Hayatı
Hayatı hakkındaki bilgiler oldukça kısıtlıdır. Eserlerinde belirtildiği üzere tam adı Fahrüddîn Ebû Süleymân Dâvud b. Ebî’l-Fazl Muhammed’tir. Bio-bibliyografik kaynaklarda ve yine kendi eserinde Fahr-i Benâkitî adıyla da anılır. Doğum tarihi meçhul olmakla birlikte, 650/1250’li yıllarda veya öncesinde doğmuş olmalıdır. Aslen, Mâverâünnehir bölgesinden, Seyhun nehri kıyısında bulunan Benâkit’ten (sonraki ismi Şahrûhiye) olduğu tahmin edilir. İlim adamları ile ünlü bir aileye mensuptur. Beğavî’nin Mesâbîhü’s-Sünne’si üzerine yazdığı el-Meysûr adlı şerhi ile bilinen Tâceddin Ebü’l-Fazl Muhammed b. Muhammed b. Dâvud el-Benâkitî’nin (ö. 682/1283) oğlu (Târîh-i Benâkitî, s. 86-87), Tebriz’in ünlü ârif ve şâirleri arasında zikredilen Seyyid Nizâmeddîn Ali’nin (ö. 699/1300) ise kardeşidir. Babası için kullandığı “zeynü’ş-şerîati ve’t-tarîkati” nitelemesi, mutasavvıf bir ailede yetiştiği şeklinde yorumlanmaya müsaittir.
Benâkitî’nin tahsili hakkında kesin bilgi bulunmuyorsa da en azından ilk eğitimini aile fertlerinden almış olmalıdır. Şeyh ve imam nitelemeleri ile ulemâdan olduğuna vurgu yaptığı babasından hadis dinlediğini nakletmesi bu kanaati desteklemektedir. Kendisinden hadis dinlediği bir diğer kişi ise 667/1269 tarihinde Şîraz’daki evinde görüştüğü Sadrüddin Muzaffer b. Muhammed b. Muzaffer b. Rûzbihân-i Baklî eş-Şîrâzî’dir (Ğâisatü’d-Dekâik, vr. 4b, 91a-91b, 93b, 95b).
Hayatına ilişkin sınırlı bilgiler, Benâkitî’nin bir süre Tebriz’de yaşadığına ve İlhanlı saray çevresinden olduğuna işaret etmektedir. Gazan Han (ö. 703/1304) döneminde “Melikü’ş-şuarâ” ve/veya “Dîvânü’ş-şüarâ” unvanı aldığı tezkire ve tabakatlarda kayıtlıdır. Kendi ifadelerinden anlaşıldığı kadarıyla Tebriz’e gitmeden önce 667/1269 yılında Şîraz’da, 676/1277-1278 yılında ise Tüster’de bulunmuştur (Ğâisatü’d-Dekâik, vr. 91b, 93b).
Döneminin fazilet ve ilim sahiplerinden olduğu kaydedilen Benâkitî, 730/1329-1330 yılında vefat etmiştir.
Öğretisi
Benâkitî hakkında bilgi aktaran kaynaklarda, tarihçi ve şair kimliğinin öne çıkarıldığı görülmektedir. Onu üne kavuşturan Ravzatu ulî’l-elbâb fî marifeti’t-tevârîh ve’l-ensâb adlı Farsça tarih kitabı daha ziyade Târîh-i Benâkitî olarak bilinir. Müellifin 717/1317 yılında dokuz bölüm olarak tamamladığı eser, yaratılıştan Ebû Saîd Bahadır Han (ö. 736/1335) dönemine kadarki olayları ele alan genel dünya tarihi niteliğindedir. Büyük bir kısmı Fazlullah Reşîdüddin’in (ö. 718/1318) Câmiu’t-tevârîh’inden özetlenmekle birlikte, Târîh-i Benâkitî’nin İlhanlılar dönemiyle ilgili özgün bilgiler içerdiği de kaydedilmektedir. Bu konuda vurgulanan bir diğer önemli nokta ise Benâkitî’nin gayri müslimler hakkında aktardığı bilgilerin hacim ve muhteva itibariyle Câmiu’t-tevârîh’ten farklı olmasıdır.
İlhanlı saray şairleri arasında ayrıcalıklı bir mevkide bulunduğu bilinen Benâkitî’nin şiirlerinden bazı örnekler, Devletşah Tezkire’sinde ve kendi tarihinde mevcuttur. Dîvân’ının günümüze ulaşmamış olması onun şiirlerine dair kapsamlı bir tahlil yapılmasını imkânsız kılmakla birlikte, tarafımızdan tespit edilen bir yazma nüsha onun şiir ve edebiyat konusundaki görüşlerini kısmen de olsa aydınlatmaktadır. Mi’yârü’l-ebhâr fî arûzi’l-eş’âr adlı bu Farsça eserde, arûz ilminin anlamına dair kısa bir girişin ardından önce vezinler ve bahirler hakkında bilgi verilmekte, daha sonra da Farsça ve Arapça beyitler üzerinde bu bilgiler tatbiki olarak gösterilmektedir.
Bunun yanı sıra henüz özel araştırmaya konu edilmeyen iki farklı eserindeki bazı şiirlerin de Benâkitî’nin kendisine ait olması muhtemeldir. Söz konusu eserlerden birincisi olan Ğâisatü’d-dekâik, VI/XII. yüzyıl Buhara ulemâsından Mahmud b. Ahmed el-Faryâbî’ye ait Hâlisatü’l-hakâik’in telhisidir. Arapça kaleme alınan bu eser, ferağ kaydındaki manzumeye ebced hesabıyla düşülen tarihe göre 716/1316-17 yılında tamamlanmıştır. Hâlisatü’l-hakâik’in Ahlesü’l-Hâlise adlı daha yaygın olan bir diğer telhisi (Fatih, nr. 2612) ise kısa süre öncesinde (706/1306-07) Ali b. Mahmûd el-Bedahşânî (ö. VIII/XIV. yüzyıl) tarafından kaleme alınmıştır.
Elli bölümden ibaret olan Hâlisati’l-hakâik’ten farklı olarak giriş, on iki fasıl ve hâtime şeklinde tasarlanan Ğâisatü’d-dekâik’in ana bölümlerinde sırasıyla akıl, âkil, ilim, âlim, hikmet, hakîm, fakr, fakir, marifet, ârif, cûd ve gınâ kavramları açıklanır. Benâkitî, önce bahsi geçen kavramların çeşitli tanımlarına yer vermiş, arkasından da “el-ahbâr”, “el-âsâr” ve “el-mevâiz ve’n-nükât ve’l-işârât” başlıkları altında aklî ve naklî aktarımlarda bulunmuştur. Bununla birlikte, tasavvûfî-ahlâkî eser hüviyeti taşıyan Ğâisatü’d-dekâik basit bir özet olmayıp, Faryâbî’nin zikretmediği bilgi ve yorumları da ihtiva etmektedir.
İkinci esere gelince bu, er-Risâletü’l-Fahriyye fî aksâmi ulûmi’l-hikemiyye adlı Farsça çalışmadır. Telif tarihi meçhul olan risâle, adından da malum olduğu üzere felsefî ilimlerin tasnifi konusunda kaleme alınmıştır. Benâkitî’nin dîbâcedeki ifadeleri eserin, Hâce Ebû Ali adlı bir yöneticiye/vezire sunulduğunu gösteriyor. Asrın Forfuryus’u, Zamanın Aristo’su ve İkinci Büzürcmihr gibi övgü ifadeleriyle bahsedilen bu yöneticiyle, Bağdat valiliği yapan oğlu Emîr Ali’den mülhem olarak Reşîdüddin Fazlullah’ın kastedildiği ihtimal dahilindedir. Bu olasılık doğru kabul edilir ve er-Risâletü’l-Fahriyye’nin içeriği göz önünde bulundurulur ise Benâkitî’nin Rab’-i Reşîdî çevresi entelektüellerinden olduğu ifade edilebilir.
Mukaddime ve dört fasıldan ibaret olan er-Risâletü’l-Fahriyye, müellifin felsefî görüşlerini yansıtmakla birlikte, alışılagelmiş ilimler tasnifi eserlerinden bazı farklılıklar arzetmektedir. Birinci bölümde insandaki düşünme gücü (nefs-i nâtıka-i insânî) hakkında bilgi verilmiş, ikinci bölümde hikemî ilimlerin kısımları sıralanmış, üçüncü bölümde Vâcibü’l-Vücûd’un varlığının ispatına yönelik deliller değerlendirilmiş, dördüncü bölümde ise mantık ilmine dair konular ele alınmıştır.
Benâkitî’nin er-Risâletü’l-Fahriyye’si, Ebû Sehl Îsâ b. Yahyâ el-Mesîhî (ö. 416/1025’ten sonra), İbn Sînâ (ö. 428/1037) ve Nasîrüddin et-Tûsî’nin (ö. 672/1274) eserlerinde gördüğümüz felsefî ilimler odaklı tasnif literatürünün devamı niteliğindedir. Eserin özellikle ilimlerin sınıflandırıldığı ikinci faslı ile mantık bahislerine ayrılan dördüncü faslı, Nasîrüddin Tûsî’nın Aksâmü’l-hikme’sindeki paragrafların Farsça çevirisinden ibarettir. Benâkitî, herhangi bir kaynağa atıf yapmamakla birlikte felsefî ilimleri teorik ve pratik olmak üzere iki kısma ayırır. Pratik felsefenin bölümlerini ahlâk, ekonomi ve siyaset, teorik felsefenin bölümlerini ise doğa bilimleri, matematik ve metafizik şeklinde adlandırır. Bunlardan her birini temel ve alt bilimlere ayıran müellifin, İbn Sînâ’dan daha ziyade Tûsî’nin tasnifine sadık kaldığı ifade edilebilir.
Öne Çıkan Eserleri
-
Târîh-i Benâkitî (Ravzatu Ulî’l-Elbâb fî Marifeti’t-Tevârîh ve’l-Ensâb): thk. Cafer Şiar, Çâphâne-yi Dâverpenâh, Tahran 1348/1969.
-
Ğâisatü’d-Dekâik min Hâliseti’l-Hakâik: Beyazıt Devlet Ktp., Beyazıt, nr. 3438.
-
er-Risâletü’l-Fahriyye fî Aksâmi Ulûmi’l-Hikemiyye: Beyazıt Devlet Ktp., Beyazıt, nr. 3438.
-
Mi’yârü’l-Ebhâr fî Arûzi’l-Eş’âr: Beyazıt Devlet Ktp., Beyazıt, nr. 3438.
-
Dîvân: Günümüze ulaşmamıştır.
Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu