Hayatı

Ebû Ca’fer Muhammed b. Musa el-Hârizmî, bugün Orta Asya’da Aral Denizi’nin güneyinde bulunan Hîve’ye ve çevresine tekabül eden Harizm asıllıdır. İbn Haldûn ve onu takip eden Sâlih Zeki, Brockelmann, Kadri Hafız Tukan ve Hamid Dilgan gibi bazı klasik ve modern yazarlar Hârizmî için Ebû Abdullah künyesini kullanmaktadırlar. Muhtemelen bu yazarlar Hârizmî ile onu çağdaşı olan Benû Mûsâ’dan Muhammed b. Musa b. Şâkir'i veya daha sonra yaşamış olan Mefâtihu’l-Ulûm sahibi Ebû Abdullah Muhammed b. Ahmed b. Yusuf el-Hârizmî (öl. 975 civ.)’yi biribirine karıştırmış gözükmektedirler. Sâlih Zeki’e ve ondan naklen Tukan ve Dilgan’a göre ise Ebû Ca’fer, Muhammed b. Musa b. Şâkir'in künyesidir; Hârizmî’nin künyesi tersine olarak Ebû Abdullah’tır. Yine bu iki yazara göre Avrupalılar uzun süre bu ikisini birbirine karıştırmışlardır. Kâmus-ı A’lâm sahibi Şemseddin Sami de bu karışıklığı yapanlardan biridir.

Klasik kaynaklardan İbn Nedîm ve İbnü’l-Kıftî, Ebû Ca’fer künyesini vermemektedirler. Kadı Sâid el-Endelusî ise eserinde üç kez zikrettiği Hârizmî’nin iki yerde künyesini Ebû Ca’fer olarak vermiştir. Hârizmî’nin anonim bir şerhinde ise Ebû Bekir künyesi verilmektedir. Bu künye muhtemelen Hârizmî’nin cebir kitâbının şarihi olan el-Huzaî’nin verdiği bir künyedir ve IV/X. asır edebiyatçısı Ebû Bekr Muhammed b. Abbâs el-Hârizmî (ö. 393/1002-3) ile yapılan bir karıştırmadır.

Tarihçi et-Taberî hicrî 210 yılının olaylarının zikri esnasında “Muhammed b. Musa el-Hârizmî’den rivayet edildiği üzere...” tabiriyle Hârizmî’den rivayette bulunmakta, hicrî 232 yılının olaylarını kaydederken ise Halife el-Vâsık’ın hasta yatağında yanında bulunan astronomların bir listesini vermektedir. Bu listede Hârizmî’nin ismi Muhammed b. Musa el-Hârizmî el-Mecûsî el-Kutrubbullî şeklinde kaydedilmiştir. Buradan hareket ederek G. Toomer, DSB'deki “Al-Khwârizmî” maddesinde Hârizmî’nin Bağdad yakınında bulunan Kutrubbull bölgesinden geldiğini belirtmekte, dolayısıyla Hârizmî’nin değil atalarının Hârizm menşeli olduğunu söylemektedir. el-Mecûsî nisbesinden hareket ederek ise Hârizmî’nin Zerdüşt dinine mensub olabileceğini, aynı zamanda onun Fars kökenli olmasına delalet edebileceğini kaydetmektedir. Ancak Cebir kitâbının önsözünden hareketle Hârizmî’nin Sünnî olduğunu, dolayısıyla Taberî’nin ifadesinin en azından Hârizmî'nin gençliğinde Zerdüşt dinine mensub olduğuna işaret edebileceğini belirtmektedir. Toomer’in düştüğü hata iki ayrı şahsın ismini tek bir şahsın ismi olarak okumasından ortaya çıkmıştır. Gerçekte Taberî eserinde iki kez zikrettiği Hârizmî’nin ismini, yukarıda da ifade edildiği üzere, doğru olarak vermiştir. Ancak ikinci zikredişte Muhammed b. Musa el-Hârizmî’den sonra gelen el-Mecûsî el-Kutrubbullî’nin önündeki atıf harfi olan “vav” harfi düşmüş, bu da karışıklığa sebeb olmuştur.

Hârizmî’nin, tarihteki şöhretinin tersine, hayatı hakkında bilgi yok denecek kadar azdır. Hayatı hakkında verilen bilgiler tabakat kitaplarında bulunan kısa kayıtlardan ibarettir, ayrıca tarih ve coğrafya eserlerinde de dolaylı bazı bilgiler verilmektedir. Bu bilgilere göre Hârizmî, Bağdad'da yaşamış bir ilim adamıdır. Memun döneminde (198-218/813-833) Beytü’l-Hikme'nin kütüphanesinde görevli olan Hârizmî, aynı zamanda Beytü’l-Hikme’nin en önemli üyelerinden biriydi. Aşağıda tanıtılacak olan astronomi, matematik ve coğrafya sahalarındaki eserlerini bu dönemde hazırlayıp Memun'a sunmuştur.

Tarihi kaynaklarda Hârizmî'nin Halife el-Vâsık'ın hilafetinin ilk yılında (227/842) Kuzey Kafkasya'da yer alan Hazar devletine siyasi bir görevle gönderildiği kaydedilmekle beraber, burada kastedilen Astronom Muhammed b. Musa Hârizmî değil aynı Halife tarafından Bizans'a da gönderilmiş olan Musaoğulları'ndan biri olan Muhammed'dir. Ancak et-Taberî'nin verdiği bilgilerden hareketle Hârizmî'nin Me’mun'un ölümünden sonra da hizmetine devam ettiği ve hatta el-Vasik Billah'ın 232/847 tarihindeki ölümünde yanında bulunduğu söylenebilir. Rivayete göre halife hasta yatağında aralarında Hârizmî'nin de bulunduğu müneccimleri çağırtmış, onlar da astrolojik işlemlerden sonra halifeye elli yıl daha sağlık içinde yaşayacaklarını bildirmişler ancak halife bu olaydan on gün sonra vefat etmiştir.

Yukarıda verilen bilgilerden hareketle Hârizmî'nin miladî IX. asrın başlarından; hicrî 164 veya 185 senesinden önce doğduğu düşünülebilir. Dolayısıyla Hârizmî'nin 164/780 veya 185/801 ile 232/846-847 yılları arasında yaşadığı söylenebilir.

Öğretisi

İbn Nedîm el-Fihrist adlı eserinde Hârizmî'yi astronomi ilminin ileri gelenlerinden biri olarak tavsif etmekte ve insanların onun Sindhind olarak bilinen birinci ve ikinci zîcine başvurduklarını belirtmektedir. Eserleri olarak: 1. Kitâbu’t-Tarih, 2. Kitâbu’r-Ruhame, 3. Kitâbü’z-Zîc, 4. Kitâbü’l-Amel bi’l-Usturlab, 5. Kitâbu Ameli’l-Usturlab'ı, vermektedir. İbn Nedîm değişik yerlerde şerhlerini zikrederken Hârizmî'nin Kitâbü’l-Cebr ve’l-Mukâbele adlı eserinden de bahsetmektedir.

Kadı Sâid el-Endelüsî Tabakât'ında Hind bilimi kısmında, Hindlilerin İslâm dünyasına sayı konusunda ulaşan bilimi olarak hisab el-ğubar'ı zikretmekte ve bunu Ebû Ca’fer Muhammed b. Musa el-Hârizmî'nin düzenlediğini belirtmektedir. İbn el-Kiftî, Tarih el-Hukemâ'da İbn Nedîm'in Fihrist'inde verdiği bilgileri aktardıktan sonra Kitâb el-Cebr ve el-Mukâbele'yi eserlerine eklemektedir. Ayrıca İbn el-Kıftî, Kanka el-Hindî'nin tercümesi esnasında hindlilerden bahsederken "Onların ilimlerinden bize ulaşan ve Ebû Ca’fer Muhammed b. Musa el-Hârizmî tarafından düzenlenen Hisab el-Aded..." ifadesini kullanmaktadır. Muhtemelen burada geçen Hisab el-Aded tabiri Hisab el-Hindî yerine kullanılmıştır.

Nellino, el-Fihrist'te Hârizmî'nin tercümesinden hemen sonra gelen Sind (veya Sened) b. Ali'nin tercümesinde geçen "Ona nisbet edilen kitaplar: Kitâb el-Hisab el-Hindî, Kitâb el-Cem ve el-Tefrik, Kitâb el-Cebr ve el-Mukâbele..." ibaresinin tamamen Hârizmî'ye ait olduğunu ifade etmiştir. Ona göre bu ibare İbn Nedîm tarafından daha sonra Hârizmî'nin tercümesine eklenmek istenmiş ancak yanlışlıkla Sind b. Ali'nin tercümesine yazılmıştır. Ayrıca Saidan, el-Fihrist'te Hârizmî'nin tercümesinden hemen önce gelen Sehl b. Bişr'in tercümesinde bulunan "Bana, Rumların (Bizanslıların) onun Kitâb el-Cebr ve el-Mukâbele'sini önemli buldukları ve övdükleri söylendi" şeklindeki son cümlenin de Hârizmî'nin tercümesine ilave edilmek istenen bir bilgi olduğu kanaatindedir. Saidan'ın bahsettiği bilgi el-Fihrist'in Şehid Ali Paşa nr. 1934'de kayıtlı nüshasının hamişinde Sehl b. Bişr'in tercümesi kenarında verilmiştir. Nellino ve Saidan'ın yaptığı tashihler, bazı batılı araştırmacıların tek bir kitâb olarak kabul ettikleri Kitâb el-Hisab el-Hindî ile Kitâb el-Cem ve el-Tefrik haricinde, Hârizmî hakkında mevcut olan tarihi bilgilerle tamamen uyuşmaktadır.

Öne Çıkan Eserleri

  • Zîcü’s-Sind-Hind (Zîcü’l-Hârizmî): Halife Mansûr zamanında 154 (770-71) yılı civarında, bir Hint heyetinin beraberinde Bağdat’a getirdiği Brahmagupta’nın Sidhanta adlı kitâbına veya ondan kaynaklanan ve aynı ismi taşıyan başka bir esere dayanır (Sindhind, Sanskritçe Sidhanta tabirinden bozmadır). Kâdî Sâid, Tabakâtü’l-ümem adlı eserinde Halife Mansûr dönemine rastlayan 156 (773) yılında Hindistan’dan gelen bir heyetin getirdiği Sindhind adlı astronomi kitâbının Muhammed b. İbrâhim el-Fezârî tarafından Arapça’ya çevrildiğini, daha sonra Me’mûn döneminde Hârizmî’nin bu zîci ihtisar ettiğini ve ayrıca ona dayanarak İslâm ülkeleri için kendi zîcini hazırladığını yazmaktadır. Kâdî Sâid’e göre Hârizmî bu zîcinde Hint sisteminde büyük değişikler yapmış ve bazı astronomi konularında İran sistemini, bazılarında da Batlamyus sistemini esas almıştır; ayrıca kendisi de birçok keşifte bulunmuş ve esere yeni bilgiler eklemiştir. Ancak Kâdî Sâid bu zîcin, bütün özelliklerine rağmen Hârizmî’nin geometri konusundaki bilgisinin zayıflığı ve astronomi ilminden uzaklığı sebebiyle çeşitli yanlışlar ihtiva ettiğini ve bunların daha sonra gelen Sindhind ekolü takipçileri tarafından düzeltilerek cetvelin daha kullanışlı bir hale getirildiğini de yazmaktadır (s. 132). Günümüz araştırmacıları, Hârizmî’nin bu zîci Me’mûn döneminde ve ilmî kariyerinin ilk yıllarında hazırladığı kanısındadırlar. Zîcin en önemli yanı, tam anlamıyla otantik sayılmasa da zamanımıza gelen ilk İslâm astronomi eseri olmasıdır. Yedi gezegenin hareketleriyle ilgili cetveller ve denklem tabloları, eserde Hint unsurlarının yanı sıra Batlamyus’unkileri andırır cetvellerin kullanıldığını ve eserde bunlardan başka ekliptik, güneş tutulması ve benzeri astronomik olayların hesabına dair çeşitli trigonometrik bilgilerin de yer alması, Hârizmî’nin Batlamyus cetvellerinin İskenderiyeli Theon versiyonunu bildiğini göstermektedir. Eserde bir de İran dönemine ait Zîcü’ş-Şâh’tan alınma cetvele rastlanmakta, ancak birbirinden farklı bu unsurların (Hint-İran-Grek) uzlaştırılmadığı görülmektedir. Öte yandan verilen bilgilerin ne kadarının aktarma, ne kadarının yeni yapılan rasatlara dayandığı da açık değildir. Çünkü zîc orijinal bir rasat ve hesaplama ihtiva etmemekte, ancak mukaddimesinden Hârizmî’nin Me’mûn döneminde Bağdat’ta ekliptiğin eğimini belirlemek için yapılan rasatları tartıştığı öğrenilmektedir. Burada eğimin doğruya yakın bir şekilde 23º 33' olarak verilmesine karşılık cetvellerde daha yanlış bir tesbit olan İskenderiyeli Theon’un 23º 51' değeri yer almaktadır. Bu gibi çelişkili hususlar zîcin orijinal yapısının saptanmasını zorlaştırmaktadır. İbnü’n-Nedîm’in iki nüsha halinde düzenlendiğini belirttiği eserin (el-Fihrist, s. 333) aslı günümüze ulaşmamıştır; İbnü’l-Kıftî de ez-Zîcü’l-evvel ve ez-Zîcü’ŝ-ŝânî şeklinde iki müstakil kitaptan söz etmektedir (İhbârü’l-ulemâ, s. 286). Mevcut en eski nüsha, XII. yüzyılda Bathlı Adelard tarafından yapılan Latince tercümeye aittir. Ancak Adelard’ın tercümesi de X. yüzyılda yaşamış Endülüslü astronom Mesleme b. Ahmed el-Mecrîtî’nin tahririnden öğrencisi Ebü’l-Kâsım İbnü’s-Saffâr’ın (ö. 426/1035) yaptığı tahrire dayanmaktadır; dolayısıyla bu düzenlemelerle eserin aslı arasındaki uygunluğu veya farkları tesbit etmek mümkün değildir. Sadece zîcin ilk dönem astronomları tarafından yapılan şerhlerinin artakalan parçalarından orijinali hakkında bazı fikirler elde edilebilmektedir. Meselâ X. yüzyılda yaşayan İbnü’l-Müsennâ’nın şerhinden, Hârizmî’nin sinüs cetvellerini Hint parametresi olan 150 tabanına bağladığı öğrenilmektedir; zamanımıza gelen nüshada ise sinüs cetvelleri Grek parametresi olan (Bâbil geleneğinin devamı) altmış tabanına bağlıdır. Yine aynı kaynaktan, orijinal cetvellerde başlangıç tarihi olarak Mecrîtî’nin nüshasındaki gibi hicretin (14 Temmuz 622) değil, Sâsânî Kralı III. Yezdicerd’in tahta çıktığı 16 Haziran 632 gününün alındığı da öğrenilmektedir. Zîcin her ne kadar zamanımıza güvenilir bir nüshası gelmemişse de daha sonra yapılan iktibaslardan İslâm âleminde çok geniş bir alanda kullanıldığı anlaşılmaktadır. Esere başvuran astronomlardan özellikle Bîrûnî ve İbn Yûnus zikredilmelidir. Ayrıca üzerine çeşitli şerhlerin ve açıklamaların kaleme alındığı, eleştirilerin yapıldığı ve bunlara karşı cevabî eserlerin telif edildiği görülmektedir. Ünlü astronomi âlimleri Fergânî ile Muhammed b. Abdülazîz el-Hâşimî, ikisi de Ta’lîl li-Zîci’l-Hârizmî adını taşıyan birer şerh yazmışlardır. Hârizmî’nin bizzat rasat yaptığını belirten ve zîcini iki kez zikreden Bîrûnî ise (bk. Tahdîdü nihâyâti’l-emâkin, s. 62, 181, 218) eserin aslına getirilen eleştirilere cevap vermek üzere el-Mesâilü’l-müfîde ve’l-cevabâtü’s-sedîde fî ileli Zîci Hârizmî ve İbtâlü’l-bühtân bi-îrâdi’l-burhân alâ a’mâli’l-Hârizmî fî Zîcih adıyla iki çalışma yapmıştır (Sezgin, c. 6, s. 142). Zîcü Sind-Hind’in Latince tercümesi H. Suter tarafından gerekli açıklamalarla Die astronomischen Tafeln des Muhammed ibn Mūsâ al-Khwârizmî adıyla neşredilmiştir (Kopenhag 1914). O. Neugebauer de The Astronomical Tables of al-Khârizmî adıyla eseri bir giriş ve açıklayıcı notlar ekleyerek tercüme etmiştir. Ayrıca başta İbnü’l-Müsennâ’nın yazdığı şerh olmak üzere eserin aslıyla ilgili muahhar kaynaklar üzerine Batılı ilim adamları tarafından çok sayıda inceleme yapılmıştır (DSB, c. 7, s. 364-365).
     
  • Kitâbü’l-Muhtasar fî hisâbi’l-cebr ve’l-mukâbele: Düzenli biçimde telif edilmiş, adında “cebir” kelimesini taşıyan ilk matematik kitâbıdır. Hârizmî’nin bu eseriyle ilimler tarihindeki asıl ününü kazandığı cebir ilmi ilk defa hisâb ilminden ayrılmış ve ilk kez cebir bir ilmin adı olarak kullanılmıştır. Ondan sonra gelen bütün İslâm cebircileri bu eseri kendi çalışmalarına temel almışlar, hatta içerdiği problem ve örnekleri dahi aynen muhafaza etmişlerdir. Her ne kadar genel kabul cebiri Hârizmî’nin keşfettiği şeklinde ise de Hârizmî ve çağdaşı İbn Türk’ten önce İslâm dünyasında sözlü bir cebir geleneği vardı. Hârizmî tarafından tesbit edilen ilk İslâm cebri, muhtevası ve konuları itibariyle daha önceki Hint ve Grek cebrinden gerçekte daha basitti. Ancak usul olarak onun cebri nisbeten sistemli idi; Diophantus’unki gibi aritmetiksel niceliğe dayalı dağınık bir yapıdan çok yeni bir bilim formu içinde ortaya konmuştu ve cebirsel nicelik kavramını esas alıyordu. Hârizmî’nin bu kitâbının anonim şerhinin Haydarâbâd’da bulunan (Salar Jung Museum, nr. 2178, matematik 20) nüshasındaki bir kayda göre Hz. Ömer döneminde Medine’ye bir grup İranlı matematikçi gelmiş ve Hz. Ali’nin teklifi üzerine halife bunlardan, hazineden ödenecek ücret karşılığında bazı sahâbelere “cebir ve mukâbele” öğretmelerini istemiş ve ilk önce Hz. Ali beş gün içinde bu ilmi onlardan öğrenmiştir. Ancak insanlar öğrendiklerini kaydetmeyip birbirlerine şifahî olarak aktarmakla yetinmişler, daha sonra Me’mûn Hârizmî’den bu ilmi yazıya geçirmesini istemiş, o da bu konuda bir kitap yazmıştır. Yazmada verilen bu bilgiler başka belgelerle temellendirilmedikçe ihtiyatla karşılanmalıdır. Ancak bu kayıt, Hârizmî’den önce İslâm dünyasında şifahî bir cebir geleneğinin varlığına işaret etmesi bakımından dikkat çekicidir ve Hârizmî’nin Kitâbü’l-Muhtasar’ın önsözünde yer alan eserin Me’mûn’un isteği üzerine yazıldığı yolundaki açıklaması ile mevcut birikimi ima eden, “Bir ilim adamı ya kendinden önce kimsenin tesbit edemediği bir konuda eser kaleme alır, ya kendinden önceki ilim adamlarının kapalı bıraktığı konuları açıklar, kolaylaştırır ve anlaşılır kılar, veya daha önce yazılmış eserlerde bulunan eksiklikleri giderir, yanlışları düzeltir” görüşü de bunu desteklemektedir.

Hârizmî eserinde önce aritmetiksel sa-yı tanımını verir ve bu sayının konumlu ve on tabanlı sistemde nasıl ifade edildiğini kısaca açıklar. Daha sonra cebirsel sayı tanımına geçer ve kendisinin geliştirdiği cebir ve mukâbele sisteminde bu sayının x (cezr), x² (mal) ve c (el-adedü’l- müfred) şeklindeki üç türünü (durûb) zikreder. Daha sonra bu üç cebirsel niceliğin biribiriyle olan ilişkisinden ortaya çıkan altı durumu (durûb sitte veya mesâil sitte) ele alır. Bu altı ilişkiden üçü ax² = bx, ax² = c, bx = c şeklinde basit (müfredât), diğer üçü ax² + bx = c, ax² + c = bx, bx + c = ax² şeklinde katışıktır (mukterenât). Hârizmî önce bu denklemlerin analitik çözümlerini verir, daha sonra katışık denklemlerin geometrik ispatı veya daha doğru bir ifadeyle analitik olarak tesbit edilen çözümün geometrik tersimi ve sağlamasını yapar. Bu tersim yönteminde de kare ve dikdörtgen şekillerini kullanır. Çarpma başlığı altında a ± x, b ± x gibi cebirsel sayı ifadelerinin (binom) çarpımını ele alır. Toplama ve çıkarma başlığı altında cebirsel sayıların toplama ve çıkarma işlemlerini gösterir; burada ayrıca v = ö kaidesini verir. Bölme başlığı altında V kaidelerini zikreder ve köklü ifadelerle ilgili olarak verdiği bu kaidelerin ispatını yapar. Daha sonra altı cebirsel denklem formülü ile verdiği sıra-yı takip ederek analitik çerçeve içinde örnekler çözer, arkasından da yeni bir başlık altında karışık örneklerle çözümlerini verir. “Muâmelât” babında dört orantılı sayı yöntemini ele alır ve bu yöntemle çözülebilen problemlerden söz ederek örneklerini sıralar. Pratik geometri kısmında ise bazı geometrik şekillerin alan hesaplarının formüllerini örneklerle anlatır. Bu kısmın en dikkat çekici tarafı iki geometri probleminin cebir yöntemiyle çözülmesidir. Bu tavır, matematik tarihinde cebrin geometrik problemlere uygulanışını açık seçik gösteren ilk teşebbüstür. Bu aynı zamanda cebir-geometri ilişkisine (analitik geometri) giden yolda basit de olsa atılan ilk adımdır. Hârizmî, eserinin son bölümünü “Kitâbü’l-Vesâyâ” olarak adlandırır ve burada ilk defa cebri İslâm fıkhının ferâiz meselesine uygular. Bu çerçevede değişik başlıklar altında çeşitli vasiyet problemlerini cebir ve mukâbele yöntemiyle çözer. Hârizmî’nin geliştirdiği cebir her şeyden önce ikinci derece denklemlerle sınırlı bir cebirdir. Bunun yanında negatif sayılar hiç kullanılmamış, dolayısıyla denklemlerin tesbitinde pozitif kökleri bulmakla yetinilmiştir. Ayrıca eserde sayılar dahil hiçbir aritmetiksel ve cebirsel işlem için sembol kullanılmamış ve bütün işlemler sözel olarak ifade edilmiştir. Hârizmî, Mezopotamya-Grek geleneğinin aritmetiksel niceliğiyle Mısır-Grek geleneğinin geometrik niceliği yanında cebirsel niceliği açık şekilde ilk ortaya koyan ve cebirsel denklemleri çözerken analitik çözüm yanında geometrik çizimi de kullanan ilk matematikçidir. Onun bu ilme yaptığı başka bir önemli katkı ise kitâbında Hint aritmetiğine uyguladığı yöntemin benzerini, cebirsel denklemleri çözerken yapılacak işlemleri bir sıra düzenine koymak suretiyle cebire de uygulamasıdır. Bu usule daha sonra matematik tarihinde ona izâfeten “algoritma” (Hârizmiyyât, Harzemiyye; düzenli hesap tekniği) denilmiştir (Hârizmî cebiri hakkında geniş bilgi için bk. CEBİR). Zîcü’s-Sind-Hind gibi önsözünde Halife Me’mûn zamanında telif edildiği belirtilen bu eser de Hârizmî’nin ilk teliflerindendir ve Hint hisâbıyla ilgili olan kitâbından önce yazılmıştır. Ancak İbnü’n-Nedîm ve Kâdî Sâid el-Endelüsî eseri doğrudan zikretmezler; sadece İbnü’n-Nedîm’in şerhleri dolayısıyla adını andığı kitaptan ilk bahseden İbnü’l-Kıftî’dir. Bîrûnî de eseri anarak bir alıntı yapmıştır (Tahdîdü nihâyâti’l-emâkin, s. 218). el-Fihrist’te verilen bilgiye göre Hârizmî’nin eseri Abdullah b. Hüseyin es-Saydenânî, Sinân b. Feth el-Harrânî ve Ebü’l-Vefâ el-Bûzcânî tarafından şerhedilmiştir; ancak üç şerh de zamanımıza ulaşmamıştır. Öte yandan Ebû Kâmil Şücâ‘ da Kitâbü’l-Vesâyâ bi’l-Cebr ve’l-mukâbele’nin önsözünde, Kitâbü’l-Cebr ve’l-mukâbele’sini Hârizmî’nin eserinin bir şerhi olarak tanıtmaktadır. Bunlardan başka klasik kaynaklarda adı geçmeyen Muhammed b. Ahmed el-Huzâî’nin Şerhu Muhtasari’l-Cebr ve’l-mukâbele li-Ebî Bekr Muhammed b. Mûsâ el-Hârizmî (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 2706/5, vr. 144b-282a) ve Tekmile alâ Şerhi Kitâbi’l-Cebr ve’l-mukâbele li’l-Hârizmî (Süleymaniye Ktp., Şehid Ali Paşa, nr. 2706/6, vr. 283b-288b) adlı eserleri de zikredilmelidir. Ancak Huzâî’nin şerhi daha çok kitâbın “Vesâyâ” bölümü üzerine yoğunlaşmıştır; bu sebeple cebir tarihinden çok fıkıh açısından önemlidir. Eserin tamamı 1145’te Chesterli Robert ve birinci bölümü Cremonalı Gerard (ö. 1187) tarafından Latince’ye tercüme edilmiş, bunların ilkini Robert of Chester’s Latin Translation of the Algebra of al-Khowarizmi (New York 1915) adıyla L. C. Karpinski, ikincisini G. Libri yayımlamıştır (Histoire des sciences mathématiques, I [Paris 1838], s. 253-297). Ayrıca eser, Frederick Rosen tarafından 1831’de Londra’da Arapça ve İngilizce tercümesiyle birlikte, Mustafa Müşerrefe ve Muhammed Mürsî Ahmed tarafından da 1939’da Kahire’de Arapça olarak tekrar yayımlanmıştır; ancak her iki neşir de eserin başka yazmalarının bulunmasına rağmen (Sezgin, c. 5, s. 240; DSB, c. 7, s. 364) sadece Bodleian nüshasına dayanmaktadır. Salomon Gandz, 1932 ve 1938’de kitâbın “Misâha” ve “Vesâyâ” fasıllarını yayımlamış ve bu fasılları 150 yılında yazıldığını iddia ettiği Mishnat ha-Middot adlı İbrânîce bir kitapla karşılaştırmıştır. Gandz’ın bu karşılaştırmadaki niyeti, Hârizmî’nin verdiği bilgileri büyük oranda İbrânî kaynaklarına götürmeye çalışmaktı. Ancak Gad Sarfatti adında İsrailli bir bilim adamı Mathematical Terminology in Hebrew Scientific Literature of the Middle Ages (Jerusalem 1968) adlı eserinde, Gandz’ın temel aldığı İbrânîce kitâbın İslâm’ın ilk dönemlerinde yazılmış olduğunu ortaya koymuştur (DSB, c. 7, s. 360). Ayrıca Hüseyin Hidîv Cem tarafından Farsça’ya tercüme edilen (Cebr ve Mukâbele, Tahran 1348, 1362 hş.) Hârizmî’nin bu eseri üzerinde değişik dillerde yapılmış çok sayıda çalışma mevcuttur; bunların sonuncusu Rosen neşrine yapılmış bazı ilâvelerle Pakistan’da yayımlanmıştır (Al-Khwarazmi’s Algebra. Al-Kitâb al-Muhtasar fi Hesab al-Jabr wa’l-Mukabala, İslâmâbâd 1409/1989).

  •  Kitâbü’l-Hisâbi’l-Hindî: İslâm dünyasına Hint rakamları ve ondalık sayı sistemi Hârizmî’nin bu eseriyle girmiştir. Aslı kayıp olan kitabın XII. yüzyılda yapılmış Latince bir tercümesi Cambridge Kütüphanesi’nde bulunarak B. Boncompagni tarafından Algoritmi de numero indorum adıyla neşredilmiş (Roma 1857), daha sonra da Kurt Vogel Mohammed Ibn Musa Alchwarizmi’s Algorismus adıyla aynı yazmanın tıpkıbasımını yayımlamıştır (Aalen 1963). En yeni çalışma, André Allard’ın Fransızca tercüme ve açıklamasıyla birlikte yaptığı tenkitli neşirdir (Muhammed Ibn Mūsâ al-Kwârizmi, Le calcul indien [Algorismus], Paris 1992).
     
  • Kitâbü’l-Cem’ ve’t-Tefrîk. Günümüze ulaşmayan bu kitabı Abdülkâdir b. Tâhir el-Bağdâdî et-Tekmile fi’l-hisâb adlı eserinde zikretmekte ve ondan yaptığı bir alıntıyı vermektedir. Bu alıntıdan eserin el hesabıyla (hisâbü’l-yed) ilgili olduğu anlaşılmaktadır. İbnü’n-Nedîm, bu eserin Abdullah b. Hüseyin es-Saydenânî ve Sinân b. Feth el-Harrânî tarafından şerhedildiğini belirtmektedir (el-Fihrist, s. 338, 340). Altın Orda hükümdarı Özbek Han’ın (1315-1341) Kırım valisi Tülek Timur’a ithaf edilen müellifi meçhul et-Tuhfe fi’l-hisâb adlı eserde de (Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 2723) Hârizmî’nin bu kitabından bahsedilmektedir. Ebû Kâmil’e atfedilen ve günümüzde sadece Liber augmenti et di-minutionis isimli Latince tercümesiyle tanınan el-Cem’ ve’t-tefrîk adlı kitabın aslında Hârizmî’ye ait olduğu düşünülebilir.
  • Kitâbü’l-Coğrafya (Kitâbü Sûreti’l-Arz): İlk İslâm coğrafyacıları arasında yer alan Hârizmî’nin bu kitabı şehirlerin ve belirli bazı bölgelerin koordinatlarını vermektedir. Coğrafî yerler Grek geleneği takip edilerek yedi bölgeye ayrılmıştır. Eser altı kısımdan oluşur ve bunlar sırasıyla şehirlerin dökümünü, dağları, denizleri, adaları, bazı coğrafî bölgelerin merkezî noktalarını ve nehirleri ele alır. Her kısımda gerekli coğrafî bilgiler düzenli bir şekilde verilmeye çalışılmıştır. Hârizmî’nin bu tertibi, daha sonraki İslâm coğrafyacılarının yaptıkları çalışmalara örnek olmuştur. Eserin kaynakları konusunda ilim tarihçileri arasında değişik görüşler bulunmaktadır. Bazılarına göre Hârizmî İslâm medeniyetinden önceki eserleri, özellikle Grek kaynaklarını kullanmış, bunun yanında Me’mûn döneminde Bağdat’ta coğrafya alanında yapılan araştırmaları da değerlendirmiştir. Nitekim Kitâbü’l-Coğrafya ile Batlamyus’un Kitâbü’l-Coğrafya’sı arasında bazı ilişkiler mevcuttur. Her iki eserde de bir dünya haritası ve bölgelere göre düzenlenmiş ana coğrafî merkezlerin koordinat noktaları bulunmaktadır. Batlamyus’un eserinde yer alan coğrafî bölgelerin birçoğu Hârizmî’nin eserinde de mevcuttur. Koordinatların bazıları aynı olmakla birlikte Kitâbü’l-Coğrafya’da sistematik bir değişiklik görülmektedir; dolayısıyla eseri Batlamyus’un Kitâbü’l-Coğrafya’sının doğrudan bir tercümesi olarak kabul eden görüş pek tutarlı değildir. Öte yandan her iki eserde yer alan dünya haritaları da birbirinden büyük ölçüde farklıdır ve Hârizmî’nin haritası İslâm medeniyetinin yayıldığı coğrafî bölge hakkında verilen bilgilerin çokluğu ve doğruluğu açısından Batlamyus’unkinden daha üstündür. Özellikle Akdeniz, Afrika ve Uzakdoğu hakkında Hârizmî’nin haritası tartışılmaz bir üstünlüğe ve özgünlüğe sahiptir. Ancak Avrupa hakkında verilen bilgiler yanlışları ile beraber Batlamyus’un bir tekrarından ibarettir. Kitap, mevcut tek yazmasına dayanılarak Hans von Mzik tarafından Das Kitâb Sūrat al-Ard des Abū Ğa’far Muhammad ibn Mūsâ al-Huwârizmî adıyla neşredilmiştir (Leipzig 1926). Eser ve Hârizmî hakkında klasikleşmiş bir çalışma da C. A. Nallino imzasını taşımaktadır (“Al-Khuwârizmî e il suo rifacimento della Geografia di Tolomeo”, Raccolta di Scritti editi e inediti adlı eseri içinde, Roma 1944, c. 5, s. 458-532).
  • Risâle fi’stihrâci Târîhi’l-Yehûd: İbrânîler’in kullandığı takvimin pratik astronomi anlayışı çerçevesinde ele alındığı bir çalışmadır. Bugün Antikçağ İbrânî takvim sistemi için önemli bir kaynak olan eserde, İbrânî takviminin değişik cepheleri hakkında sağlıklı bilgiler ve ayrıca güneş ile ay arasındaki ortalama boylamı belirleme kuralları verilmiştir. Eser astronomiyle ilgili değişik risâlelerle birlikte basılmıştır (er-Resâilü’l-müteferrika fi’l-hey’e, Haydarâbâd 1948).
  • Kitâbü’t-Târîh: Zamanımıza ulaşmamıştır; ancak daha sonraki birçok İslâm tarihçisinin yaptığı alıntılar, belli bir dönem tarih sahasında kaynak bir eser olarak kullanıldığını göstermektedir. Mevcut alıntılardan Hârizmî’nin de çağdaşı Ebû Ma‘şer el-Belhî gibi astrolojik kaidelerle tarih arasında belirli bir ilişki kurmaya çalıştığı anlaşılmaktadır.
  • Kitâbü Ameli’l-Usturlâb ve Kitâbü’l-Amel bi’l-Usturlâb: Her ikisi de günümüze intikal etmemiştir. Sadece Fergânî’ye nisbet edilen bir yazmada, Hârizmî’nin astronomi problemlerini usturlap yolu ile nasıl çözdüğünü açıklayan bir parça mevcuttur; ancak bu parçanın muhtevasında bir yenilik yoktur ve verilen bilgilerin konuyla ilgili daha önceki eserlerden derlenmiş olduğu anlaşılmaktadır (DSB, VII, 362).
  • Amelü’s-Sâ’a fî Basîti’r-Ruhâme: Klasik kaynaklarda adı geçen eserin konusu mermer yüzey üzerine güneş saati yapmakla ilgilidir (eserin bir nüshası için bk. Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 4830).
  • Zarâif min Ameli Muhammed b. Mûsâ el-Hârizmî fî Ma’rifeti’s-Semt bi’l-Usturlâb: Klasik kaynaklarda zikredilmeyen eserin zamanımıza bir nüshası gelmiştir (Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 4830/13). Bu muhtemelen Hârizmî’nin bugüne ulaşmayan meçhul bir eserinin bir parçasıdır.

Kaynak : İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu