İşte yazının tamamı...
Merhum Necmettin Erbakan, gerek hocalığı döneminde, gerekse de siyasete başladığı günden itibaren, milli ve manevi duruşuyla millete örnek olmaya çalışmıştır. Ülkemiz için en büyük tehlikenin Siyonizm olduğunu tekrar ede durmuştur. Onun için de iç ve dış Siyonistlerin tezgâhlamaları sonucunda, 28 Şubat post modern darbesine muhatap olmuştur. Maalesef bu işin farkına varmayan milletimizin ekseriyeti de bu antidemokratik davranışı alkışlamıştır.
Merhum Erbakan’ın, Siyonizm’in panzehirinin Adil Düzen olduğunu, Adil düzeni temsil edenin de Milli Görüş hareketi olduğunu ifade ede ede ömrü nihayete ermiştir. Allah gani gani rahmet eylesin.
Merhum Erbakan’ı hayatı boyunca en çok üzen olay ise, yetiştirdiği bazı insanlar tarafından sinsice, arkadan hançerlenmesidir. Maalesef kandırılmış bazıları da bu işte kullanılmıştır. Bu yarasını tedavi edebilmek için, kendisine sorulmadan, ihanet edilerek kurulan AK Parti’yi ve kurucularını, kifayetsizlikleri sebebiyle, devamlı yaylım ateşine tabi tutmuştur.
Her açıklamasında yenilikçilerin taşeron olduğunu dillendirmiş, AK Parti'nin Milli Görüşü çökertmek için kurulduğunu, bunun realize edilebilmesi için de emperyalist ülke temsilcileriyle ve küresel sermaye çeteleriyle mutabakatlar sağlandığını anlatmıştır. Nitekim ABD ve AB ülkeleri, AK Parti'nin kurulması için her türlü yardımı yapmış, basın organlarıyla da desteklemiştir.
Malumdur ki, Milli Görüşü çökertmek için önce Tayyip Erdoğan ve şürekâsına AK Parti kurdurulmuş, daha sonra da Numan Kurtulmuş Has Partiyi kurmuş, böylece Milli Görüşe büyük tahribat verilmiştir. Bunlardan daha acı olanı ise, en son Yeniden Refah adıyla oğul Erbakan’a yeni bir parti kurdurulması ile Siyonizm’in başarı üzerine başarı kazanmasıdır. Bu hal içinde olanlara Milli Görüşçü denebilir mi? Adil Düzen taraftarı denebilir mi?
Enteresan olan, merhum Erbakan’ın kurduğu ve asla vazgeçmediği son kale Saadet partisini çökertme görevinin, Fatih(!) Erbakan’a yaptırılmasıdır. Merhum Erbakan’ın yerden yere vurduğu Ak Parti muktedirlerini ve merhum Erbakan’a başkaldıranları, ülkemizi kriz içinde yönetmelerine ve merhum Necmettin hocanın tüm eleştirilerine rağmen, makam sahibi yapmak için, oğul Erbakan’ın elini yukarıya kaldırarak, babasına bir nevi en keskin kılıçla vurmasına isim ve sıfat vermekte zorlanıyoruz.
Bizi asıl dehşete düşüren, bu fiilleri işlemekte beis görmeyen bir evladın arkasına takılıp gidenlerdir. Bu hal, bir nevi siyaseten baba katili ile aynı safta bulunmaktır. Babasının nasihatlerini dinlemeyen bir evlattan hayır beklenir mi? Baba lafı dinlemeyen birisi, Milli Görüşü temsil edebilir mi?
Bütün bunlara ve merhum Erbakan’ın açıklamalarına rağmen, bunların arkasına takılıp gidenlere Milli Görüşçü denebilir mi? Biz de Milli Görüşçüyüz dense bile bunlara inanılabilir mi? Gerçek Milli Görüşçüler gömlek değiştirmeden yoluna devam edenlerdir. Milli Görüşün 18 kurucusundan biri olarak, onları yürekten kutluyorum.
Sonuç olarak Ziya Paşa’nın dediği gibi:
Ey müftehir-i devlet-i yek-rûze-i dünyâ!
Dünyâ sana mahsûs u müsellem mi sanırsın?
Yani; Ey dünyanın geçici nimet ve devleti ile iftihar eden ve övünen! Dünyanın sana tahsis ve teslim edildiğini mi sanıyorsun?
Rahman ve Rahim,
Kadir ve Muktedir,
Gaffar ve Settar olan Allah’a emanet olunuz.
“Ya Rabbi bu haftayı bize hayırlı ve bereketli kıl. Hayırlara yakın, şerlere uzak eyle.”
Selam doğru yola uyanlara olsun. (Taha/47). Cağaloğlu – 18.03.2024