Hayatı
Abdülkâhir el-Bağdâdî’nin doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Bununla birlikte Bağdat’ta dünyaya geldiğini ve X. Yüzyıl sonları ile XI. Yüzyılın başları arasında yaşadığını bilmekteyiz. Meşhur bir Eş’arî kelamcısı, Şafiî fakih, matematik bilgini ve edebiyat üstâdıdır. İlk tahsilini dönemin âlimlerinden biri olan babasından almış, daha sonra Bağdat’ta önemli isimlerden İslamî ilimler alanında dersler okumuştur. Hocaları arasında Amr b. Saîd, Muhammed b. Ca 'fer, Ebû Bekir el-İsmâilî, Ebû Ahmed Abdullah b. Adî el-Cürcânî gibi isimler yer almaktadır. Babası ile birlikte ilmî yolculuklara çıkan Bağdâdî önce Horasana, daha sonra Nisabura gitmiş, orada ilim tahsiline devam etmiştir. İbn Fûrek ile tanışma imkânı bulduğu Nisabur’da bir süre kaldıktan sonra babasının ölümü ve Selçukluların burayı işgal etmesi üzerine İsferâyîn’e gitmiştir. Orada önemli Eş’arî âlimlerden biri olan Ebû İshâk el-İsferâyînî’den kelam okumuş, hocasının vefatının ardından onun yerine geçerek müderrislik yapmıştır. Günümüze kadar ulaşan birçok eseri bulunan Bağdâdî müderrislik yaptığı dönemde pek çok öğrenci yetiştirmiş, eserlerinde sistematik bir yapı oluşturarak Ehl-i Sünnet kelâmına önemli katkılarda bulunmuştur. 429/1037-38 yılında İsferâyîn’de vefat etmiş ve hocasının yanına defnedilmiştir.
Öğretisi
Abdülkâhir el-Bağdâdî’nin yaşadığı çağın tercüme faaliyetlerinin hız kazandığı, felsefenin etkisinin iyiden iyiye hissedildiği ve çok sayıda eserin ortaya konduğu bir dönem olması hasebiyle onun ilmî gelişimine büyük katkı sağladığı bilinen bir gerçektir. Bağdâdî’nin yaşadığı coğrafya da onun farklı alanlarda dersler alarak çok yönlü bir şekilde gelişmesine imkân tanımıştır. O, kendinden önce gelen Eş’arî âlimlerin eserlerini çok iyi anlamış ve bu görüşleri ana hatlarıyla devam ettirmiştir. O’nun en önemli özelliği önceki âlimlerden aktardığı bu görüşlere sistematik bir yapı kazandırmış olmasıdır. Eserlerine baktığımızda problemleri bütüncül bir şekilde ele aldığını ve derinlemesine incelediğini görmekteyiz. Bağdâdî eserlerinde öncelikle muarızlarının görüşlerini zikretmekte daha sonra ortaya koyduğu delillerle onlara cevap vermektedir. Bağdâdî karşıt görüşlere cevap verirken cedel yöntemini ustalıkla kullanmaktadır. Eserlerinde klasik kelam kitaplarının tertibinin benzerine rastladığımız Bağdâdî ilk olarak bilgi teorisini, daha sonra uluhiyyet konularını, sonra peygamberlik ve ahiret konularını ve son olarak imâmet konusunu ele almaktadır. Usûlü’d-Dîn adlı eseri bağlamında ele aldığı konulara bakacak olursak burada meseleleri asıllar şeklinde 15 başlık halinde incelemiştir. İlk önce umum ve husus olarak ilimlerin hakikatlerinin beyanı başlığı altında bilgi teorisini işlediğini görmekteyiz. Daha sonra; arazlar ve cisimler şeklinde kısımlara ayrılan âlemin hâdis oluşu, âlemin yaratıcısını, zâtını ve sıfatlarını bilme, Allah'ın zâtıyla kâim sıfatlarını bilme, Allah'ın isimlerini ve vasıflarını tanıma, Allah'ın adaletini ve hükmünü bilme başlıkları altında uluhiyyet konularını incelemektedir. Allah'ın resûl ve nebîleri, peygamberlerin mu'cizeleri ve velilerin kerametleri, islam şeriatının rükünleri, emir, nehiy ve haber konusunda teklif hükümleri nübüvvet başlığının konularını, ahirette kulların hükümleri, iman usûlü, âlimler ve imamların hükümleri, küfür ve günahkâr hevâ ehlinin hükümleri ahiret konularını, imâmetin hükümleri imâmet konusunu oluşturmaktadır.
Varlık Düşüncesi ve Metafiziği
Bağdâdî’nin varlık düşüncesi tamamen âlemin hâdis olduğu görüşünden hareketle ortaya konmuş olup, Tanrı’nın âleme sürekli müdâhil olduğunu savunan sürekli yaratma fikrini ispatlamaya yönelik bir öğretidir. Varlık öğretisinde en çok kendisinden önce gelen Eş’arî âlim Bâkıllânî’den etkilenen Bağdâdî önceki Eş’arî âlimlerin Tanrı ve âlem konusundaki görüşlerini ayrıntılarıyla aktardıktan sonra kendi görüşlerini zikretmektedir. Bağdâdî’ye göre cevherlerin ve arazların toplamından müteşekkil olan âlem, Tanrının dışındaki her şeyi ifade etmektedir. Cevherler ve arazlar sonradan yaratılmışlardır. Âlem; tek başına bir mekanda var olabilen atomlar ile arazlardan oluşmaktadır. Bağdâdî cevher-i vâhid’i ön planda tutmakta, ona özel bir anlam yüklemektedir. Ona göre cevher-i vâhid, âlemi oluşturan cisimlerin her birinin parçalanamayan bir cüze kadar bölünmesidir. Cevher-i vâhid bir mahalle muhtaçtır. Cevher, arazlarla birlikte bulunan ve onlardan hâlî olamayan bir yapıdadır. Buna göre asıl olan cevherdir. Araz ise cevhere ilişmiş bir sıfattır. Arazın yok olması ya da dönüşüme uğraması cevhere herhangi bir etkide bulunmaz.
Bağdâdî, arazların farklı türlerde olduğunu belirtmekte ve onları şu şekilde sıralamaktadır: “Bunlardan ilki ekvândır. İkincisi renklerdir. Renklerin sayısı ihtilaflıdır. Sıcaklık, soğukluk, nem, kuruluk, kokular, tatlar ve sesler de diğer önemli arazlardandır. Bekâ, hayat, ölüm, ilim, cehl, kudret, acz, işitme ve görme gibi araz türleri de bulunmaktadır.”
Arazların bekâsı konusuna gelince Bağdâdî, onların bekâ sahibi olduğunu reddetmektedir. O, arazların kendilerinde değişim ve dönüşüme neden olabilecek herhangi bir gücün bulunamayacağını belirtir. Cevher ve arazlardaki değişim, zaman ve mekan değişikliğine bağlı değildir. Bağdâdî, bunun Tanrının âleme her an müdahale etmesine bağlı bir durum olduğunu söylemektedir. Kısacası Bağdâdî’nin, ezelî âlem fikrini reddederek muhdes bir âlem görüşü ispatlama ve buradan hareketle âlemle sürekli ilişki halinde bulunan, ezelî, kadîm, kudret sahibi bir Tanrı tasavvuru oluşturma çabasında olduğu söylenebilir. Bu çaba daha önceki Eş’arî âlimlerinin çabasından çok da farklı değildir, ancak daha tutarlı ve sistematik olmasıyla Eş’arîliğin varlık öğretisine olumlu katkılar sağlamıştır.
Bilgi Teorisi
Bağdâdî, Eş’arî kelamcılar arasında bilgi teorisi üzerinde en çok duran ve bu konuyu ayrıntılı biçimde ele almış olan âlimler biridir. Usûlü’d-Dîn adlı kitabının ilk bölümü epistemolojiye ayrılmıştır. Bağdâdî bu konuyu on beş asıl halinde incelemiştir. Bu başlıklar şöyle sıralanmıştır: Bilginin (ilmin) tanımının ve hakikatinin beyânı, bilgilerin ve hakikatlerinin ispatlanması; bilginin bilenle kâim bir mana olması ve onun dışında olmaması, ilimlerin kısımları, türleri ve isimleri, duyuların kısımlarının beyânı, nazar ve istidlâlin ispatı, mütevâtir haberin bilgiyi gerektirmesi, haberin kısımları, nazarî ilimlerin kısımları, şer’î ilimlerin kaynakları, haberin şartları, dinden önce akılla bilinebilen ve din olmaksızın bilenemeyen şeylerin beyânı, bilgilerin ve idrâklerin şartları, ilmin kendisiyle alaka kurabileceği şeylerin açıklanması, sorumluluğun ilim ve marifetle ortaya çıkacağının doğruluğu gibi konulardır. Bağdâdî bu meseleleri irdeleyerek bilgi teorisini oluşturmuştur.
Bağdâdi bilginin tanımı konusunu işlerken farklı tanımlara yer vermiş, muarızlarının görüşlerine karşılık olarak ise sadece önceki Eş’arî âlimlerin tanımlarını vermekle yetinmiş, kendine ait bir ilim tanımı yapmamıştır. Bağdâdî’ye göre bilgi (ilim) tanımlarının en iyisi; “güç sahibi diride eylemin sağlamlığını ve mükemmelliğini sağlayan bir niteliktir” şeklinde yapılan tanımdır.
Dış dünya hakkında elde ettiğimiz bilginin hakikat olduğunu ve onun objektifliğini benimseyen Bağdâdî, bu anlamda sofistlere epey eleştiride bulunmuştur. O, bilgiyi kadîm ve hâdis olmak üzere ikiye ayırmaktadır. Ona göre kadîm bilgi; geçmişi, şimdiyi veya gelecekte olacak olanları detaylı bir şekilde tek bir bilgi ile bilen Allah’ın bilgisidir. Bunun aksine muhdes bilgi ise, insanlara, cinlere ve hayvanların sahip olduğu bilgidir. Muhdes olan bilgi de zorunlu bilgi ve kazanılmış (kesbî) bilgi şeklinde iki kategori halindedir. Bağdâdî , duyu ilimlerinin insanın kendisinde var olan beş duyu (görme, işitme, tatma, koklama ve dokunma duyuları) vasıtasıyla gerçekleştiğini ifade etmektedir. Mütevâtir, yani güvenilir bir topluluk tarafından iletilen bilgileri ise zorunlu ya da zarurî bilgi kategorisinde ele almaktadır. Bağdâdî’nin bilgi teorisinde zorunlu kabul edilen bilginin kaynağı duyu ve duyu verileri iken, kazanılmış olarak tarif edilen bilginin kaynağı ise akıl ve istidlâldir.
Öne Çıkan Eserleri
- el-Fark Beyne’l-Fırak: thk. Muhammed Muhyiddin Abdülhamid, Dârü't-Türas, Kahire [t.y.]; thk. Muhammed Zahid b. el-Hasan b. Ali Zahid el-Kevseri, [y.y.] 1948; çev. Ethem Ruhi Fığlalı, Kalem Yayınevi, İstanbul 1979.
- Usûlü’d-Dîn: Dârülfünûn İlahiyat Fakültesi Neşriyâtı, İstanbul 1928; Dârü'l-Kütübi'l-İlmiyye, Beyrut 1981; Süleymaniye Ktp., Cârullah Efendi, nr. 2076.
- el-Milel ve’n-Nihal: thk. Albert Nasri Nadir, Dârü'l-Maşrık, Beyrut 1986.
- Tefsîrû Esmâ’illâhi’l-Hüsnâ: Antalya Akseki Yeğen Mehmet Paşa Kitaplığı, nr. 43; British Museum, Or. 7547.
- Kitâb fi'l-Misâhâ: Süleymaniye Ktp. Lâleli, nr. 2708; thk. Dr. Ahmed Selim Suaydan, Ma'hedü'l-Mahtûtati'l-Arabiyye, Kuveyt 1984.
- et-Tekmile fi’l-Hisâb: Süleymaniye Ktp., Lâleli, nr. 2708; thk. Dr. Ahmed Selim Suaydan, Ma'hedü'l-Mahtûtati'l-Arabiyye, Kuveyt 1984.
- el-Esmâ ve’s-Sıfât: Kayseri Raşid Efendi Ktp., nr. 497.
- Delâilü’n-Nübüvve.
Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu