Hayatı
İbn Seb’în, 614/1217’de Mürsiye (Murcia) yakınlarındaki Rakûta’da doğdu. Eğitimini çocukluk ve gençlik dönemini geçirdiği Endülüs’te, dil-edebiyat, Eş’arî kelâmı, Mâlikî fıkhı, mantık ve felsefe alanlarında aldı. Tasavvufa dönük ilgisi ilk başta, İbnü’l-Mer’e ismiyle şöhret bulan Ebû İshak b. Dahhâk’ın (ö. 611/1214-15) eserleri üzerinden oluştu. Endülüs’te tanınmaya başlamasının ardından 640/1242’de beraberinde bir grup müridiyle Mağrib’e giderek Sebte’ye (Ceuta) yerleşti. Sebte’de zâhidâne ve münzevî bir yaşamı tercih ederek tasavvuf ve felsefeye dair metinlerle daha yoğun bir şekilde vakit geçirdi ve eserlerinin büyük bir kısmını da burada telif etti. Yaşamı ve düşünceleri dolayısıyla kısa zamanda bölgede tanınır hale geldi.
Muvahhidî Sultanı Abdülvâhid er-Reşîd tarafından Sicilya Kralı II. Frederick von Hohenstaufen’in yönelttiği felsefî sorulara İbn Seb’în’in cevap vermesi istendi. Bu sorulara verdiği cevapları el-Kelâm ale’l-Mesâili’s-Sıkılliyye adlı eserinde bir araya getirdi. Ne var ki eserin muhtevası İbn Seb’în’i Mağrib fukahâsının tekfir ithamlarıyla karşı karşıya bıraktı. Doğabilecek tepkilerin ve zuhur edecek kargaşaların önünü almak maksadıyla Sebte Valisi İbn Halâs, kendisini şehirden uzaklaştırmak zorunda kaldı. Bunun üzerine ilk başta Bâdis’e, ardından Bicâye’ye (Bougie) gitti. Yazdığı eserlerle fikirlerinin devam ettiricisi olan meşhur öğrencisi Ebü’l-Hasan eş-Şüsterî ile burada tanıştı. Bulunduğu bölgelerde düşünceleri fazlaca taraftar bulduğu gibi gibi muhalifleri de giderek artmaktaydı. Bicâye’den ayrılışı sonrasında önce Tunus’a ardından Mısır’a (Kâhire) yerleşmek istedi, ancak Tunus’u fakih Ebû Bekir b. Halîl es-Sekûnî’nin, Mısır’ı ise Kutbeddin el-Kastalanî’in katı muhalefeti sebebiyle terke mecbur kaldı. Nihayet Mekke şerifi Ebû Nümey Muhammed b. Ebû Sa’d’ın himayesinde Mekke’ye yerleşti ve vefatına (669/1270) dek yaşamını burada sürdürdü. Kaynaklarda İbn Seb’în’in intihar ederek ya da zehirlenerek öldüğü şeklinde farklı rivayetlere yer verilmiştir.
Öğretisi
Genel itibariyle tabakat türü eserlerde İbn Seb’în’in düşüncelerine dair birbirini nakzeder mahiyette farklı kanaatlere rastlamak mümkündür. Buna göre bir tarafta İbn Seb’în’i aklî ve naklî ilimleri birleştiren, edebî gücü yüksek, orijinal metinler kaleme almış özgün bir sûfî-düşünür gibi niteleyenler; diğer tarafta ise tasavvufu felsefî bir forma sokan, dînî duyarlılıkları pek düşük hatta din dışı söylemlere sahip panteist bir filozof şeklinde vasfedenler olmak üzere literatürde iki uzlaşmaz kanaatin varlığı söz konusudur. İbn Seb’în’in düşüncelerinin şekillenmesinde İşbiliye’li Ebû Abdullah eş-Şûzî’ye nispet edilen Şûziyye tarîkatına intisabının etkisi vardır. Kendisinin adı geçen tarîkat ile irtibatı İbnü’l-Mer’e aracılığıyla gerçekleşmiştir. Bununla beraber tarîkatlar tarihi açısından İbn Seb’în’in etrafında oluşan zümrenin bir süre sonra Seb’îniyye olarak anılması zikre değer bir husustur. Bir başka husus ise Seb’îniyye’nin klasik anlamdaki tarîkat örgütlenmelerinden farklı özellikleridir. Meselâ tarîkat silsilesi, geleneksel tarîkatlarda olduğu gibi Hz. Peygamber’de son bulmaz. Silsilede Hermes’le başlayıp Sokrates, Platon ve Aristoteles’i de içine alarak Hallâc-ı Mansûr, Ebû Bekir eş-Şiblî, Nifferî, Sühreverdî, İbnü’l-Fârız, İbn Meserre, İbn Sînâ ve İbnü’l-Arabî gibi isimlere de yer verilmiştir. Bu yönüyle Seb’îniyye’nin bir tarîkat örgütlenmesinden öte din ve düşünce tarihinin öne çıkan otoriteleri vasıtasıyla kendisine meşruiyet sahası açan entelektüel vurgulara sahip bir yapı olduğu söylenilebilir. Tarîkatın silsilesini şiir formunda kaleme alan Şüşterî, kurucusunun menkıbelerini kaleme alan Yahya b. Ahmed b. Süleyman el-Belensî ve Endülüslü sûfî İbn Kasî’nin Hal’u’n-na’leyn’ine şerh yazan İbn Ebî Vâtîl İbn Seb’în’in önde gelen müritleridirler.
Küçük risâlelerinin yanı sıra İbn Seb’în’in düşüncelerini dile getirdiği Büddü’l-ârif ve el-Kelâm ale’l-mesâili’s-Sıkılliyye önemli iki eseridir. İlkinde müellif “mukarreb” ya da “muhakkık” diye isimlendirdiği grubun görüşleri çerçevesinde daha çok mantık ve tabiat felsefesine dair düşüncelerine yer vermekte, filozoflar, kelamcılar ve fakihleri yer yer de kimi mutasavvıfları sözü edilen konuda eleştirmektedir. Bu eserde Antik Yunan Felsefesi’nden İslam düşüncesine oldukça geniş bir düşünür ağı ile eleştirel bir bakış açısı eşliğinde buluşulmaktadır. Bu yönüyle eser İbn Seb’în’in beslendiği düşünce kaynaklarının ve temel referanslarının izini sürmeye imkan vermektedir. İkincisinde ise âlemin ezelîliği, metafiziğin gayesi, kategoriler ve nefsin ölümsüzlüğü hususunda Sicilya Kralı II. Frederick von Hohenstaufen’in sorularına verdiği cevapları bir araya getirmiştir. Zaten Hristiyan batıda daha çok bu eseri ile tanınır hâle gelmiştir. Genel olarak İbn Seb’în öğretilerini ortaya koymada ve geliştirmede felsefe ile tasavvuf geleneklerinden beslenmiş, her iki gelenek arasında Hermesçi perspektifi de devreye sokarak yer yer bağdaştırmacı bir yol izlemiştir. Bununla beraber özellikle küçük risalelerinde gerek muhtevaca gerekse dil bakımından onun felsefeden ziyade tasavvufa öncelik ve ağırlık verdiği görülmektedir.
İbn Seb’în varlığın mutlak birliğini (vahdet-i mutlaka) esas alan bir ontoloji fikrine sahiptir. Bu öğretiyi tasavvufî gelenek içinde zuhûr eden vahdet-i vücûd vb. diğer vahdet anlayışlarından ayıran husus ise Tanrı’nın dışındaki tüm nesnelerin (mevcûdât ya da mâsivâ) ontolojik gerçekliğini katı bir biçimde reddetmesidir. “Sadece varlık vardır”, “Sadece O’nun mahiyeti vardır” ve “O’ndan başka hiçbir şey yoktur” cümleleri İbn Seb’în’in öğretisinin temel ve nihâî ilkeleridir.
İbn Seb’în’in vahdet-i mutlaka öğretisi, litaratürde Evhadüddîn-i Balyânî’nin yazdığı Risâletü’l-ahadiyye vasıtasıyla daha popüler bir hüviyet kazanmıştır.
Öne Çıkan Eserleri
-
Büddü’l-Ârif: thk. Corc Ketture, Dârü'l-Endelüs, Beyrut 1978.
-
el-Kelâm ale’l-Mesâili’s-Sıkılliye: trc. M. Şerafeddin Yaltkaya, Sicilya Cevapları, Bozkurt Matbaası, İstanbul 1934.
-
er-Resâil: thk. Abdurrahman Bedevî, ed-Dârü’l-Mısriyye li’t-Te’lif ve’t-Terceme, [t.y.]
Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu