Hayatı

Kelâbâzî ya da Gülâbâdî nisbesinin, Buhara’nın Kelâbâz mahallesinden alan müellifin hayatı hakkında yeterli bilgi bulunmamaktadır. Kaynaklarda, Hanefî fakihi Muhammed b. Fazl’dan fıkıh tahsil ettiği aktarılan Kelâbâzî, Bahrü’l-fevâid adlı eserinde hadis aldığı 190’dan fazla âlimin adını zikretmiştir.  Bu da onun dinî ilimlerle ilgili iyi bir tahsil gördüğüne işaret etmektedir. Tasavvufta intisap ettiği üstadı ise Hallâc-ı Mansur’un talebelerinden Fâris b. İsa'dır. Kelâbâzî’nin hem et-Ta‘arruf’ta hem de Bahrü’l-fevâid’de zikrettiği hocalarından, onun Semerkant, Rey, Hemedan, Bağdat ve Kûfe gibi şehirlere seyahat ettiği tahmin edilebilir. Bahrü’l-fevâid isimli hadis şerhinin en önemli ravilerinden biri, belirli bir tahsil sürecinden geçtiği anlaşılan kızı Ümmü’l-Kâsım’dır. Kelâbâzî, 380/990 yılında Buhara’da vefat etmiştir.  

Öğretisi

Hicrî IV. asırda sûfîler, kendi aralarındaki ibahi ve hulûlî aşırılıkları tasfiye etmek amacıyla tasavvufu sünni inanç ve ibadet ilkeleriyle zapturapt altına almaya çalışmışlar ve bu aşamada Cüneyd-i Bağdâdî etkisinde gelişen yaklaşımlar, bilhassa Serrâc ve Kelâbâzî gibi müellifler tarafından sistematik bir tarzda ele alınmıştır. Bu aşamada Kelâbâzî, sûfîlerin bilhassa itikadi konularda Ehl-i sünnet âlimlerince ortaya konulan ilkelere bağlı bir zümre olduğu yönünde ortaya koyduğu savunmacı görüşleriyle bilinir. et-Ta’arruf, akâid bahislerine göre tasnif edilmiş ve tasavvuf bahisleri akâid bahislerine eklemlenmiştir. Her bir bahiste Kelâbâzî sûfîlerin o bahiste Ehl-i sünnet âlimleriyle aynı görüşü paylaştığını vurgulamıştır. Buna ek olarak Kelâbâzî, tasavvufun kökeni, Hz. Peygamber’e varan dayanakları ve pratikleri konusunda açıklamalara yer verir. Fakat genel olarak Kelâbâzî’nin tavrı, sûfîlerin herhangi bir şekilde siyasi hesaplarının bulunmadığı; bozuk itikadî görüşlere sahip olmadıkları ve sadece nefs terbiyesiyle ilgilendiklerini göstermek amacını taşır. Bütün görüşlerinde Bağdat muhitinde yetişmiş öncü sûfîlerin görüşlerine yer verirken, kendisi Horasanlı olmasına karşılık bu bölgenin sûfîlerine neredeyse yer vermez. Öte taraftan Kelâbâzî bir muhaddis olarak bilinir ve pek çoğu ahlak konusunda olmak üzere yüzlerce hadisi şerh ettiği Bahrü’l-fevâid isimli eserinde, sûfîlerin dinî metinleri yorumlamaya yönelik kendilerine özgü üsluplarını yansıtır. Her iki eseriyle de Kelâbâzî, Sünnî tasavvufun teşekkülünde önemli bir rol üstlenir. 

Öne Çıkan Eserleri

  • et-Ta‘arruf li Mezhebi Ehli’t-Tasavvuf: nşr. Arthur John Arberry, Matbaatü’s-Saade, Kahire 1933 (İngilizce çevirisi: The Doctrine of the Sufis: Kitab al-Ta‘arruf li-Madhhab Ahl al-Tasawwuf, 1935, 1977); thk. Abdülhalim Mahmud, Taha Abdülbaki Sürûr, Neşrü't-Türâsi's-Sûfî, Kahire 1960; çev. Süleyman Uludağ, Doğuş Devrinde Tasavvuf, Dergâh Yayınları, İstanbul 1979; thk. Ahmed Şemseddin, Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1993.
  • Bahrü’l-Fevâid (Me’âni’l-Ahbâr): thk. Muhammed Hasan İsmail, Ahmed Ferid el-Mezîdî, Dârü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 1999; thk. Vacih Kemaleddin Zeki, Dârü’s-Selâm, Kahire 2008.

    Kaynak: İslam Düşünce Atlası
    Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu