Hayatı

8 Kasım 1877 tarihinde Keşmir sınırındaki Siyâlkût kentinde dünyaya geldi. Ailesi birkaç yüzyıl önce brahman olup daha sonra ihtida etmiş ve tasavvuf yolunu benimsemiştir.  Siyâlkût kentinde klasik İslâmî ilimler tahsil ettikten sonra Scotch Mission College’a kaydolup, 1895 yılında buradan mezun oldu. Lahor şehrindeki Government College’da bir süre felsefe dersleri verdi. Bu dönemde tanıştığı ve fikirleri üzerinde etkili olan Thomas Arnold’un yönlendirmesi ile 1905 yılında Avrupa’ya gitti. Cambridge’te tasavvufi çalışmaları ile bilinen Nicholson ve Yeni Hegelci Mc Taggart ile çalıştı. Doktora tezi olan İran’da Metafiziğin Gelişimi adlı çalışmasını, Fritz Hommel’in yönetiminde 1908 yılında tamamladı.  Çeşitli okullarda felsefe ve İngilizce öğretmenliği yapan İkbal, geçimini daha çok avukatlık yaparak sağladı. 1922 yılında İngiliz yönetimince kendisine verilen Sir ünvanını Seyyid Ahmed Han’ın aksine kullanmadı. 1928-1929 yıllarında Madras, Haydarabad ve Aligarh üniversitelerinde İslâm düşüncesinin yeniden teşekkülü hakkında konferanslar verdi. İngilizce olarak verilen bu konferanslar daha sonra The Reconstruction of Religious Thought in Islam (İslâm’da Dinî Düşüncenin Yeniden İnşası) adıyla kitaplaştırıldı. Hindistan Müslümanları Birliği’nin yıllık toplantısında yaptığı konuşmada Pakistan devletinin kurulması hakkındaki görüşlerini ortaya koydu. 1931 yılında   Dünya İslâm Kongresi’nin başkan yardımcılığına getirildi. Aynı senelerde çeşitli siyasî görevler dolayısıyla İngiltere, Fransa, İtalya ve İspanya’yı ziyaret etti. Paris gezisinde Henri Bergson ve Louis Massignon ile görüştü. İtalya’da Musollini’den Afrika Müslümanlarına karşı iyi davranması istedi. İspanya ziyaretinde Kurtuba Ulu Câmii’nde özel izinle kıldığı namaz, onun üzerinde çok derin tesirler bırakmış ve Kurtuba Câmii adlı şiirini bunun üzerine yazmıştır. 1933’te Afganistan Kralı Nâdir Şah’ın daveti üzerine Süleyman Nedvî ile birlikte Kâbil’e gitti. Gırtlak kanserine yakalandığı 1934’ten sonra sağlık durumu bozulan İkbal, aynı zamanda ekonomik sıkıntılar da yaşamaya başladı. 21 Nisan 1938 tarihinde hayata gözlerini yuman Muhammed İkbal, Lahor’daki Mescid-i Şâhî’nin yanına defnedildi.

İslam Düşünürleri

Öğretisi

İslâm düşüncesi hareketliliğini yitirdiği için dinî düşüncenin yeniden inşa edilmesi gerektiğini düşünen Muhammed İkbal, geleneksel İslâm düşüncesinin tenkit ve tahlilinin artık bir zorunluluk olduğunu savunur. Klasik İslâm felsefesi ve kelâmının Kur’ân’ın ruhuyla uyuşmayan yönlerini eleştirmiş; Kur’ân’ın ana amacı olarak gördüğü, insanı tanrı ve evrenle çok boyutlu ilişkileri hususunda yüksek bir şuur uyandırma faaliyetinin Yunan felsefesinin etkisiyle dumura uğratıldığını söylemiştir. Hem İslâm felsefesi hem de kelâmın dikkatleri tabiattan uzaklaştırdığını, Kur’ân’ın ruhunda yer alan tabiatın incelenmesi fikrinin bundan dolayı göz ardı edildiğini vurgulamıştır. Ona göre modern deneysel tavrı doğuran kültürel hareketi başlatan Kur’ân ruhu olup, bu ruh insanı tabiatı incelemeye sevk eder. Ancak o, tabiatı inceleme noktasında yaptığı bütün bu vurgulara rağmen Fazlurrahman ifadesiyle her şeyi akla dayandırmanın anlamsız olduğunu söyleyerek imanı ön plana çıkardı. Yine İkbal, batıcıları hedef alan ifadelerinde aklı yererken geleneksel ulemayı hedef aldığı ifadelerinde ise batının akılcığının ve biliminin alınmasının zaruri oluşuna işaret eder. İkbal’in düşüncesinin temelinde benlik kavramı yer alır. O bazı İslâm filozoflarının savunduğu ve kozmolojik meselelerden başlayarak insanı ele almak yerine, merkeze insanı koyarak metafizik problemleri anlamaya çalışır. Allah’ı mutlak ben olarak değerlendiren İkbal, bütün varlıkların birer ben (hôdî) olduğunu bundan dolayı da olgu ve olayları idrak etmek için benlik kavramından hareket etmek gerektiğini savunur. Kur’ân’da insana yüklendiği ifade edilen “emanet”in hür şahsiyet olduğunu savunan filozof, İslâm’ın diğer dinlerden farklı olarak ruh-beden ikilemini ortadan kaldırdığını da söyler. Ayrıca insanı yaratma faaliyetine dahil eden İkbal, “Sen geceyi yarattın, bense çırağı/Sen toprağı yarattın, ben kadehi” şeklinde başlayan şiirinde bu durumu ifade eder. Aynı zamanda insan, yaşadığımız evrene (mülk âlemi) aklıyla hükmederken, metafizik âleme (melekût âlemi) aşk sayesinde ulaşma eğiliminde ve kabiliyetindedir. Bu noktadan bakılınca onun düşüncesi aklı ve aşkı aynı potada eriten bir terkiptir, ancak onun aşk anlayışı nispeten tasavvuftan ayrılır. Zira ona göre İslâm benliği inkâr değil –tasavvufta nefsi öldürme anlayışına gönderme yaparak- tam aksine benliğin ispatı ve tahkim edilmesini ister.

İkbal’in üzerinde önemle durduğu kavramlardan biri de dinî tecrübedir. İnsanın varlık şartı olan dinî tecrübe, diğer tecrübeler gibi gerçek olup kesinlikle hayal mahsulü değildir. Aynı zamanda dinî tecrübe kognitif (bilgi sahası dahilinde) olup akılla da kavranabilir. Ancak dinî tecrübenin kişisel olduğu için bütünüyle aktarılamayacağına da dikkatleri çeker.  Tanrının varlığını ispat için geliştirilen argümanların eksiklilerine işaret ederek dini tecrübe delilinin bu noktada üstünlüğünü ortaya koymaya çalışır.

Kader konusunda geleneksel düşünceden farklı bir fikre sahip olup, kaderin “bir şeyin kendi içinde var olan güç, onun yaratılışının derinlerinde saklı bulunan ve gerçekleştirilebilecek imkanlar” olduğunu söylemiştir. Peygamberliğin bitişini dünya tarihi açından bir dönüm noktası olarak gören İkbal, bunu aklın ve eleştirel melekenin belli bir yetkinliğe erişmesine dayandırır. Bu durumu da vahyin kaynağı bakımından eski dünyaya, ruhu bakımından modern dünyaya ait olduğu için onun geçerliliği kıyamete değin devam edecektir. Zira İslâm dinamik bir yapıya sahip olup geçmişte de birçok yeni duruma uyum sağlamıştır. İkbal’in düşünceleri üzerinde İbn Haldûn ve Mevlânâ gibi doğulu, Bergson ve Whitehead gibi batılı düşünürlerin etkileri görülür.

Öne Çıkan Eserleri

  • İslâm’da Dini Düşüncenin Yeniden İnşası: çev. Rahim Acar, Timaş Yayınları, İstanbul 2016.

  • Cavidnâme: çev. Annemarie Schimmel, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1989.

  • İslâm Felsefesine Bir Katkı (İran’da Metafiziğin Gelişimi): çev. Cevdet Nazlı, İnsan Yayınları, İstanbul 1995

  • Esrâr-ı Hodî, Rumûzu Bîhodî: Benlik ve Toplum, çev. Ali Yüksel, Birleşik Yayınları, İstanbul 1999.

  • Peyâm-ı Meşrik Şarktan Haber: çev. Ali Nihat Tarlan, TTK, Ankara 1956.

  • Bâl-i Cibrîl Cebrail Kanadı: çev. Yusuf Salih Karaca, Furkan Yayınları, İstanbul 1983.

  • Yeni Gülşen-i Râz: çev. Ali Nihat Tarlan, B. Kervan Matbaası, İstanbul 1959.

Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu