Hayatı

Klasik dönem tabakat müellifleri Ebû Süleyman es-Sicistânî’nin ne zaman doğduğu hakkında herhangi bir bilgi vermezler. Bununla birlikte Sicistân’da doğduğu ve 327/939 tarihinde Bağdat’a geldiği bilinmektedir. Doğum tarihi hakkındaki bu belirsizlik vefat tarihi için de geçerlidir. Öğrencisi Ebû Hayyân et-Tevhîdî ve muasırı İbnu’n-Nedîm’in aktardığı bazı verilerden 377/990 tarihine kadar hayatta olduğu söylenebilir.

Ebû Süleyman es-Sicistânî Bağdat’a gelmeden önce Sicistân’da felsefî ilimlere ilgi duyan Emîr Ebû Cafer’in yanında, Bağdat’ta olduğu gibi felsefî ilimlerle iştigal etmiş, bu yöneticinin huzurunda felsefî münazara ve müzakerelerde bulunmuştur. Sicistânî Bağdat’a geldiğinde, Fârâbî ve onun hocası Mettâ b. Yunus’un çevresinde teşekkül etmiş güçlü bir felsefî atmosferle karşılaştı. Onun Fârâbî ile ilişkisi olmadığını biliyoruz; fakat, İbnu’l-Kıftî Ta’rîhu’l-hukemâ’da Sicistânî’nin Mettâ’ya talebelik yaptığını aktarmaktadır. Bununla birlikte, tarihsel veriler itibarıyla bu ilişkinin de mümkün olmadığı söylenmelidir. Onun Bağdat’ta kendisinden ders aldığını bildiğimiz tek filozof, Fârâbî’nin öğrencisi Yahyâ b. Adî’dir. Fârâbî ve Mettâ’nın ölümünü müteakip Bağdat mantık okulunun en önde gelen ismi olarak görülen Yahyâ b. Adî’nin vefatından sonra okulun başkanlığı Sicistânî’ye kalmıştır.

Bağdat’ta Sicistânî’nin çevresinde bir filozoflar grubu teşekkül etmişti. Bu filozofların katılımıyla kurulan meclislerde felsefî meseleler tartışılmaktaydı. Ebûbekr el-Kûmsî, Gulam Zuhal, Ebû Zekeriyya es-Saymerî, Ebü’l-Abbâs el-Buhârî, Ebü’l-feth en-Nuşecânî, el-Bedîhî, Ebû Muhammed el-Arûzî, Vehb b. Yuayş er-Rakî, Ebü’l-Vefâ el-Buzcânî, İbn Mikdâd, İbnu’l-varrâk ve Ebû Hayyân et-Tevhîdî gibi isimlerin katıldığı bu meclisin üstadı, Ebû Süleyman es-Sicistânî idi. Ebû Hayyân et-Tevhîdî’nin el-Mukâbesât adlı eseri Sicistânî’nin felsefe meclislerinde tartışılan meselelerin canlı bir şekilde aktarmaktadır. el-İmtâ’da yazdığına bakılacak olursa, Ebû Hayyân Bağdat’taki filozoflardan en iyisinin ve bu meclisin reisinin Sicistânî olduğunu söyler.

Öğretisi

İslâm dünyasında felsefî ilimlerin olgunlaşma evresine girdiği bir dönemde yaşayan ve Antik-Helenistik birikim de dahil olmak üzere civar felsefîleşmiş kültürlerin merkezi haline gelen Bağdat’ta eser veren Ebû Süleymân es-Sicistânî’nin felsefî görüşleri, birkaç risalesiyle birlikte, büyük ölçüde öğrencisi Ebû Hayân et-Tevhîdî kanalıyla günümüze ulaşmıştır. Özellikle el-Mukâbesât ve el-İmtâ adlı eserinde hocasının görüşlerini aktaran Tevhîdî, varlık mertebeleri, din-felsefe ilişkisi, akıllar teorisi, mantık-dil ilişkisi, bilgi-fiil ilişkisi gibi konuları öne çıkarır.

Din ve Felsefe İlişkisi

Sicistânî, din-felsefe ilişkisi konusunda selefleri Kindî, Fârâbî ve İhvân-ı Safâ’nın yaklaşımlarından farklı bir görüş ortaya koyar. Bu filozoflar din ve felsefenin aynı hakikate farklı yöntemlerle ulaşan yollar olduğunu ve nihâi kertede uzlaşabileceklerini ifade eder. Bu yollardan hangisinin daha değerli olduğu hususunda bu filozoflar arasında ayrılık söz konusu olsa da nihâi kertede felsefeye din karşısında verilen değer ve uzlaşmacı tutumda ortaktırlar. Buna mukabil Sicistânî, dinin herhangi bir şekilde akla ihtiyaç duymayacak bir biçimde ilâhî olanla ilişki sayesinde kendi değerini kazandığını ve aklın ilâhî hakikate ulaşmada yetersiz olduğunu söyler. Ona göre din ve felsefe birbirinden ayrı şeylerdir. Felsefe yapmak isteyen kişi, görüş ve düşüncesini dinlerden ayrı ve uzak tutmak zorundadır. Felsefe şeriatı, şeriat de felsefeyi iptal etmese bile, felsefeyle elde edilebilecek beşerî yetkinliğin ilâhî yetkinliğe göre daima eksik kalacağı açıktır. Tek başına beşerî idrak nihai kertede “ızdırap ve sıkıntı” verirken, Peygamber’de ve peygamber aracılığıyla ortaya çıkan ilâhî yetkinlik “güvenilirdir ve itminan duygusu doğurur”. Bu nedenle, kendi aklıyla bir şeyi idrak etmek isteyen kimsenin, içerisinde bulunduğu eksikliği, ilâhî vahiyle tamamlaması gerekir.

Sicistânî’nin, selefleriyle karşılaştırıldığında iyice farklılaşan bu görüşü öğrencileri Ebü’l-Abbâs el-Buhârî ve Ebû Hayyân tarafından da sorgulanmıştır. Şayet din ve felsefe birbirinden tamamen ayrı ise niçin iki yolu da seçmek durumundayız diye soran Buhârî’ye Sicistânî, Kur’ân’da yer alan tefekkürle ilgili ayetleri okuyarak, Allah’ın kulları düşünmeye çağırdığını fakat bunun ötesinde kalan şeylerde kendisine itaat etmelerini ve vahye teslim olmaları gerektiğini söyler. Ona göre dehrîler ve mülhidler, akıllarının kendilerine yeterli olduğunu sanıp vahyi reddettikleri için sapkınlığa düşmüşlerdir.

Dil ve Mantık İlişkisi

Sicistânî, kendisinden önce Mettâ, Fârâbî ve Yahyâ b. Adî’nin de tartıştığı dil-mantık ilişkisiyle ilgili olarak, Arap dili gramerinin de mantığın yerini tutabileceğini söyleyen Ebû Saîd es-Sîrâfî’ye karşı “gramerin dilin mantığı, mantığın ise düşüncenin grameri” olduğu yönündeki görüşü savunmuştur. Dolayısıyla ona göre bir dilin grameri lafızlar arası ilişkilerin mantığını verirken, mantığın kendisi herhangi bir lafızdan bağımsız olarak düşünenin gramerini, yani kurallarını verir. Bu bakımdan, mutlak olarak bakıldığında mantık herhangi bir dilden bağımsız olarak evrensel bir nitelik taşırken, gramer veya nahiv ancak bir dile bağlı olarak gündeme gelir ve yereldir.

Öne Çıkan Eserleri

  • Muntehabu Sıvâni’l-Hikme: nşr. Abdurrahman Bedevî, Tahran 1974.

  • Makâle fî Enne’l-Ecrâme’l-Ulviyye Zevâü Enfusin Nâtıkatin: Muntehabu Sıvâni’l-Hikme içinde, s. 367-371.

  • Makâle fi’l-Muharriki’l-Evvel: Muntehabu Sıvâni’l-Hikme içinde, s. 371-376

  • Makâle fi’l-Kemâli’l-Hâs bi-Nevi’l-İnsân: Muntehabu Sıvâni’l-Hikme içinde, s. 376-386.

  • Risâle fi’s-Siyâse. Günümüze ulaşmamıştır.

  • Risâle fi İktisâsi Turuki’l-Fezâil. Günümüze ulaşmamıştır.

  • Kelâm fi’l-Mantık. Günümüze ulaşmamıştır.

  • Teâlikun Hikemiyyetun ve Mulehun ve Nevâdîrun. Günümüze ulaşmamıştır.

  • Makâle fi Merâtibi Kuve’l-İnsan ve Keyfiyeti’l-İnzârât elleti Tunzeru biha’n-Nefs mimma Yehdusu fi Âlemi’l- Kevn. Günümüze ulaşmamıştır.

    Kaynak: İslam Düşünce Atlası
    Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu