Amerika Birleşik Devletleri’nin 26 Ocak 2005 – 20 Ocak 2009 tarihleri arasında Dışişleri Bakanlığı görevinde bulunan Condoleezza Rice, 7 Ağustos 2003 tarihinde Washington Post’ta yayımladığı makalesinde ABD’nin Büyük Orta Doğu Projesi (BOP) ya da Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika Projesi’ni (GODKA) kaleme almıştı.
Bu yazıda Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 22 ülkenin sınırları değiştirilmek isteniyor şeklinde gündeme gelmiş ve yıllar geçtikçe bu ülkelerde sırasıyla iç karışıklıklar medyana gelmişti.
İşte Orta Doğu diye ifade dilen coğrafyada yer alan ve sınırları yeniden çizilen ve çizilemeyen o ülkeler;
Afganistan, Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri, Cezayir, Etiyopya, Fas, Filistin, Irak, İsrail, Katar, Kuveyt, Libya, Lübnan, Mısır, Pakistan, Sudan, Suudi Arabistan, Suriye, Tunus, Umman, Ürdün, Yemen İran, Kıbrıs, Türkiye…
Condoleezza Rice’ın, Ulusal Güvenlik Danışmanı (2003) olduğu ve Genişletilmiş Orta Doğu ve Kuzey Afrika (GODKA) ya da Büyük Orta doğu Projesi’ni (BOP) anlattığı ve Washington Post’ta yayımlanan o yazısı;
İkinci Dünya Savaşı’nın hemen ardından, Amerika kendini Avrupa’nın uzun soluklu değişimine adadı. Siyasetçilerimiz, savaşın getirdiği ölümler ve yıkımları (yüzbinlerce Amerikan kaybı da dahil olmak üzere) inceleyip araştırarak başka savaşın düşüncesinin bile yer alamayacağı yeni bir Avrupa için işe koyuldular. Biz ve Avrupa halkı kendini demokrasi ve refaha adadı, sonuç olarak birlikte başardık.
Bugün, Amerika ve müttefikleri kendilerini dünyanın bir başka yerindeki uzun soluklu değişimlerden bir tanesine hazırlamalıdır: Orta Doğu. 22 ülkeden oluşan ve toplamda 300 milyonluk bir nüfusa sahip olan Orta Doğu, 40 milyon nüfuslu İspanya’dan daha düşük bir toplam gayri safi yurt içi hasılaya sahiptir.
Bu bölge, Arap aydınların politik ve ekonomik bir “özgürlük açığı (eksiklikliği)” diye adlandırdığı şeyler dolayısıyla geri kalmaktadır. Onlarca yıldır devam eden umutsuzluk duygusu, insanlara üniversitelerini, kariyerlerini ve ailelerini dahi bir kenara bıraktıracak nefret ideolojileri için verimli bir temel oluşturmakta ve bunların yerine kendilerini patlatmayı tercih ettirmektedir – beraberlerinde olabildiğince çok fazla masum canı da götürerek.
Tüm bu faktörler, bölgenin istikrarsızlığı için ana sebepler olmakla birlikte, Amerika’nın güvenliğine de sürekli bir tehdit oluşturmaktadır.
Bizim işimiz, Orta Doğu’da daha ileri demokrasi, hoşgörü, refah ve özgürlük arayanlarladır.
Başkan Bush’un Şubat ayında da belirttiği gibi, “Dünya, demokratik değerlerin yayılması konusunda oldukça ilgilidir, çünkü, istikrarlı ve özgür uluslar, katillik (canilik) ideolojileri doğurmazlar. Daha iyi bir hayat için barış yollarıyla aramalarını gerçekleştirirler.”
Açık olalım; Amerika ve o zamanki koalisyon Irak ve oradaki rejimle bir savaşa girdi, çünkü Saddam Hüseyin hem Amerika hem de dünya güvenliğine bir tehdit oluşturuyordu.
Bu rejim, kitlesel katliamlar yapacak silahlar kullanmış ve kullanıyordu, terörle içli dışlı idi, iki kere olmak üzere diğer ulusların ülkelerini işgal etmişti ayrıca da Uluslarası Örgüt ve 17. Birleşmiş Milletler yasasına baş kaldırıyordu – bunun yanında, rejimin verdiği imaj hiçbir zaman silahsızlanmayacağı ve dünyanın geri kalanının isteklerine hiçbir zaman uymayacağı yönündeydi.
Bugün, o tehdit söz konusu değil. Ve Irak’ın özgürlüğüne kavuşmasıyla birlikte, Orta Doğu’da hem bölge hem de dünyanın geneli için daha olumlu bir gündem belirlemek adına daha özel imkanlara sahibiz. Daha şimdiden İsrail ve Filistin halkları arasında barış içinde hızla ilerlemek adına imzalanmış anlaşmalar görmekteyiz.
Haziran’da yapılan Kızıl Deniz Zirvesi’nde, İsrailliler, Filistinliler ve komşu Arap ülke vatandaşları, başkanın öne sürdüğü görüşte hemfikir oldular – iki ülkenin, İsrail ve Filistin, iç içe barış içinde yaşayan iki komşu ülkenin istikrarının devamı görüşünde. – İsrailli liderler, Filistinlilerin kendi kendilerini yaşanabilir, barış dolu, demokratik ve terörle mücadeleye adanmış bir devlette yönetmeleri fikrinin kendileri (İsraillilerin kendileri) adına daha iyi bir fikir olduğuna daha çok inanmaya başladılar. Aynı zamanda Filistinli liderler de, terörün; Filistin devleti için bir araç olamayacağını, tam tersi, bu devleti imkansız hale getireceğini daha çok kavramaya başladılar.
Saddam Hüseyin rejiminin son bulması, bölgede zaten devam etmekte olan bir başka süreci de güçlendirmektedir aynı zamanda. Arap aydınları, Arap hükumetlerine “özgürlük eksikliğini” belirtmeleri konusunda çağrıda bulunmuşlardır. Bölgesel liderlerin ağızlarında, içsel yenilikte öncül, daha fazla siyasi katılımın hakim kılındığı ve ekonomik ve ticari özgürlüğün yer aldığı yeni bir Arap bildirgesi dolanır olmuştur. Fas’tan Basra Körfezi’ne kadar, uluslar siyasi ve ekonomik şeffaflık adına çok büyük adımlar atmaktadırlar. Amerika Birleşik Devletleri bu adımları olabildiğince desteklemektedir. Bilinmelidir ki, bölgelerdeki dost ve müttefik ülkelerle birlikte çalışarak daha fazlasını yapacağız.
Saddam Hüseyin’in suç rejiminin yer aldığı bölgedeki yönetim; daha insancıl ve demokratik ilkelere bağlı Irak devletiyle yönetilmeye başlandığında o bölgeye bile daha gelişmiş, daha pozitif imkanlar gelecektir. Demokratik Almanya nasıl; şu an özgür ve tamamen barış içinde olan yeni Avrupa’nın temel taşı olduysa, Irak da aynı şekilde, nefret ideolojilerinin olmayacağı yeni Orta Doğu’nun kilit elemanı olabilir.
Ve, oradaki ana çarpışmamızdan (saldırı, savaş) yaklaşık 100 gün sonra, Irak halkı ülkelerini rejenere etmiş ve daha umut dolu bir gelecek için demir dövmeye başlamıştır. Özgürlüğe doğru devam etmekte olan bu dönüşüm süreci devam ettikçe; Amerika, Iraklıların daha güvenli ve daha fırsat dolu bir ülke kurmaları için diğer ülkelerle de birlikte çalışacaktır.
Orda Doğu’nun dönüşümü hiç kolay olmayacak, hem de çok fazla zaman alacak. Amerika, Avrupa ve diğer tüm özgür devletlerin; bölgede, bizim insanlık özgürlüğüne verdiğimiz değerde ortak düşünceye sahip diğer ülkelerle geniş iş birlikleri gerekmektedir. Bu, öncelikli olarak bir askeri adanmışlık değildir, bunun yerine, tüm ulusal gücümüzü – ekonomik, siyasi ve kültürel – kullanmamız gereken bir iştir.
Örneğin Başkan Bush, daha somut projeler vasıtasıyla daha iyi bir gelecek kurabilmemiz için ortak bir çatı altında toplanmak adına, Orta Doğu Ortaklık Başlangıcı projesini başlatmıştır. Bunun ötesinde bölgede bir Birleşmiş Milletler kurulmasını önermiştir – bölge halkını gittikçe genişleyecek bir fırsatlar halkasında buluşturmak üzere yaklaşık on yılda kurulacak olan Orta Doğu Özgür Ticaret Alanı.
Tüm problemlerinden dolayı, Orta Doğu harikulade potansiyele sahip bir bölgedir. Dünyanın en büyük üç dininin doğuş merkezi, aynı zamanda da kutsal bölgesidir ve tarihi bir öğrenme, hoşgörü ve ilerleme merkezidir. Daha siyasi ve ekonomik özgürlüklerine ve daha modern ve iyi eğitim şartlarına kavuştuklarında bizim zamanlarımızın ilerlemelerine tam olarak katılabilecek yetenekli ve iş bilen insanlarla dolup taşmaktadır.
Amerika, Orta Doğu’daki insanların potansiyellerinin tamamını ortaya koymaları konusunda onlara yardımcı olmaya kararlıdır. Bölge halkının daha özgür ve daha fırsat dolu şartlarda; aynı zamanda da Amerika ve dünya halkının daha güvenli ortamlarda yaşamaları için çalışacağız.