Hayatı
Doğum tarihi tam olarak bilinmeyen Ebü’l-Hüseyin el-Hayyât, Mu’tezile’nin sekizinci tabakasında yer almıştır. Hayyât, ilmî kişiliği ve yaşadığı döneme kadarki mütekellimin ve bilhassa Mu’tezile kelâmcıları hakkındaki bilgisiyle ön plana çıkmış bir kelâmcıdır. Kelâm ilminin ve özelikle Mu’tezile kelâmının şekillenmesinde büyük bir etkisi olmuştur.
Kelâm ilminin dakîku’l-kelâm/fizik ve celîlu’l-kelâm/metafizik ile ilgili alanlarında özgün görüşlere sahiptir. Özellikle dakîku’l-kelâm vurgusunu yapan ilk kelâmcılar arasında yer aldığını belirtmek gerekir. İlk dönem Mu’tezilesi’nin görüş ve tartışmalarından ve onlar hakkındaki haberlerden ayrıntılı bir şekilde haberdar olmuştur. Hayyât’ın İslâm kelâmında önemli yönlerinden biri, Mu’tezile’nin el-usûlü’l-hamsesini ilk kez bir arada zikretmesidir. Diğer önemli bir özelliği, Câhız’ın Fazîletu’l-Mu'tezile ve İbnü’r-Râvendî’nin bu esere yönelik eleştirisi olan Fadîhatu’l-Mu'tezile adlı eserlerden bizi haberdar etmesidir. İlk dönem kelâm ve kelâmcılarından bahsettiği gibi iyi bir Mu’tezile savunusu da yapmıştır. Doksografik eserleri günümüze ulaşan Ka’bî, Bağdâdî ve İbnu’l-Murtazâ gibi birçok müteahhir kelâmcı, ister muhalefet isterse muvafakat için olsun, ondan çok fazla alıntıda bulunmuştur. Ebû Ali el-Cubbâî onu kendi hocası Ebü’l-Hüseyin’den üstün gördüğü, Ca’fer b. Mübeşşir’in faziletli ve âlim öğrencileri arasında yer aldığı, İbnü’r-Râvendî’nin çelişkileri hakkında birçok kitabının olduğu ve fâkih ve muhaddis kimliğinin yanı sıra kelâm ekolleri hakkında çok engin bir bilgiye sahip olduğu ifade edilmektedir (Nyberg, 1993, s. 15, 19, 20).
Öğretisi
1. Celîlü’l-Kelâm
Hayyât kelâm ilminde sıfatların nefyi, halku'l-Kur'an, rü'yetullah ve kader meselesi gibi celîlü’l-kelâm alanında özgün görüşlere sahip bir kelâmcıdır.
Allah’ın ilminin hâdis olduğu iddialarını çürütmeye çalışan Hayyât’a göre, yerde ve göklerde her ne varsa Allah Teâlâ’dan gizli kalmaz ve O, bütün işleri önceden bilendir. Bir fâil, fiilini meydana getirmeden önce onu nasıl yapacağını bilmesi gerekir. Çünkü onu önceden bilmiyorsa bu durumda o fiil kendisinden gerçekleşemez. Ona göre iyice yüzmesini bilmeyen birisinde yüzmenin gerçekleşmesi imkânsız olduğu gibi yazı yazmayı bilmeyen birisinden yazma durumu gerçekleşemez. O kişi yazı yazma eğitimini alıp yazının nasıl yazıldığını öğrendiğinde ondan yazının gerçekleşmesi mümkün olur. Hayyât, bu örneklerle Allah Teâlâ’nın bilgi sahibi olduğunu ve var olan şey hakkındaki bilgisinin de önceden var olduğunu ve muhdes olmadığını ifade etmektedir (Hayyât, 1993, s. 108 vd).
2. Dakîku’l-Kelâm
2.1. Bilgi Nazariyesi
Hayyât, kelâm ilminde kabul görmeyen haber-i vâhidin delil olamayacağını söylemiştir. Kelâm ilminde duyu ve akıl ile birlikte bilgi kaynağı olarak kabul edilen mütevâtir haber Hayyât tarafından da bilgi kaynağı olarak kabul görmüştür. Mütevâtir haberin değeri meselesinde ise mü’minler ya da kâfirler tarafından yapılan aktarımın bir farkının olmadığını, sadece şahitlik meselesinde dine bağlılıklarından dolayı mü’minlere öncelik tanınabileceğini söylemiştir (Hayyât, 1993, s. 52-53, 69).
2.2. Ma’dûmun Şey’iyyeti
Ma’dûmun sadece bir “şey" ya da "cevher" olmadığı aynı zamanda bir "cisim" olduğunu söylediği ifade edilmektedir. Bir cismin hudûsunun gerçekleşebilmesi için onun adem halindeyken de cisim olması gerekir. Cismin hudûsu ile birlikte hareket ve sükûn vasfı oluşur. Ma’dûmun cisim olduğu şeklindeki iddianın cisimlerin kıdemini gerektireceği görüşünden hareketle ona karşı çıkılmıştır. Hatta Mu’tezile’nin Basra ekolünün üstatlarından Ebû Ali el-Cubbâî de bu konu da onu eleştirmiştir.
Ancak şunu da belirtmek gerekir ki Hayyât günümüze kadar gelen eseri el-İntisâr’da ma’dûm konusunu açıkça tartışmamıştır. Bu meseleye, İbnü’r-Râvendî’nin diğer Mu'tezilî kelâmcılar hakkındaki iddialarına cevap verirken değinmiştir. Hayyât, konuyla ilgili olarak İbnü’r-Râvendî’den şu aktarımda bulunmaktadır: Bu görüşün sahibi {Abbâd} şu iddiada bulunuyordu: Yeryüzünde var olan her şey hiçbir şekilde ma’dûm olmamıştır. Çünkü ona göre mevcûd olan ma’dûm değildir, ma’dûm olmamıştır ve ebediyyen ma’dûm da olmayacaktır. Bu da açıkça gösteriyor ki cisimler kadîmdir. Çünkü muhdes/yaratılan şey yokluktan sonra var olmuştur. Ma’dûm olmayan şey ise yokluktan sonra da var olmamıştır. Hayyât, ma’dûm hakkındaki fikrinden dolayı kelâmcılar ve bilhassa Mu'tezilî kelâmcılar tarafından eleştirilmiştir. Bu görüşü savunmasından hareketle, onun felsefe tarihi ve problemlerinden haberdar olduğunu söylemek mümkündür. Ayrıca takipçilerinin, cismin adem yani yokluk halindeyken yine cisim olduğunu savundukları ifade edilmektedir. Öyle ki Şahhâm ve bu görüşü benimseyenlerin ma’dûm bir süvarinin olabileceğini bile iddia ettikleri zikredilmektedir. Bu görüşten hareketle olsa gerek onun takipçilerine “Ma’dûmiyye” denilmiştir (Hayyât, 1993, s. 91; Yıldız, 2018, s. 289-220)
2.3. Tabiat
Hayyât, öncüsü olduğu Bağdat Mu’tezilesi’nin tabiat görüşünü benimsemektedir. O, İbnü’r-Râvendî’nin Nazzâm’a yönelik eleştirilerini çürütmeye çalışırken taşın kendi doğası gereği hareket ettiğini ve bazı durumlarda ise sükûn edip hareket etmeyebileceğini; suyun doğası gereği aktığını ve bazı durumlarda akmayabileceğini; ateşin alevlenip doğası gereği yükseldiğini ve bazı engellerden dolayı ise aşağıya doğru inebileceğini ifade etmektedir (Hayyât, 1993, s. 45, 48).
3. Sahabe ve İmâmet Anlayışı
İnsanlarda ayrı ayrı var olan tüm faziletlerin Hz. Ali’de toplandığını düşünen Hayyât’a göre, sahabenin en faziletlisi Hz. Ali’dir. İmâmet hususunda insanların Hz. Ali’ye neden bey’at etmedikleri konusunda fazla bilgisinin olmadığını, ama Hz. Ali’nin bu konuda sahabenin onay verdiği kişiye karşı çıkmadığını ve bu işi ona havale ettiğini ve bundan dolayı da sahabenin bu konuda doğru davrandığı kanaatine vardığını ifade etmektedir (İbnü’l-Murtazâ, 1958, s. 73; Nyberg, 1993, s. 16-17).
Temel Soruları
Allah’ın ilminin eşya ile ilişkisi nasıldır? Allah şeyleri olmadan önce mi biliyor yoksa şeyler olduktan sonra mı biliyor? Allah’ın ilmi muhdes mi dir yoksa kadîm mi? Ma’dûmun şey’iyyeti mümkün müdür? Cevher, araz ve cisim ma’dûm iken cevher, araz ve cisim midir? Tabiatta var olan nesnelerin bir doğası var mıdır? Eşyanın kendi doğasına mugayir olması mümkün müdür? Âhad haber kelâm ilminde bilgi kaynağı olur mu? Mütevâtir haberin ravilerinin mü’min olma zorunluluğu var mıdır? Mü’min olmayan topluluğun rivayetleri ile mü’min topluluğun rivayetleri arasında bir tercihte bulunulur mu? Sahabe arasında bir fazilet sıralaması var mıdır? İmâmet meselesinde fazilet durumu etkili midir? Daha faziletli birisi varken imâm olanın imâmeti geçerli midir?
Öne Çıkan Eserleri
-
Kitâbu’l-İntisâr ve’r-Red alâ İbni’r-Râvendî el-Mulhid: thk. H. S. Nyberg, Dâru’l-Arabiyye, Beyrut 1993; Kitâbu’l-İntisâr: Mu’tezile Savunusu, çev. Metin Yıldız, Ankara Okulu Yayınları, Ankara 2018.
-
Nakzu Kitâbi'l-Cârûf.
-
er-Red alâ Men Esbete Haberi'l-Vâhid.
-
el-İstidlâl bi'ş-Şâhid ale'l-Gâib.
-
er-Red alâ Kitâbi'l-Burhân.
Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu