Hayatı

Nakşibendî tarikatına mensup İranlı meşhur âlim ve şair olan Molla Câmî 817/1414 yılında Horasan’ın Câm şehrinin Harcird kasabasında doğdu. Câm şehrine nisbetle Câmî mahlasını almıştır. İlk tahsiline babasının yanında başlayan Câmî, babası Herat’a gidip Nizâmiye Medresesi’ne müderris olunca öğrenimini orada sürdürdü. Meşhur âlimlerden Mevlânâ Cüneyd-i Usûlî’den Arap dili ve edebiyatının ana metinlerini okudu. Daha sonra Ali es-Semerkandî ile Şehâbeddin Muhammed el-Câcermî gibi ünlü bilginlerin derslerine devam etti. Sonrasında Semerkant’a giderek Uluğ Bey Medresesi’nde Bursalı Kadızâde-i Rûmî’den riyâziyyat dersleri aldı. Ünlü astronomi ve matematik âlimi Ali Kuşçu Herat’a gittiği zaman Câmî’ye astronomiyle ilgili zor sorular sormuş, cevabını hemen alınca da hayranlığını gizleyememiştir. Genç yaşta döneminin bütün ilimlerine vâkıf olmasına rağmen bu ilimler Câmî’yi tatmin etmemiş ve Nakşibendî şeyhlerinden Sa‘deddîn-i Kâşgarî’ye intisap etmiştir. Onun vefatından sonra da halefi Hâce Ubeydullah Ahrâr’a bağlanmıştır. Ubeydullah Ahrâr’ın Câmî üzerindeki etkisinin diğer Nakşî şeyhlerinden daha fazla olduğunda şüphe yoktur. Câmî 877/1472’de hacca gitmek için Herat’tan ayrılmış, hac dönüşünde de Tebriz’e gitmiştir. 878/1474 yılında Herat’a döndü. Burada Sultan Hüseyin Baykara’nın kendisi için inşa ettirdiği medresede Arap dili ve edebiyatı, hadis ve tefsir dersleri verdi. 898/1492 ylında Herat’ta vefat etti. Cenazesi, başta Hüseyin Baykara ve Ali Şîr Nevâî olmak üzere devrin ileri gelenlerinin iştirakiyle kaldırılmış ve şeyhi Sa‘deddîn-i Kâşgarî’nin kabrinin yanına defnedilmiştir.

Öğretisi

Keskin zekâsı, yeteneği, ilmî meseleleri anlatma gücü ve görüşünü çok açık olarak ortaya koyabilme kabiliyeti sayesinde herkesin hayranlığını kazanan Câmî, gençlik yıllarından hayatının sonuna kadar daima öğrenmek ve öğretmekten büyük zevk almış, bu asil meşgaleden bir an bile geri kalmamıştır. Bir rubâîsinde dünyada kitaptan daha güzel arkadaş ve dert ortağı bulunmadığını ifade etmektedir. Divanında nazmın nesirden daha üstün olduğunu, iyi ve kötü şiirin niteliklerini, şiirin nasıl olması gerektiğini açıklamış, günümüz anlayışına uygun “şiir tenkidi” metodunu kullanarak isabetli değerlendirmeler yapmıştır. Câmî, nesrin ve şiirin şeriata uygunlukları nisbetinde gerçeklerin ortaya konulmasında çok etkili araç olduklarını, aksi halde bütün kötülüklerin kaynağı olacaklarını ifade etmektedir. Fars şiirinin en büyük üstatlarının sonuncusu sayılan Câmî, üstün şairlik yeteneği yanında dinî, edebî ve aklî ilimlerle tasavvuftaki derin vukufiyetini bütün şiirlerinde, mesnevilerinde ve özellikle tasavvufî mesnevilerinde göstermiş, ele aldığı konuları çok rahat ve sade bir dille anlatma meziyetini göstermiştir. Onun “Hint üslûbu” (sebk-i Hindî) diye anılan şiir akımının ilk öncülerinden biri olduğu söylenmektedir. Mensup olduğu Türk muhiti dolayısıyla Türkler’le çok sıkı münasebeti bulunan Câmî’nin eserleri daha hayattayken bütün Türk âlemine yayılmıştır. Önemli eserlerinin Türkçe’ye çevrilmiş olması onun Türk edebiyatı üzerindeki etkisini açıkça göstermektedir. Câmî’nin Nakşibendî tarikatına mensup oluşu diğer tarikat mensuplarından faydalanmasına mani olmamış, vahdet-i vücûdcu mutasavvıflara âdeta hayran kalarak onların eserlerini şerh ve telhis etmiştir. Câmî tasavvuf ve irfanın zor meselelerini bir âlime yaraşır tarzda sade bir anlatımla izah etmiş, bu mesleği en yüksek seviyede temsil etmiştir. Tasavvufun filozof ve kelâmcıların mesleklerinden daha üstün olduğunu söyleyen Câmî’ye göre insanı ebedî saadete ulaştıracak şey ancak gerçek aşktır. Câmî, saf zihinleri bulandırmak isteyen sûfî kılığındaki cahillerden ateşten kaçar gibi kaçmak gerektiğine dikkat çekmekte ve bunların tuzağına düşmemek için gerçek tasavvufun ve hakiki sûfînin özelliklerini anlatmaktadır.

Öne Çıkan Eserleri

  • el-Fevâ’idü’z-Ziyâ’iyye. (Te’lif).
  • Heft Evreng. (Te’lif) Murtazâ Müderris-i Gîlânî, Tahran, 1337.
  • Hadîs-i Erba’în (Çihl Hadîs). (Te’lif) Tahran, 1295.
  • Risâle-i Sagır der Muammâ. (Te’lif; 890/1475).
  • Nefehâtü’l-üns. (Te’lif) İstanbul, 1289.
  • Nakdü’n-nusûs fî şerhi Nakşi’l-Fusûs. (Te’lif; 863/1459) Tahran, 1977.
  • Kitâb-ı Sarf. (Te’lif).
  • Risâle-i Kübrâ der Mu’ammâ. (Te’lif).
  • ed-Dürretü’l-fâhire. (Te’lif;886/1481) N. L. Heer-A. Mûsevî Bihbehânî, Tahran, 1980.
  • Risâle fi’l-vücûd. (Te’lif) N. L. Heer, Albany, 1975.
  • Bahâristân. (Te’lif) M. Nuri Gencosman, İstanbul, 1949.

Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu