Yıldırım, toplumdaki 7 hastalığın teşhis ve tedavisini anlattı

Abone Ol

Siyer Vakfı Kurucusu Araştırmacı Yazar Muhammed Emin Yıldırım, dün akşam Siyer TV’de yayımlanan Regaip Kandili’ ne özel programda konferans gerçekleştirdi.

Dualar, hatimler ve sohbetlerle geçen programda Muhammed Emin Yıldırım hocanın ‘Kurtuluş Reçetesi’ konulu konferansında Peygamber Efendiniz Hazreti Muhammed (SAV) ‘in, Sahabe-i Kiram’ın hayatlarından örnekler vererek birçok konuya değindi.

Günümüze uzanan süreçte, geldiğimiz noktaya dikkat çeken Yıldırım, “Kabul edelim hepimiz hastayız” dedi. Kurtuluş Reçetesi denmesinin nedeni açıklayan Yıldırım konuşmasına şöyle devam etti;

Hazreti Muhammed’in “Evini imar edemeyen toplumu imar edemez” sözleri ile konuşmasına devam Yıldırım sözlerine şöyle devam etti;

Niye kurtuluş reçetesi dedik, biliyor musunuz? Vallahi kabul edelim, etmeyelim hepimiz hastayız. Acayip bir hastalık sarmış her tarafımızı. Bu hastalık sadece bir alanda da değil. Bakın ben 7 alan sayacağım eğer bu 7 alandan bir tanesinde hayır hocam burada hastalık yok derseniz tamam ben sözümü geri alacağım.

“Allah Resul’ünün reçetesine bakmadığımız için hastayız”

Fert olarak hastayız, aile olarak hastayız, mabet olarak hastayız. Mabet ne mabet cami mabet eğitim şey diyelim ki bir hizmet yeri öyle anlayalım. Mabet olarak hastayız, eğitim alanında hastayız, devlet noktasında hastayız, dünya olarak hastayız bu hastalık bir alanda değil. Fert olarak hastayız bakın ciddi ciddi hastalıklarımız var. Herkesin kendine özgü hastalıkları var ailelerdeki hastalıkları burada saatlerce konuşabiliriz. Saatlerce mabetlerimizdeki hastalıkları yine saatlerce konuşabiliriz. Yani camide hastalık olur mu? Hizmet ettiğiniz bir yerde hastalık olur mu? Oralardaki hastalığın haddi hesabı yok. Ne olduğunu şimdi bir iki cümleyle söyleyeceğim.

Saydığımız tüm bu hastalık her tarafa sarmış bir vaziyette. Allah Resulü o yolumuzun yegane rehberi, onu ne kadar methetsek, ne kadar en güzel cümlelerle ansak yine de imanımızın bize verdiği o sorumluluğu tam anlamıyla ortaya koyamayız ve sevgimizi tam dile getiremeyiz. İşte o acziyeti yaşadığı için sahabe hep konuşmalarına nasıl başlıyorlardı? Anam, babam, nefsim sana feda olsun ya Resulallah diye başlıyorlardı. Yani kurban olayım sana ama bunu deyince altını doldurarak bunu söylüyorlardı. Şimdi Allah Resulü saydığım bu 7 alanın reçetelerini veriyor bize kurtuluşun reçetesini veriyor. Yolumuzun yegane rehberi olduğu için o rehberiyetin hakkını ortaya koyarak bunu bize veriyor.

“İnsanı insan eden bir mevsim”

Nasıl veriyor? Diyor ki ferdi hastalıklarınızı eğer gidermek istiyorsanız iradenizin hakkını vereceksiniz. Vallahi tam o mevsimdeyiz benim güzel kardeşlerim. Çünkü bu mevsim bu doksan günüyle, Recep'i Şerifiyle, Şabanı Muazzama'sıyla Ramazan'ı mübarekesiyle insanı insan eden bir mevsim. İnsana insanlığını hatırlatan bir mevsim. İnsandaki hastalıkları nazara veren bir mevsim. Ya yap da yap kendinle bir yüzleş, bir yüzleş ya koy ortaya ya. Bir koy bir teşhis et o teşhisten sonra hastalıklarının kaynaklarını bir tespit et. Ondan sonra da gidermeye çalış.

“Teşhisi tespit edersek kurtuluşa ereriz”

Hepimizin var. Kimin yok ki yani? En fazla belki şu anda size konuşan işte bağıran çağıran şu adamın var hastalıkları. Ama bu hastalıklarımızın varlığını kabul edip teşhis ve tespit edersek eğer inanın ki kurtuluşa ereriz çünkü bunun yolu bu. Eğer bu noktada teşhisi ve tespiti doğru yapmazsak hangi iradeden bahsedeceğiz? Hangi iradenin hakkını vermekten bahsedeceğiz? Yapmamız gereken bu nokta da budur, bunun dışında da bir şey yok Allah Resulü sahabe dediğimiz o güzel insanların iradelerinin hakkını vererek onları bir noktaya taşıdı. Ben de irademin hakkını vererek bu noktada bir yerlere gelmek durumundayım.

“Evlerimizde merhamet esmiyor”

İkinci mesele ailece hastayız. Ailelerimiz hasta Allah Resulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem aileleri nasıl iyileştiriyor? Nasıl bir reçete veriyor efendimiz “Merhamet meltemini estir” diyor. Merhametle ne olursa olsun babaysan anneysen evlatsan merhameti yansıt diyor. Merhametle ancak sen evi yoğurabilirsin. Evi bir noktaya getirebilirsin. Ev hukukunu sağlayabilirsin. Zaman geçtikçe sen kendi eşine evlatlarına gördüğün karşılıklar ne kadar ağır olursa olsun merhamet üzere bir mertem estirirsin. Bugün evlerimizde merhamet esmiyor. Merhamet esmediği için o duvarların dilini biz duyabilsek dinleyebilsek o duvarları, duvarlar avlıyor. Aslında her bir ev şu anda manen rutubete mahkum olmuş, farkında değiliz. Her bir evin duvarlarındaki o sıvalar çatlamış, o sıvalar dökülüyor. Farkında değiliz bazıları sirayet ediyor dışarıya doğru yansıyor bazıları da bunu içinde yaşıyor. Çünkü o merhamet muhabbeti de getirdiği için o muhabbet de tam anlamıyla olmadığı için haneler, evler o merhametsizlikle kavruluyor.

Allah Resulü diyor ki bu medeniyet, ev medeniyetidir. Evini imar edemeyen, toplumu imar edemez iyileştirmek zorundasın o evi iyileştirmek. Şimdi bir dert, bir meseleyi konuşalım bir cümleyle. Benim güzel kardeşlerim, Allah'a şükürler olsun binlerce kez hamdolsun Cenabıhak nimetleri üzerimize yağdırdı çoğumuzun 10 sene önce, 20 sene önce, 30 sene önceki maddi noktadaki seviyeleri şu anda kıyas edilmeyecek düzeyde. Şu an çok çok daha ileri düzeylerde eskiden 70 metrekare, 80 metrekare evlerde otururken aldığımız lezzeti bugün 150-200 metrekarelik evlerden almıyoruz.

Mekanlar genişledi ama bizim kalplerimiz daraldı. Mekanlar genişledi bizim tahammül sınırlarımız daraldı. Biz bir şeyleri kaybettik ya bir şeyleri emin olun kaybettiğimiz en önemli meseledir merhamet. Çünkü merhamet dediğiniz şey acımak ve acıtmamaktır ama bu din öyle bir merhamet anlayışı ortaya koyuyor ki acıtmamak acımaktan önce geliyor önce incitme ya incitme.

Hizmet kurumlarındaki İhlas'a dikkat çeken, Yıldırım "Kürsüleri terk eden alimler biliyoruz, eğer hizmet kurumlarında, camiilerde, mabetlerde İhlas yoksa bitti! diyerek konuşmasına şöyle devam etti;

“Kürsüleri terk eden alimler biliyoruz”

Riya mı yapıyorum, samimi miyim, ihlasa mı yapıyorum? Bunu konuşursun buna ait bir şeyler söylersin bakın çok zor. Biz öyle alimler görüyoruz ki tarihte, mesela ben de konuşuyorum ya şimdi size hitap ediyorum konuşması bittikten sonra artık aklına ne geliyorsa diyor ki bu benim son konuşmam. Son. Niye diye soruyorlar sonra talebeleri? Ben konuştum, Allah beni konuşturdu. Ben o konuşmayı kendime mal ettim. Nefsime mal ettim. Bir daha kürsü yok bana. Kürsüleri terk eden onlarca alim biliyoruz. Onlarca. Bakın size bir alimden bahsedeceğim Ders halkası var hadis okuyor. Fıkıh okuyor ve bir müddet sonra ders halkası büyüyor. Kim istemez, hangi hoca istemez, hangi hoca istemez ki ders halkası büyüsün? Ders halkası büyüdüğü için dersini sonlandıran hocalar biliyoruz biz tarihte. Sebep, sebep o kalbe bir ayar vermektir.

“Hizmet kurumlarında ihlas yoksa bitti!”

O ayarı anlamak ancak ve ancak İhlas da olabilecek bir şey. Onun için mabetlerde, camilerde hizmet kurumlarında, hizmet alanlarımızda eğer bir şey artık o rüyaya dönüşecek bir noktaya gelmişse ihlas tam anlamıyla korunamıyorsa, bitti! Orada hastalık, inanılmaz bir boyuta gelir. İşte orada Allah Resulü diyor ki bas diyor İhlas'la frenle bas. Sen İhlas'a ait bir şeyi gördüğün zaman ihlal noktasında hemen bas ki frenini durabilesin durmazsan eğer Allah korusun belki Allah seni kullanır ama bir mücrim olarak kullanır bir fasık olarak kullanır. Bir mümin olarak kullanabilmesi için senin ihlas adına hiçbir zafiyet göstermemen gerekir. Allah Resulü mabetlerdeki ihlas meselesini reçete olarak böyle önümüze koyuyor. Riya mı yapıyorum? Samimi miyim? İhlasla mı yapıyorum? Bunu konuşursun. Buna ait bir şeyler söylersin.