Hayatı
470/1077-78’de Gîlân’ın Neyf köyünde doğdu. Kaynaklarda ailenin soy şeceresinin Hz. Ali’ye dayandığı bilgisi yer almaktadır. Küçük yaşta babasının kaybetti, dedesinin gözetiminde büyüdü. 488/1095 tarihinde, on sekiz yaşında iken ilim tahsili için Bağdat Nizâmiye Medresesi’ne gitti. Zekeriyyâ-yı Tebrîzî’den dil, Ebü’l-Vefâ b. el-Âkıl ve Ebû Sa’d el-Muharrimî’den Hanbelî fıkhı, Ebû Ca’fer es-Serrâc’tan hadis eğitimi aldı. Bu esnada Bağdat sûfîleri ile de yakın ilişkiler kurdu; Ebü’l-Hayr Hammâd ed-Debbâs ve Ebû Sa‘d el-Muharrimî kendilerinden hırka giyip icazet aldığı iki önemli sûfîdir. Yirmi beş yıl kadar münzevi bir yaşam sürdü. İnzivâ dönemi bittikten sonra 521/1127 tarihinde Ebû Sa‘d el-Muharrimî tarafından kendisine tahsis edilen Bâbülerec’deki medresede ders vermeye başladı. Ancak rivâyete göre kendisini yeterli görmediği için burada vaaz vermekten çekinmekteydi; Yusûf el-Hemedânî’nin teşviki ile medresede derslerin yanı sıra vaazlar da vermeye başladı. Etkileyici vaazları ününün tüm Bağdat ve çevresinde duyulmasına ve giderek mürit topluluğun genişlemesine vesile oldu. Bunun üzerine 528/1133-34 yılında daha büyük bir medrese ve ribat inşa edildi. Etkileyici vaazları ve sûfî karizması XII. yüzyılda Irak’ta müslim-gayr-i müslim, zengin-fakir, tüccar-bürokrat toplumun hemen bütün kesimlerinde karşılık buldu. Verdiği vaazlar yakın müritleri tarafından Fütûhu’l-gayb, el-Fethu’r-rabbânî vd. adlarla derlenerek metin halinde aktarıldı. Abdülkâdir-i Geylânî 561/1165-66 tarihinde Bağdat’ta vefat etti.
Öğretisi
Abdülkâdir-i Geylânî, istivânın keyfiyeti, müteşâbihâtın tevili ve halku’l-Kur’ân gibi kelâmî ve itikâdî meselelerde mensubu olduğu Hanbelî mezhebinin klasik tavrını sürdürmüştür. Kendisinden önceki tasavvufî mîrâsı ise vaazlarında oldukça sade bir dille umumun anlayabileceği bir üslupla muhataplarına aktarmış, yoğun bir tasavvufî terminoloji kullanmaktan kaçınmıştır. Bu sohbetlerde ana tema çoğunlukla zühd ile tasavvufun iç içe geçtiği bir ahlak vurgusuydu. Bu bağlamda meseleler, Ebû Tâlib el-Mekkî’nin Kûtu’l-Kulûb’unda ele alınışına benzer bir tarzda işlenmiştir. Tasavvufî tecrübenin Hallâc ya da Bâyezîd-i Bistâmî gibi sûfîlerde dışavurulan tarzını, Sehl et-Tüsterî’nin “sır” öğretisini pek fazla benimsememiştir. Tarikatlar tarihinde etkili sîmalardan biri olan Abdülkâdir-i Geylânî, mânevî nüfûzunun büyüklüğüne işâret eden “kutbu’l-aktâb” ve “gavs-ı a’zâm” gibi vasıflarla anılmış; tesisinde öncülük ettiği tarikat İslam dünyasının neredeyse bütün bölgelerinde yayılarak geniş kitlelerce kabul görmüştür.
Öne Çıkan Eserleri
-
el-Gunye li-Tâlibî Tarîki’l-Hak: nşr. Yusuf b. Mahmud el-Hac Ahmed, 2001; trc. Osman Güman, Hak Yolcularının Kitabı, Gelenek Yayıncılık, İstanbul 2013.
-
el-Fethu’r-Rabbânî: Dârü'l-Ma'rife, Beyrut 1981; trc. Osman Güman, Âlemlerin Anahtarı, Gelenek Yayıncılık, İstanbul 2011.
-
Fütûhu’l-Gayb: nşr. Muhammed Salim Bevvab, Dârü'l-Elbab, Dımaşk 1986; trc. İlyas Aslan & Derya Çakır, Âlemlerin Kapısı, Gelenek Yayıncılık, İstanbul 2003.
-
Cilâu’l-Hâtır: trc. Dilaver Gürer, Yolun Esasları, Gelenek Yayıncılık, İstanbul 2009.
Kaynak: İslam Düşünce Atlası
Dijital Yapım: MÜSİDER ve TV5 Televizyonu