Hayatı
Necmeddîn-i Kübrâ, 540/1145’te Hârizm’in Hîve şehrinde doğdu. Çocukluk çağını dinî ilimleri önemseyen ve ticaretle uğraşan ailesinin yanında geçirdi. Gençlik çağında ise hadis ve kelâm tahsil etmek için memleketinden ayrıldı. Dönemin ilim merkezleri olan Nîşâbur, Hemedan, İsfahan, Mekke, İskenderiye ve Tebrîz’e gitti. Bu merkezlerde ilm-i hadise dair bazı metinleri Ebü’l-Berekât el-Ferâvî, Ebü’l-Alâ el-Hemedânî, Ebü’l-Mekârim Lebbân, Ebû Ca‘fer es-Saydalânî, Ebû Muhammed et-Tabbâh, Ebû Tâhir es-Silefî, Umdetüddin Ebû Mansur et-Tûsî’den okudu. Ayrıca 568/1173 tarihinde Kuşeyrî’nin Risâle’sini Ebü’l-Fazl Muhammed b. Süleyman b. Yusuf el-Hemedânî’den okuyarak icâzet aldı. Bu doğrultuda otuz beş yaşına kadar ilim tahsilini sürdürdü. Ardından intisap edeceği bir şeyh arayışına girdi. Kaynaklarda Necmeddîn-i Kübrâ’nın bu süreçte Rûzbihân el-Mısrî, Ammâr Yâsir el-Bitlisî ve İsmâil el-Kasrî isimli şeyhlerle irtibat ve intisap ilişkisi içerisinde olduğu rivayet edilmektedir. Arayış ve intisap sürecini tamamladıktan sonra 580/1184’te Hârizm’e dönen Necmeddîn-i Kübrâ’nın çevresinde, sayıları altmışı bulacak olan mürit kitlesi oluşmaya başladı. Bunlar arasında tasavvuf literatüründe eserleriyle iz bırakmış Mecdüddin el-Bağdâdî , Necmeddîn-i Dâye, Sa‘deddîn-i Hammûye, Seyfeddin-i Bâharzî, Radıyyüddin Ali Lala gibi sûfî müellifler de vardı. Necmeddîn-i Kübrâ, 618/1221 yılında Moğollar’ın Hârizm’i işgâli sırasında bir grup müridi ile birlikte şehri savunurken Moğollar tarafından şehit edildi.
Öğretisi
Necmeddîn-i Kübrâ’nın yazıları ilki daha çok manevi arınma ve yetkinleşmenin temel ilkelerinin tespiti, diğeri ise bununla irtibatlı olarak açığa çıkan tasavvufi tecrübe ve müşahedelerin aktarımı olmak üzere iki ana esas üzerinde durmaktadır. Bu bağlamda kavramsal anlamda Necmeddîn-i Kübrâ’nın üslubunda belirgin bir şekilde Cüneyd-i Bağdâdî’nin etkisi görülmektedir. Tasavvuf literatüründe “Allah’a ulaşan yollar mahlukatın nefesleri adedincedir” sözü Necmeddîn Kübrâ ile birlikte tedavüle girmiştir. Kübra, sözün ihsas ettirdiği çokluğu kapsayıcılığı itibariyle “ahyâr, ebrâr, şüttâr” tarîki olmak üzere üçe hasrederek meseleyi izah etmiştir. Ahyâr zâhirî ibâdetlerini yerine getiren muâmele ehlinin, ebrâr gönlünü tezkiye ve kalbini tasfiye eden riyâzet ve mücâhede ehlinin, şüttâr ise Hakk’a doğru seyrü sefer eden cezbe ve muhabbet ehlinin benimsedikleri tavırdır. Diğerlerine kıyasla şüttâr tarîkini “akrabü’t-turuk” diye isimlendiren Kübrâ, bu yolun ilkelerini “tevbe, zühd, tevekkül, kanaat, uzlet, zikir, teveccüh, sabır, murakabe ve rıza” olmak üzere on kavram ile açıklamıştır. Tüm bu kavramları izahta ise onun “ölüm ve terk” düşüncesini merkeze alan bir çerçevede hareket ettiği görülmektedir. Necmeddîn-i Kübrâ bu ilkelere riayetin sonucunda ortaya çıkacak olan müşâhedeyi ednâ ve a’lâ şeklinde ikiye ayırarak kavramsallaştırır. Buna göre eğer müşâhede, gayb âleminde denizler, köyler, şehirler gibi arzî (yeryüzüne ait) varlıklarla ilgiliyse ednâ, güneş, ay, yıldızlar gibi semâvî (gökyüzüne ait) varlıklarla ilgiliyse a’lâ adını alır. Bununla beraber gayb âleminde müşâhede edilen güneş ya da ay dünya gözüyle görülen güneş ya da aydan farklı bir mahiyete sahiptirler. Necmeddîn-i Kübrâ’nın tasavvufî tecrübe ve müşâhede ile birlikte değerlendirdiği bir diğer konu ise nur ve renk sembolizmidir. Bu yüzden Kübrevî metinlerinde renk sembolizmi önemli bir yer bulmuştur.
Öne Çıkan Eserleri
-
el-Usûlü’l-Aşere: trc. Mustafa Kara, Tasavvufî Hayat içinde, Dergah Yayınları, İstanbul 1996, s. 33-70; trc. Süleyman Gökbulut, Tasavvufta On Esas, İnsan Yayınları, İstanbul 2010.
-
Risâle ile’l-Hâimi’l-Hâif min Levmeti’l-Lâim: trc. Mustafa Kara, Tasavvufî Hayat içinde, Dergâh Yayınları, İstanbul 1996, s. 73-90.
-
Fevâihu’l-Cemâl ve Fevâtihu’l-Celâl: trc. Mustafa Kara, Tasavvufî Hayat içinde, Dergâh Yayınları, İstanbul 1996, s. 93-161.
Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu