Hayatı

Hangi tarihte ve nerede doğduğu konusunda kesin bir bilgi bulunmayan Mehmed Emin Üsküdârî, Aziz Mahmud Hüdayî hazretlerinin kerime-zâdeleri Seyyid Abdulhayy Efendi’nin oğludur. Hanefî mezhebine mensup olan Üsküdârî önce Şeyh Murad Nakşibendî’nin tarikatına intisab etmiş, daha sonra Şeyh Osman Mevlevî’ye yakın olmuştur. Daha sonra Celvetiyye Tarikatı’na intisab ederek ayrıca bu tarikatten de feyizyâb olmuştur. Kısa zamanda şöhret bulunca öğrenim halkasına birçok talebe katılmış ve çoğu zaman talebelerinin isteği üzerine birçok ilmin temel meselelerine ilişkin önemli risaleler kaleme almıştır. 1097/1686 tarihinden önce, babasının yanında Edirne’de ilk tahsilini gördükten sonra, İstanbul’a medrese tahsili için gönderilmiştir. Mehmed Emin Üsküdârî uzun süre Üsküdar’da, Valide-i Atik Camii civarında tedris ve talim ile iştigal etmiş ve eserlerini bu süre zarfında telife girişmiştir. Üsküdârî, bir yandan tedris faaliyetleriyle uğraşıyor diğer yandan da 1138 yılında ikmal ettiği Telhîsu Tehâfüti’l-Hukemâ adlı eserini telif ediyorken, aynı yıl içerisinde, Damat İbrahim Paşa (ö. 1725) tarafından 1138 yılında kurulan tercüme heyetlerinden biri olan Ikdu’l-cumân adlı eserin tercüme heyetinde yer almış ve daha çok Aynî Tarihi olarak bilinen ve her cildi 800 sayfa olmak üzere 24 cilt olan bu eserin ilk cildinin tercümesiyle vazifelendirilmiştir. Üsküdârî Mehmed Efendi, Tehzîbu’l-mantık ve’l-kelâm şerhini tamamladığı yıl olan 1149/1736 tarihinde Üsküdar’da vefat etmiştir. Vefatına şu beyitle tarih düşülmüştür: “Ma‘dinu’l-fazli ve’l-edeb.”

Öğretisi

Kelâm ve felsefe ekolllerinin tarihi gelişimi içerisinde, müteahhirîn dönemi olarak anılan muayyen bir devrenin düşünürü olan Mehmed Emin Üsküdârî, bu devreye damgasını vuran büyük kelâmcılardan; Îcî, Fahreddin Râzî, Tûsî, Cürcânî, Taftazânî, Hocazâde ve Kemalpaşazâde gibi düşünürlerden fazlaca istifade etmiş ve hatta birçok yerde onları tekrarlamak durumunda kalmıştır. Nitekim genel müellefatına bakıldığı zaman Üsküdârî’nin, birçok eserinin şerh ve hâşiye olması bakımından yukarıda adını zikrettiğimiz düşünürlere müteallik olduğu görülecektir. Kelâm ve felsefe meselelerinin sistemli bir şekilde tartışıldığı Tahfâfüt geleneğine Hocazâde’nin eserine bir telhis yazarak katılan Üsküdârî’de bu gelenekle birlikte söz konusu etme imkânı bulduğumuz hususî bir felsefî kavrayış bağlamını rahatlıkla görebilme imkânına sahibiz. Bu eserde Üsküdârî, esas itibariyle tehâfüt meselelerine dair filozofların delillerine ve görüşlerine karşıdır. Ancak kendi eserinin bir Telhîs olması bakımından şekil ve mahiyet itibariyle Hocazâde’nin eserine bağlı kaldığından, filozofların delillerine karşı ileri sürülen cevapların gerçekten kendi kanaatinin yansıması olmaması da mümkündür. Ancak şerh ve hâşiye geleneğinden gelen ve bu geleneği kendi müellefatında belirgin bir şekilde gösteren bir düşünürün kaleme aldığı Telhîs’i, İbn Rüşd’ün telhîsleri kategorisinde değerlendirmek mümkün olmamakla birlikte sıradan bir özet olduğunu iddia etmek de mümkün değildir. O halde Üsküdârî’nin Telhîs’ini bir tercîh olarak değerlendirmek gerekmektedir. Dolayısıyla Üsküdârî, tehâfüt meselelerine dair yaptığı tercihlerle bir tavır ve kanaat ortaya koymaktadır.

Üsküdârî’nin yaptığı şey muayyen bir sistem içerinde vârit olan deliller, cevaplar ve itirazlar içerisinden bir tercihte bulunarak bu muayyen sistemin meselelerine dair kanaat ortaya koymaktır. Üsküdârî, kendisinin dayandığı ana görüşe uygun itiraz ve cevapları ileri sürme kaygısından hareket etmekte ve buna uygun tercihte bulunmaktadır. Üsküdârî tehâfüt tartışmalarında tekfîr konusu edilen, kelâmcı ve filozofları arasında büyük tartışmalara sebep olan Tanrı’nın bilgisi, âlemin kıdemi ve haşrin mahiyeti meselelerinde Hocazâde ile aynı tutum içerisinde görünen Üsküdârî, filozofların delillerine karşı; onların delillerinin kesinlik ifade etmediğini ve onların delillerinin aksini de iddia etmenin mümkün olduğunu savunan cevapları tercih etmekte ve Hocazâde gibi o da eleştirilerini imkân kavramı üzerine bina etmektedir. Mehmed Emin Üsküdârî, Telhîs’te gerekse ruh ve Tanrı’nın varlığını konu alan diğer eser ve risalelerinde tekfir boyutunda Gazzâlî’ye katılmamıştır. Şerhu Tehzîbi’l-mantık ve’l-kelâm isimli eserinde ise Üsküdârî’nin problemleri işleyiş tarzı daha çok önceki dönem düşünürlerine, özellikle de Tehzîbü’l-mantık’ın en önemli şârihlerinden olan Celaleddin Devvânî’ye bağlı kaldığı görülmektedir. Üsküdârî’nin bu tavrı, daha çok tedris faaliyetinin ön plana çıktığı bir dönemde yaşamış olmasıyla irtibatlı olarak düşünülebilir.

Öne Çıkan Eserleri

  • Telhîsü Tehâfuti’l-Hukemâ: trc. Kamuran Gökdağ, Yazma Eserler Müdürlüğü, Ankara 2014.

  • Şerhu Tehzîbi’l-Mantık: Hacı Selim Ağa Ktp., Kemankeş, nr. 339.

  • Risâle fî Tahkîki’l-Mezâhib fî’n-Nisbeti’l-Hükmiyye ve’n-Nisbeti beyne fî’l-Kazâyâ: Hacı Selim Ağa Ktp., Kemankeş, nr. 556, vr. 72-73.

  • Risâle Müfrede li Burhâni’t-Temânû: Hacı Selim Ağa Ktp., Kemankeş, nr. 556.

  • Risâle fî’l-Cebri ve’l-İhtiyâr: Hacı Selim Ağa Ktp., Kemankeş, nr. 556. 

  • Hâşiye ala Şerhi Hayalî ale'l-Kasîdeti'n-Nûniyye: Hacı Selim Ağa Ktp., Kemankeş, nr. 611. 

  • Hâşiye alâ Risâleti İsbâti'l-Vâcib: Hacı Selim Ağa Ktp., Kemankeş, nr. 272. 

Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu