerinden İsrail’e sağladığı petrolün durdurulması, Filistin’deki zulmün sonlanması yolunda kritik bir adım olacağı gibi anti-emperyalist mücadele açısından da önemli bir dönüm noktası olacaktır. Dolayısıyla bu belge, Türkiye’nin bu konuda derhal harekete geçmesi gerektiğine dair hayati bir çağrıyı içermektedir.

TÜRKİYE İSRAİL’E PETROL TAŞIMAYA MECBUR MU?

Petrol, İsrail’in Filistin’de uyguladığı katliamları ve soykırımı 11 aydır sürdürebilmesini mümkün kılan stratejik ve vazgeçilmez ürünlerin başında geliyor.

Soykırımcı rejim, ihtiyacı olan petrol için yaklaşık %95 oranında dışa bağımlı. Başka bir deyişle İsrail’in bu soykırımı sürdürebilmesi, dünyadaki işbirlikçilerinin petrol tedariği ile mümkün. İsrail’in petrolü hangi ülkelerden temin ettiğine baktığımızda ise en önemli petrol tedarik kanallarından birinin Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı’ndan geçerek Ceyhan’daki BTC Haydar Aliyev Deniz Terminali’nden tankerlere yüklenip deniz yoluyla İsrail limanlarına ulaşan Azerbaycan petrolü olduğunu görüyoruz. Filistin halkı İsrail tarafından tüm dünyanın gözü önünde on bir aydır soykırıma tabi tutulurken hiçbir anlaşma, çıkar ilişkisi ya da tazminat riski Türkiye toprak ve limanlarından İsrail’e petrol sevkiyatını meşru kılamaz. Koşullar ne olursa olsun bu sevkiyatın durdurulması bir insanlık görevidir. Türkiye, BTC Boru Hattı’na ilişkin görev ve sorumluluklarını düzenleyen hukuki belgeler çerçevesinde ve Uluslararası Adalet Divanı’nın ihtiyati tedbir kararlarına dayanarak petrol sevkiyatını durdurma konusunda gerekli hak ve yetkileri sahiptir.

BAKÜ-TİFLİS-CEYHAN BORU HATTI NEDİR?

Ekran Alıntısı-61

Boru hattına üç ülke ev sahipliği yapıyor: Azerbaycan-GürcistanTürkiye. Hattın işletmesi BP liderliğinde kurulan Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı Şirketi’ndedir.

BTC şirketi 9 farklı ülkeyi temsil eden 11 şirketin oluşturduğu bir konsorsiyumdur.

Konsorsiyumda en büyük pay sahipleri 30% ile BP ve 25% ile SOCAR’dır. Türkiye’yi ise yaklaşık 6,5%’luk payı ile BOTAŞ temsil etmektedir.

Türkiye 1778 km’lik boru hattının 1076 km’lik kısmına ve petrolün deniz ticaretine açılan noktasına ev sahipliği yapan ülke olarak kilit bir pozisyonda yer almaktadır.

TİCARETİN HUKUKİ BOYUTU NEDİR?

BTC Boru hattının inşası ve işletilmesine ilişkin hukuki çerçeve iki tip anlaşmaya dayanmaktadır. 

Bu anlaşmaların ilki 2000 yılında Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye hükümetleri arasında imzalanan anlaşmadır. İkincisi ise BP’nin yönetimindeki BTC Konsorsiyumu’nun bahsi geçen üç ülke ile ayrı ayrı yapmış olduğu Ev Sahipliği anlaşmalarıdır.

Türkiye’yi bağlayan bu iki anlaşma, boru hattının işleyişinin ve BTC Şirketi’nin çıkarlarının ilgili ülkelerin egemenlik haklarından üstün tutulduğunu açıkça göstermektedir. BTC şirketine verilen imtiyazlar kamu yararının ve ülke çıkarlarının üstünde tutulmuştur.
Hükümetler Arası Anlaşma’nın 2. Maddesinde geçen şu ifadeler durumun vahametini göstermektedir: “Her Devlet; bu Anlaşma ile çelişen, Anlaşmayı zedeleyen veya engelleyen veya Devletin işbu Anlaşma veya diğer ilgili Proje Anlaşmalarına girme ve uygulama yeteneğini olumsuz etkileyen veya kısıtlayan bir iç yasa veya düzenlemeye veya bir uluslararası anlaşma veya muahedeye taraf olmadığını veya bunları uygulamak ve bunlara riayet etmekle hukuken yükümlü olmadığını beyan ve garanti eder.”
Türkiye ile BTC Şirketi arasında yapılan anlaşmaya göre, Türkiye projenin “ekonomik dengesini” değiştirecek ve/veya “istikrar”ını bozacak her türlü hukuki işlem ve düzenlemeden kaçınmakla mükelleftir. Herhangi bir aksaklık ve gecikme halinde tazminat ödeme yükümlülüğü altındadır.

BTC Şirketi’nin çıkarları ve boru hattının işleyişi karşısında Türkiye’nin kamu yararını gözetme hakkı elinden alınmış durumdadır. Türkiye’nin güvenlik, sağlık ve çevre konularından dahi olsa, anlaşma çıkarlarını zedeleyecek hukuki düzenlemeler yapması yasaktır.
Türkiye projeyi etkileyecek her tür kararda ve beklenmeyen durumda tazminat yükümlülüğü altındayken, projenin ekonomik dengesi ve/veya istikrarı eğer şirket tarafından bozulursa anlaşma Türkiye hükümetini koruyucu bir özellik taşımamaktadır

ANLAŞMALARIN ‘SÖMÜRGECİ’ NİTELİĞİ

Arıkan: AK Parti kendi dünyasında liderken, vana başında İsrail'e er olmuştur! Arıkan: AK Parti kendi dünyasında liderken, vana başında İsrail'e er olmuştur!

2000 yılında imzalanan iki anlaşma sonrasında uluslararası düzeydeki birçok insan hakları ve hak siyaseti örgütleri BP’nin uluslararası hukuku ve insan haklarını ihlal eden bu girişimleri karşısında eylemliliklere girişmiştir.

Uluslararası Af Örgütü 2003 yılında yayınlanan raporunda ilgili anlaşmalarda belirlenen şartlar dolayısıyla boru hattının inşasında ve işletilmesinde yaşanması çok muhtemel insan ve çevre hakları ihlallerini ortaya koymuştur.
Bu rapor ve pek çok başka insan hakları örgütünün çalışmaları uluslararası alanda ciddi bir kamuoyu oluşturmuş ve BTC Projesi’ne fon sağlayacak olan bazı uluslararası finans kuruluşların duraksamasına sebep olmuştur.
Ortaya konulan ciddi eleştirilere karşılık BP, iki yeni belgeyi sürece dahil etmek zorunda kalmıştır. İlk olarak, 2003 yılında “Ortak Beyanat Belgesi” BTC Şirketi ile üç ev sahibi devlet tarafından onaylanmıştır. İkinci olaraksa BTC Şirketi tarafından “İnsan Hakları Taahhüdü” adlı belge kendini bağlamak üzere tek taraflı olarak yayınlanmıştır.
Bu belgeler, devletlere, sömürgeci nitelik arz eden ilk iki anlaşmayla ortaya çıkan insan ve çevre hakları ihlallerini gidermeye dönük hak ve yükümlülükler sunmaktadır. 

GEREKÇE OLARAK “İNSAN HAKLARI"
“İnsan Hakları Taahhüdü” belgesinin hüküm ve sonuç doğurması bu belgelerin muhatabı olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yönetenlerin harekete geçmesiyle mümkündür.

Türkiye’nin İnsan haklarına, insanlık onuruna ve uluslararası hukuka uygunhamle yapması için başka bir ülke veya anlaşmaya ihtiyacı yok.

BTC Boru Hattı Şirketi’nin uymayı taahhüt ettiği ve resmi olarak onayladığı “İnsan Hakları Taahhüdü” belgesinin 2. maddesine göre BTC Şirketi “İlgili Ev Sahibi Hükümetin insan hakları, çalışma, sağlık ve çevre alanlarına ilişkin herhangi bir uluslararası anlaşma (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi dahil) kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmek için gerçekleştirdiği veya gerçekleştirmekten kaçındığı eylemleri nedeniyle ile ekonomik denge maddesi veya diğer benzer hükümleri kapsamında tazminat talebinde bulunmayacağı” yönünde açık bir taahhütte bulunmaktadır.

Diğer taraftan Türkiye'nin BTC Hattı üzerinden petrol sevkiyatını engellemesinin "güvenilir ortak" imajına zarar vereceği endişesi dile getirilmektedir. Ancak, açık bir soykırıma sessiz kalmak telafisi imkânsız bir suç teşkil ederek tarihi bir sorumluluk doğuracak ve petrol sevkiyatını kesmekten çok daha büyük bir imaj ve itibar kaybına yol açacaktır.

BTC Hattı üzerinden İsrail’e ulaşan petrol rafinerilerde işlenerek İsrail ordusu için yakıta dönüştürülüyor. İsrailli petrol şirketi Paz Oil’in 2023 yılında yayınladığı finansal rapora göre, İsrail’in Aşdot rafinerisinde ham petrolün işlenmesiyle elde edilen yakıt İsrail hava kuvvetlerinin kullanımına sunuluyor. Delek ve Sonol isimli İsrail şirketleri ise, istasyonlarında Hayfa rafinerisinden elde edilen petrolü İsrail kara kuvvetlerine ait askeri araçların kullanımına sunuyor. İsrail’in limanlarına gelen petrolü rafinerilerinde işleyerek askeri güçlerinin kullanımına sunuyor olması, petrol sevkiyatını her ne gerekçe ile olursa olsun soykırımın ortağı haline getirmektedir. Bugün Türkiye’yi yöneten iktidara düşen açık sorumluluk, soykırımı mümkün kılan her türlü iş birliğini ve sevkiyatı derhal durdurmasıdır. Üstelik Uluslararası Adalet Divanı, sanık sandalyesindeki soykırımcı İsrail hakkında ara kararını da vermiş; soykırım egemen düzen açısından da artık gözardı edilemez bir boyut kazanmıştır.

YETKİ VE SORUMLULUK CUMHURBAŞKANLIĞINDA

Türkiye, bu tarihi yargılamanın ara kararlarını dikkate alarak ve “İnsan Hakları Taahhüdü”ne işlerlik kazandırarak üzerine düşeni yapmalı, ev sahibi olduğu Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı’ndan işgalci terör şebekesi İsrail’e petrol sevkiyatını derhal durdurmalıdır.

BOTAŞ’ın bağlı olduğu Varlık Fonu’nu yöneten siyasi iktidar ivedilikle bu kararı alabilir ve devam eden petrol sevkiyatını durdurabilir. Türkiye’nin Filistin’de devam eden katliamlardaki suç ortaklığından kurtulması ve gerçek anlamıyla soykırımcı İsrail’in karşısında yer almasının öncelikli adımlarından biri BTC Boru Hattı üzerinden İsrail’e ulaşan petrolün durdurulmasıdır. İsrail’e yönelik fiili bir yaptırım olacak bu adım bir yanıyla soykırıma karşı mücadele ve Filistin halkının yanında yer almak iken, öte taraftan Türkiye’nin emperyalizmin ve küresel kapitalizmin boyunduruğunu kabul etmediğini ortaya koyan güçlü bir adım olacaktır. Türkiye’deki siyasi iktidar bu açık ve haklı çağrımıza karşılık verene kadar ülkemizin içine düştüğü bu zilleti kabul etmeyen bizler Filistin direnişinin çağrısına kulak vererek mücadeleye devam edeceğiz. 

SONUÇ VE SOMUT TALEPLER

Bu belge, Türkiye'nin Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) Boru Hattı üzerinden İsrail'e yaptığı petrol sevkiyatının Filistin’de yaşanan soykırım üzerindeki stratejik rolünü ortaya koymaktadır. Türkiye bu durumu göz önünde bulundurarak Filistin halkının yanında yer alacaksa somut adımlar atmalıdır. Aşağıda, bu belge doğrultusunda hayata geçirilmesi gereken somut talepler sıralanmıştır.

BOTAŞ'ın İsrail'e Yönelik Petrol Sevkiyatını Durdurması: 2003 yılında yayınlanarak Bakü-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı açısından hukuken bağlayıcılık kazanan İnsan Hakları Taahhüdü Belgesine, Uluslararası Adalet Divanı’nın İsrail’le ilgili ara kararlarına, Uluslararası Ceza Mahkemesi savcılığının İsrail yöneticilerini tutuklama taleplerine, Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi’nin ilgili maddelerine ve nihayet dünyanın özgür halklarının özgür vicdanlarına dayanarak BOTAŞ Azerbaycan petrolünün İsrail’e taşınmasına aracı olmayı derhal sona erdirmelidir. Bu yolla, Türkiye soykırımcı İsrail’e desteğini azaltmakla birlikte emperyalist ve siyonist kuşatmanın dışına çıkabilmek için bir adım atmış olacaktır.

Uluslararası Kamuoyunu Bilgilendirme ve İşbirliği: Türkiye, İsrail’e yönelik petrol sevkiyatını durdurma kararını uluslararası kamuoyuna duyurmalı ve diğer ülkelerden de benzer adımlar atmasını talep etmelidir.

Filistin İçin Diplomatik ve Ekonomik Yaptırımlar: Türkiye, Filistin’de devam eden soykırıma karşı İsrail’e yönelik daha kapsamlı diplomatik ve ekonomik yaptırımlar uygulamalı, uluslararası platformlarda buna uygun davranmalıdır.İsrail ile Tüm İlişkilerin Süresiz ve Koşulsuz Kesilmesi: Türkiye İsrail ile bütün siyasi, ekonomik ve askeri ilişkilerini askıya almalı, Siyonist rejimi kollayan NATO ve ABD üsleri kapatılmalı, Siyonist ve emperyalist odakların lehine bütün ilişkiler sonlandırılmalıdır.