Hayatı
Nesef doğumlu olup sonrasında Semerkand’a göç etmiştir. Doğum tarihi olarak 461 ve 462 senesi gösterilir; Kâtib Çelebi’nin ise 461 tarihini tercih ettiği anlaşılmaktadır. Semerkand’a ne zaman göç ettiği hakkında bilgi olmasa da çocuklarının Semerkant doğumlu olması ve kendisinin burada vefat etmesi uzun süre Semerkant’ta kaldığına işaret etmektedir. Ayrıca el-Kand fî zikri ulemâi Semerkand adıyla Semerkantlı alimlerin hayatını anlatan bir eser telif etmesi Semerkant ulemasına ilgi duyacak kadar uzun süre burada kaldığını göstermektedir. Bir dönem Bağdat’ta bulunmuş ve burada Ebü’l-Kâsım b. Beyân’dan hadis dinlemiştir. Hac için gittiği Mekke’de meşhur müfessir ve Hanefî fakihi Zamehşerî ile görüşmüştür. Vefat tarihi 12 Cemâziyelevvel 537’dir (3 Aralık 1142).
Ebû Hafs en-Nesefî tefsir, kelâm, fıkıh, hadis, tarih, şiir gibi birçok alanda eser kaleme almış, Hanefî geleneği açısından önemli bir fakihtir. Yazmış olduğu kitapların 100 civarında olduğu kaydedilmektedir. İlminin derinliğinden dolayı kendisine “insanların ve cinlerin müftüsü” anlamına gelen “müftîyu’s-sekaleyn” ünvanı verilmiştir.
Nesefî hadis alanında da uzman biridir. Öğrencisi Merğinânî onun “Ben 550 şeyhten hadis rivayet ediyorum” dediğini nakletmektedir. Her ne kadar çağdaşı Semânî onun bazı hadisleri rivayet konusunda hataya düştüğünü söylese de birçok kitapta “hâfız” olarak kaydedilmesi onun hadis bilgisine işaret etmektedir.
Kelâm alanında da önemli eserler kaleme alan Nesefî’nin el-Akâidu’n-Nesefî olarak isimlendirilen kitabı meşhurdur. Teftâzânî bu esere, Şerhu’l-Akâid adıyla şerh yazmıştır. Nesefî’nin bu kitabı, özellikle Teftâzânî şerhi ve bunlar üzerine yapılan 100’den fazla haşiye ve talik türü çalışma ile sonraki dönem Maturidi kelâmını önemli ölçüde etkilemiştir.
Öğretisi
Ebû Hafs en-Nesefî Hanefî fıkhı açısından önemli şahsiyetlerden biri kabul edilmektedir. O nazm/şiir türünde ilk Hanefî fıkıh kitabını yazmıştır. Manzûme olarak isimlendirdiği hilaf türündeki bu eseri sonraki Hanefî fıkhında etkili olmuştur. Nitekim mutun-ı erbaadan biri olan İbnu’s-Sââtî’ye ait Mecmau’l-bahreyn adlı eser, Kudurî’nin Muhtasar’ı ile Manzûme’den cem edilmiştir. İbnu’s-Sââtî her iki eseri taşkın birer derya olarak nitelendirmektedir. Manzûme üzerine 10’dan fazla şerh yazılmıştır.
Ebû Hafs en-Nesefî özellikle Pezdevî Usûl’ünün sonraki dönemlere aktarması açısından hususi bir yer işgal eder. Merğinânî’nin onun yanında Pezdevî’nin Usûl’ünü okuduğu ve sonraki dönem önemli usûlcülerin bu silsileden geldiği bilinmektedir. Bu eğitim silsilesinde Şemsuleimme el-Kerderî, Hamiduddin ed-Darîr, Bedreddin Haherzade, Ebulberakat en-Nesefî, Sığnâkî, Abdulaziz el-Buhârî, Habbâzî, İbnu’s-Sââtî, Emir Kâtib el-Etkânî, Kıvâmuddin el-Kâkî ve Ekmeleddin el-Bâbertî gibi usûlcüler yer almaktadır. Bu açıdan Ebû Hafs en-Nesefî’nin Hanefî usûlü açısından en önemli özelliği bu zincirin önemli bir halkasını teşkil etmiş olmasındadır.
Ebû Hafs en-Nesefî’nin, mezhebin temel ilkelerinin (asıl) oluşturulmasına da katkısı bulunmaktadır. O, Kerhî tarafından yazılan ve füru ve usûl temel kaidelerinden oluşan 36 asla (ilke) bir şerh yazmış ve Kerhî’nin dile getirdiği bu ilkeleri örnekler ile temellendirmiştir. Burada çokça tartışma konusu yapılmış olan bir usûl ilkesini Ebû Hafs Nesefî’nin nasıl izah ettiği üzerinde durmakta fayda bulunmaktadır. Kerhî’nin dile getirdiği söz konusu ilke şöyledir: “Ashabımızın görüşüne muhalif olan her ayet ya neshe ya tercihe hamledilir. Evla olan aralarını uzlaştırmak için tevile hamletmektir.” Görünüşte mezhep taassubu kokan bu ifadeler ile neyin kast edildiği, Nesefî’nin vermiş olduğu şu örnekler ile açığa çıkmaktadır: Neshin örneği şudur: “Allah Teâlâ ayette ‘Ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyden beşte biri mutlaka Allah içindir. O da peygambere ve ona yakınlığı olanlara… aittir.’ (Enfâl 41) buyurmaktadır. Bu ayette, Peygamber yakınlarına da ganimetten pay verileceği yer almaktadır, ancak bu husus sahabe icmâı ile nesh edilmiştir. Tercihe örnek ise şöyledir: “İçinizden ölenlerin geride bıraktıkları eşleri, kendi kendilerine dört ay on gün (iddet) beklerler.” (Bakara 234) ayetinin zahiri, hamile olan kadınlar doğum yapsa bile dört ay on gün geçmedikçe iddetlerinin bitmeyeceğini iktiza etmektedir. Zira ayet hamile olan ve olmayan tüm kadınlar için âmmdır. Buna mukabil “Hamile olanların bekleme süresi ise, doğum yapmalarıyla sona erer.” (Talak 4) ayeti iddetin doğumla biteceğini iktiza etmektedir. Çünkü bu ayet, kocası ölmüş olan ve olmayan tüm hamile kadınlar için âmmdır. Biz bu son ayeti bir öncekine tercih ettik ve hamile kadının doğumla iddetinin biteceğini söyledik. Bu konudaki dayanağımız İbn Abbas’ın, son zikredilen ayetin daha sonra inip birincisini nesh ettiğine dair görüşüdür.
Görüldüğü üzere Ebû Hafs en-Nesefî’nin vermiş olduğu örneklerde Hanefîlerin bir ayeti mensûh kabul etmeleri sahabe icmâı; bir ayetin manasını diğerine tercih etmeleri ise ayetler arasında tearuz bulunması sebebiyledir. Tearuzu gidermek üzere bir ayeti tercih ederken de sahabenin görüşü doğrultusunda tercih yapmışlardır. Dolayısıyla burada dile getirilen şey, Hanefî imamların görüşlerinin kutsanması değil, aksine onların Kur’an’ı anladıkları ve oradan bütünlüklü bir anlam çıkardıklarıdır. Bu bütünlüklü anlamı da yine sahabenin görüşü doğrultusunda oluşturmuşlardır.
Ebû Hafs en-Nesefî’nin kaynaklarda geçen Matlau’n-nücûm ve mecmau’l-ulûm ismindeki kitabının ansiklopedik türde yazılan bir eser olduğundan bahsedilmektedir. Yazma bir nüshası Bîrûnî Kütüphanesi’nde (Özbekistan) kaydedilen bu eserde fıkıh usûlü konusunun da olduğu tahmin edilmektedir. Ulaşamadığımız bu eserdeki fıkıh usûlü bahsi incelendikten sonra Ebû Hafs en-Nesefî’nin usûle dair bazı kanaatlerinden bahsetmek mümkün olacaktır.
Öne Çıkan Eserleri
-
Manzûme: Stuttgart 1990.
-
Tılbatu’t-Talebe: İstanbul 1311.
-
Şerhu Medâri’l-Usûl: Mektebetu’l-Hanci, Kahire 1994.
-
el-Kand fî Zikri Ulemâi Semerkand: thk. Yusuf el-Hadi, Ayna-i Miras, Tahran 1999.
Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu