Hayatı
Tam adı Ebû Saîd el-Hasen b. Abdillâh b. Merzübân es-Sîrâfî’dir. 284/897 senesinde Sîrâf’ta doğdu. İlk ilim tahsilini Sîrâf’ta tamamlayan es-Sîrâfî, daha sonra Uman’a (Umman) gitti ve orada Hanefî fıkhı tahsil etti. Daha sonra Askerimükrem’e gidip astronomi, matematik, fıkıh ve kelâm ilmi tahsil etti. Sonrasında ise Bağdat’a gidip İbn Düreyd, İbnü’l-Enbârî, İbnü’s-Serrâc ve Mebremân’dan dil ilimleri, İbn Mücâhid’den kıraat, İbn Ziyâd ve Ebü’l-Ezher’den ise hadis ilmi tahsil etti. Ayrıca Bağdat’ta daha önce tahsil ettiği matematik, geometri ve astronomi alanlarındaki bilgilerini Batlamyus ve Öklid’in eserlerinden istifade ederek daha da geliştirmeye devam etti.
Hayatı boyunca, başta Arap diline dair olmak üzere mantık, kelâm, hadis, fıkıh, ferâiz, kıraat, matematik ve geometri gibi çeşitli sahalarda dersler verdi. Böylece Sîrâfî, içlerinde Ebû Hayyân et-Tevhîdî, İbn Ma‘rûf, İbn Hâleveyh, İbnü’l-Felekî, İsmâil el-Cevherî, Ali b. Müstenîr, el-Haddâdî ve Sâhib b. Abbâd gibi önemli simaların bulunduğu talebelerin yetişmesine vesile oldu. Hayatı boyunca Bağdat’ta, muhtelif zamanlarda kadılık görevlerinde bulundu. Hanefî fakihi meşhur âlim Kerhî, Hanefî fıkhında derinleşen Sîrâfî’ye çok değer verdi ve ilminden istifade edilmesi için Rusâfe Camii’nde onun adına bir ilim meclisi kurdu. Sîrâfî bu mecliste 50 yılı aşkın bir süre Hanefî mezhebine göre fetva verme vazifesi icra etti. Basra dil mektebini benimsemiş bir dil âlimi ve Hanefî fakihi olan Sîrâfî 368/979 yılında Bağdat’ta vefat etti.
Öğretisi
Kendisine “İmâmü’l-müslimîn”, “Şeyhülislâm” gibi sıfatlarla hitap edilen ve fıkıh konularındaki sağlam görüşleri sebebiyle devlet adamları tarafından özel ihtimam gören Sîrâfî, çeşitli konulardaki görüşleri sorularak devlet ricali tarafından çokça istifade edilmiştir. Sîrâfî’nin en meşhur talebelerinden olan Ebû Hayyân et-Tevhîdî, onun “Seyyidü’l-ulemâ” sıfatını hak ettiğini ifade etmiş ve birçok âlimin onu hocaların hocası olarak kabul ettiğini nakletmiştir. Basra dil mektebine mensup olmasına rağmen, Kûfe dilcilerine karşı taassup göstermeyip onların görüşlerinden de istifade ederdi. Mu‘tezilî olmasına rağmen bu yönünü eserlerinde çok öne çıkarmamıştır.
Sîrâfî’nin mantıkçı Mettâ b. Yûnus ile dil ve mantık konularında yaptığı münâzara oldukça meşhurdur. Bu münâzarada Sîrâfî’nin dil ve fıkhı, dolayısıyla İslâm kültürünü temsil ettiği, Mettâ b. Yûnus’un ise mantığı, dolayısıyla da Yunan kültürünü temsil ettiği ifade edilir. Zekası, cedel gücü ve üslûbuyla gösterdiği başarı, münâzaraya iştirak eden herkesi hayrete düşüren Sîrâfî, bu münâzarada başarılı kabul edilmiştir. Sîrâfî ve İbn Mettâ’nın bu münâzarası bu alanda bir dönüm noktası teşkil eder. Zira lafız-mâna ilişkisi, doğru kelâm ve yanlış kelâmı tayin etmede nahiv ve mantık ilimlerinden hangisinin daha üstün olduğu mevzularının tartışıldığı bu münâzara, bu konuda daha önce yapılan münâzaralardan gerek muhteva gerekse yöntem bakımından oldukça farklılık arzeder.
Öne Çıkan Eserleri
- Ahbârü’n-Nahviyyîn el-Basriyyîn (Ahbârü’n-Nühât): Tâhâ Muhammed ez-Zeynî, Muhammed Abdülmün‘im el-Hafâcî, Kahire 1374/1955.
- Sanâ’tü’ş-Şi’r ve’l-Belâga: Ca‘fer Mâcid, Beyrut 1995.
- Şerhu Kitâbi Sîbeveyhi: Abdülmün‘im Fâiz, Dımaşk 1983.
- Mâ Zekerehü’l-Kûfiyyûn mine’l-İdğâm: Sabîh Hammûd eş-Şâtî, el-Mevrid, sy. 12/2 (1983), s. 127-150.
Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu