Hayatı
28 Zilkâde 1173’te (12 Temmuz 1760) San‘a’ya bir günlük yürüyüş mesafesindeki Şevkân köyünde doğdu. Kahtan kabilelerinden birine mensup olan Şevkânî, Yemen’in her dönemde âlim ve idareciler yetiştiren köklü ailelerinden birinin üyesidir. İlk çocukluk yılları ve yetişme çağı San‘a’da geçti. İlk eğitimini devrin büyük âlimleri arasında sayılan ve kırk yıl boyunca San‘a kadılığı yapan babası Ali b. Muhammed’den aldı. Diğer hocaları yine San‘a ve çevresinde ikamet eden ve hemen hepsi Zeydî mezhebine mensup olan âlimlerdir. Şevkânî, üstlendiği resmî vazifeler nedeniyle katıldığı seyahatler dışında San‘a dışına hiç çıkmamıştır.
Şevkânî’nin derslerine katıldığı hocaları arasında Abdülkâdir b. Ahmed el-Kevkebânî, Ahmed b. Muhammed el-Herâzî, Ali b. Hâdî İrheb, es-Seyyid Abdurrahman b. Kâsım el-Medânî, Ahmed b. Âmir el-Hadâî, Abdullah b. İsmâîl en-Nehmî, Hasan b. İsmâîl el-Mağribî, Ârif Yahyâ b. Muhammed el-Hevsî, Abdurrahman b. Hasan el-Ekva‘, Abdullah b. Hasan b. Ali, Yûsuf b. Alâüddin el-Mizcâcî, Hâdî b. Hüseyin el-Kârinî, Ali b. İbrahim b. Ali ve es-Seyyid Ali el-Âmirî’nin isimleri sayılabilir. Kendisi bu hocalardan dil ilimlerinin yanı sıra mantık, Zeydî fıkhı, hadis ve akâid alanlarında dersler almış ve bu ilimlerin temel kitaplarını okumuştur.
Şevkânî küçük yaşta ilim tahsiline başladığı ve başta babası olmak üzere San‘a’nın önde gelen pek çok âliminden ders aldığı için henüz öğrenciliğini nihayete erdirmeden bir yandan da hocalığa ve ders okutmaya başlamıştır. San‘a’da el-Câmiü’l-Kebîr’de ve İmam Şerefüddin Medresesi’nde uzun yıllar ders veren Şevkânî, üst düzey öğrenciler yetiştirmiş ve ilerleyen dönemlerde Yemen ilim ve idare hayatına yön verecek şahsiyetlere dönüşecek birçok ismin hocası olmuştur. Hemen bütün ilimleri okutabilen yetkin bir hoca konumundaki Şevkânî’nin öğrencileri arasında oğlu Ahmed, Muhammed b. Ahmed es-Sûdî, Muhammed b. Ahmed Meşham es-San‘ânî, Ahmed b. Abdullah ed-Damedî, Ali b. Ahmed Hâcir es-San‘ânî, Muhammed b. Hasan eş-Şecenî ez-Zimârî ve es-Seyyid Ahmed b. Ali b. Muhsin b. el-İmâm el-Mütevekkil ale’l-lâh’ın isimleri zikredilebilir.
1795 yılına kadar ilmî faaliyetlerini kesintisiz sürdüren Şevkânî, Zeydî-Kâsımî imametinin başında bulunan İmam el-Mansûr’un teklif ve ısrarı üzerine başkadılık vazifesini kabul etti. Vefatına dek kırk yıl boyunda başta bu makam olmak üzere üstlendiği muhtelif görevlerle devlet yönetimine katkı sundu; imametin dahili ve harici politikalarına yön veren kişiler arasında yer aldı. Şevkânî’nin Zeydî imamlar nezdinde kazandığı itibar, fıkhî görüşlerinin de dikkate alınması sağladı ve onun verdiği fetvalar imamete bağlı bölgelerde görev yapan kadıların uygulamalarını belirledi.
Şevkânî, aslen Zeydî mezhebinden olmakla birlikte zamanla bu mezhepten uzaklaştığı ve Zeydîliğin Yemen’deki kolu olan Hâdevîlerin bazı görüş ve yaklaşımlarına aykırı düşen bazı görüşler savunduğu için bazı sıkıntılar yaşadı. Yazdığı kimi eserlere çok sayıda reddiye yazıldı, imamlar nezdindeki itibarı zedelenmeye ve verdiği dersler engellenmeye çalışıldı. Zeydî-Hâdevî âlimlerin bu türden çabaları imamette karşılık bulmayınca Şevkânî çalışmalarını eskisi gibi sürdürdü. Yemen’de Zeydî-Kâsımî imametinin hâkim olduğu dönemde yaşayan Şevkânî, 1250/1834 yılında, 26 Cemaziyelâhir Çarşamba günü vefat etti ve San‘a’da defnedildi.
Öğretisi
Zeydî bir çevrede doğup büyüyen ve ilk eğitimini Zeydî âlimlerden alan Şevkânî, zamanla tanıştığı kimi âlimler ve okuduğu metinlerden hareketle bir dönüşüm yaşamış ve bu mezhebi terk ederek Sünnî kaynak anlayışını benimsemiştir. Ehl-i Sünnet içerisinde selef çizgisini benimseyip sürdürmek isteyen İbn Teymiyye ve takipçileri ile irtibat kuran Şevkânî, Zeydîliğin yanı sıra Sünnî fıkıh ve kelâm mezheplerine de eleştirel bir tutum takınmış ve belli konularda dile getirdiği eleştiriler ve teklifleriyle modern dönem öncesinde temayüz eden ıslah ve tecdid önderleri arasındaki yerini almıştır.
Şevkânî’nin genel olarak ilmî şahsiyetini şekillendiren, hususen de fıkıh ilmine dair yaklaşımlarını belirleyen temel problem, ictihad-taklid karşıtlığı ve mezhep müessesesi oldu. İctihadın farz-ı kifâye hükmünde bir gereklilik, taklidin ise haram olduğunu düşünen Şevkânî, İslâm tarihinde belli bir dönemden itibaren yaşanan gelişmelerin bunun aksi yönde seyrettiğini, taklidin benimsenip ictihadın terk edilmesiyle dinin aslî talebi ve ilk nesillerin örnek uygulamalarından uzaklaşıldığını savunur. Mezhepleri taklidin müesseseleşmiş hali olarak gören ve dinin aslına aykırı bularak bid’at oluşumlar diye niteleyen Şevkânî, mezheplerin kendilerine nispet edildiği müctehid fakihlerin de aslında buna razı olmayacaklarını, kendilerinden ictihadın teşviki yönünde nakledilen cümlelerin de bunu gösterdiğini ileri sürer. Bu noktada ictihad kapısının kapandığı yönündeki iddialara da şiddetle karşı çıkar ve her dönemde müctehidler yetiştiğini, İslâm ümmetinin hiçbir zaman müçtehitlerden yoksun kalmadığını savunur.
Şevkânî, fıkıh usûlünü bir ictihad ilmi olarak görür ve bu ilmin varlık sebebinin müctehid yetiştirmek olduğunu söyler. Müteahhir dönemde bu düşünceden uzaklaşıldığını ve usûlün yersiz tartışmalara boğularak aslî gayesinden koparıldığını savunur. Şevkânî’ye göre fıkıh usûlü kitaplarının içeriği ciddi bir ayıklamaya tabi tutulmalı ve esas itibarıyla usûl konusu sayılmayan ve ictihada hizmet etmeyen başlıklar bu ilmin mevzuu olmaktan çıkarılmalıdır. Dil ilimleri, mantık, felsefe gibi alanlardan usûle taşınan konuları yersiz ve gereksiz bulan Şevkânî, usûlün delillerden hüküm istinbatına yetkinlik kazandıracak bir ilim olarak yeniden tasarlanması gerektiğini belirtir.
Şevkânî’nin içtihat esaslı yaklaşımları ile delil anlayışı arasında da sıkı bir irtibat bulunur. O, Kur’ân ve sünnetin bağlayıcı kaynaklar olduğunu ancak bunlara daha sonraları eklendiğini düşündüğü icmâ ve kıyasın meşru deliller olmadığını ileri sürer. İcmânın hem vukuunu hem de bilinmesini imkânsız bulur; kıyası ise naslara bir tür beşerî ekleme teşebbüsü olarak değerlendirir. Şevkânî’nin delilleri mümkün mertebe azaltarak ictihadın sahasını genişletmeye ve müctehidin önündeki bağlayıcı kaynakları sınırlandırmaya çalıştığını söylemek mümkündür.
Fıkhı içtihat merkezli olarak canlandırmayı hedefleyen Şevkânî’nin sağlamaya çalıştığı “ilmî özgürlük” bir tür kurum karşıtlığı olarak da anlaşılabilir. Nitekim aynı tavrı kelâm mezheplerine karşı da sergilemiş ve akaide yani usûlüddine dönüş çağrısı yaparak mezheplerde kurumsallaşmış haliyle kelâm ilminin kavramları ve içeriğine itiraz etmiştir. Kezâ zühdü öne çıkaran ve ilk nesillerin örnekliğinde bir dindarlığı salık vererek sufilerin metinlerinde ve tarikatlarda tecessüm etmiş haliyle tasavvufa karşı çıkmıştır. Kurumlara karşı bireyi öne çıkarmayı hedefleyen Şevkânî, mesela şer‘î-fıkhî hükümlerin öğrenilmesi sürecinde müctehid âlimler içtihatta bulunurken içtihat yetkinliği elde etmeyen sıradan bireylerin taklide değil, “ittiba” ve “delille amel” adını verdiği yola başvurması gerektiğini söyler. Yani delillerden hüküm istinbatına ehil olmayan kimseler, müctehid âlimlerden bu delilleri soruşturarak hükümleri öğrenecek ve netice itibarıyla kendi bilgileri doğrultusunda amel edeceklerdir. Şevkânî’nin benzer bir bilgilenme sürecini kelâm ve zühd ilimlerinde de öngördüğünü söylemek mümkündür.
Şevkânî, İslâmî ilimlerin muhtelif şubelerini ilgilendiren bu görüş ve yaklaşımları doğrultusunda kapsamlı bir ıslah ve tecdid anlayışı geliştirmiştir. Başkadılığı ve üstlendiği diğer resmî görevleri esnasında görüşlerini tatbik etme imkânı da bulan Şevkânî, bütün teşebbüslerinde başarılı olamasa da Yemen’de bazı esaslı değişikliklere girişmiş ve ıslahatı başlatmıştır. Yemen Zeydî-Kâsımî imametinin kendisine sunduğu desteğin vefatı sonrasında öğrenci ve takipçilerine de sunulmasıyla, etkileri günümüze kadar hissedilen bir hareket şekillenmiştir. Yemen’de Zeydîlikten adım adım uzaklaşan ve giderek Sünnîliğe açılan, içtihat taraftarı ve selefî eğilimler taşıyan bu hareket, özellikle XIX. yüzyılın sonları ile XX. yüzyılda etkinlik sahasını genişletmiştir. Onun etkisi sadece bu ülke ile sınırlı kalmamış; Abduh-Reşid Rıza önderliğindeki İslâm modernizmi taraftarı âlim ve düşünürler ile Hindistan bölgesinde etkin olan Sıddık Hasan Han gibi isimlerin ilgisiyle Şevkânî bütün İslâm dünyasında bilinip takip edilen bir şahsiyete dönüşmüştür. Türkiye’de de çağdaş İslâm düşüncesinin önde gelen temsilcilerinin kaynakları arasında Şevkânî’nin eserlerinin olduğu görülmektedir.
Temel Soruları
-
Dinin asli kaynakları olan Kur’ân ve Sünnet nasıl anlaşılmalı, sünneti temsil eden hadis rivayetleri nasıl araştırılmalıdır?
-
Kur’ân ve Sünnet ışığında içtihat faaliyetini tekrar canlandırmanın yolu nedir?
-
Mezheplerin etkinliği nasıl kırılabilir?
-
Fıkıh usûlü ilmi nasıl etkin hale getirilebilir?
-
Kelâmî mezheplere ihtiyaç duymadan usûlüddin anlatımı nasıl olmalıdır?
-
Tasavvuf ve tarikatlara ihtiyaç duymadan zahidane yaşam nasıl tesis edilebilir?
Öne Çıkan Eserleri
-
İrşâdü’l-Fuhûl ilâ Tahkîki’l-Hak min İlmi’l-Usûl: thk. Muhammed Hasan İsmail eş-Şafii, Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1999.
-
es-Seylü’l-Cerrâr el-Mütedeffik alâ Hadâiki’l-Ezhâr: thk. Mahmûd İbrâhim Zayed, Dârü’l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut 1985.
-
Fethü’l-Kadir el-Câmi‘ beyne Fenneyi’r-Rivâye ve'd-Dirâye min İlmi’t-Tefsîr: Mustafa el-Bâbî el-Halebî, Kahire 1964.
-
Neylü’l-Evtâr Şerhu Münteka’l-Ahbâr: Mustafa el-Bâbî el-Halebî, Kahire 1971.
-
el-Bedrü’t-Tâli‘ bi-Mehâsini men Ba‘de’l-Karni’s-Sâbi‘: Dârü'l-Ma‘rife, Beyrut
-
el-Fethü’r-Rabbânî min Fetâvâ’l-İmâm eş-Şevkânî: thk. Ebû Mus’ab Muhammed Subhi b. Hasan Hallak, Mektebetü’l-Cîli’l-Cedîd, San’a 2002.
-
el-Kavlü’l-Müfîd fî Edilleti’l-İctihâdi ve’t-Taklîd: thk. Abdurrahman Abdülhalik, Dârü'l-Kalem, Kuveyt 1980.
-
el-Fevâidü’l-Mecmûa fi’l-Ehâdîsi’l-Mevdûa: thk.
Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu