Sosyal medyanın varlığı ve etkisi artık günümüzün bir gerçeği halinde gelmiş durumda. Hatta birçoğumuz çok fazla zamanını dijital platformlarda aktif bir şekilde geçiriyor. Dolayısıyla sosyal medya kaynaklı hukuki sorunlar da her geçen gün artarak devam ediyor.
Son olarak Kanadalı bir çiftçinin bir mesajda "başparmak yukarı" emojisi kullandıktan sonra sözleşmeyi ihlal ettiği için 82 bin Kanada doları borçlu çıkması benzer bir durum Türkiye'de de yaşanabilir mi sorusunu akla getirdi.
Peki Kanada'da verilen karar doğru mu? Sosyal medya kullanımının çok yaygın olduğu Türkiye'de de Kanada'da yaşanan olayın bir benzeri yaşandı mı ya da yaşanabilir mi?
Türk hukuku buna ne diyor? Bu ve bunun gibi soruları bilişim hukuku üzerine çalışan 3 avukat cevapladı.
"Emoji kullanımı nedeniyle işten çıkarmalar ve tazminat davalarına da rastlıyoruz"
Emojilerin uzun bir süredir hiç metin kullanmadan kendini ifade edebilmenin yeni bir yöntemi haline dönüştüğünü belirten avukat Gökhan Ahi, "Emojiler mahkemelerin de her zaman gündeminde" dedi.
Emojiler yoluyla hakaret, aşağılama, cinsel taciz ve hatta tehdit suçları işlenebildiğini ifade eden Ahi, "Emoji kullanımı nedeniyle işten çıkarmalar ve tazminat davalarına da rastlıyoruz" diye konuştu.
"Whatsapp yazışmaları elektronik belge niteliğindedir"
Ülke ve kültürlere göre farklı anlamları olan başparmak emojisinin onaylama, övme, beğenme gibi farklı anlamları olabildiğini söyleyen Ahi, sözlerine şöyle devam etti:
"Hemen hemen her hukuk sisteminde resmi şekil şartı aranan sözleşmeler hariç, geriye kalan her tür sözleşme yazılı veya sözlü yapılabilir. Sözlü yapılan sözleşmeler dahi geçerlidir, sorun iki tarafın karşılıklı onay iradesinin ispat edilmesindedir. Bu sebeple, sözleşmelerin yazılı ve imzalı olması tercih edilir. WhatsApp yazışmaları elektronik belge niteliğindedir ve aksi ispat edilene kadar mahkemelerde geçerli bir delil olarak kabul edilir."
"Kanada mahkemesinin kararını yerinde ve doğru buluyorum"
"Habere konu davada, mahkeme başparmak emojisini onay olarak yorumlamış ve sözleşmenin kurulduğunu kabul etmiş" diyen avukat Gökhan Ahi, "Davanın ayrıntılarını bilmiyorum. Muhtemelen mahkeme tarafların asıl iradelerini saptayacak diğer olguları da değerlendirmiştir. Dolayısıyla mahkemenin vermiş olduğu kararı, ürün, fiyat, miktar, teslim tarihi gibi sözleşmenin esas unsurlarıyla birlikte yorumlandığı düşüncesiyle doğru ve yerinde buluyorum" ifadelerini kullandı.
"Yargıtay kararında e-posta yazışmaları delil niteliğinde değerlendirildi"
Sosyal medya hukuku üzerine bir kitap yazan avukat Rıdvan Yıldız da Türkiye'de özellikle sosyal medyadaki yazışmaların delil niteliğinin tartışıldığını belirtti.
Yargıtay 13. Hukuk Dairesi'nin E. 2017/1014 K. 2020/4488 kararında "Hukuk Muhakemeleri Kanunu'nun 199. maddesi uyarınca 'uyuşmazlık konusu vakıaları ispata elverişli yazılı veya basılı metin, senet, çizim, plan, kroki, fotoğraf, film, görüntü veya ses kaydı gibi veriler ile elektronik ortamdaki veriler ve bunlara benzer bilgi taşıyıcıları bu kanuna göre belgedir' denildiğini hatırlatan Yıldız, bu karar ile e-posta yazışmalarının belge ve delil niteliğinde olduğunun değerlendirildiğini kaydetti.
"sosyal medya yazışmalarının da delil niteliğinde kullanılması gerekir"
Bu tip yazışmalarla borç ilişkisinin ispatının mümkün olduğunu aktaran Yıldız, "Henüz ülkemiz açısından istikrarlı bir kabul olmasa da zaman zaman bazı mahkemelerde bu yönde kararlar görmekteyiz. Ancak gelişen teknoloji düşünüldüğünde sosyal medya yazışmalarının da delil niteliğinin kabulünün gerekeceğini düşünüyorum. Dolayısıyla ülkemizde sosyal medya kullanıcılarının görüşme ve yazışmalarında olası hukuki ihtilafları düşünerek hareket etmeleri gerekmektedir" şeklinde konuştu.
"Kanada'daki kararı doğru bulmadım"
Avukat Güliz Baykal ise teknolojinin gelişimi dikkate alındığında hukuk sistemlerinde hakim/mahkeme yorumlarına geniş alan bırakmayacak şekilde düzenleme yapılması gerektiğini belirterek, Kanada'daki kararı yansıyan haberdeki bilgilere bakarak değerlendirdiğinde doğru bulmadığını belirtti.
"Türkiye'de Kanada’daki gibi bir kararın çıkması mümkün görünmüyor"
Türkiye'deki hukuk sisteminde böyle bir karar verilmesinin mümkün görünmediğini söyleyen Baykal, "Sözleşme hukuku özelinde baktığımızda Türk Borçlar Kanunu'nda sözleşmeler, kural olarak, hiçbir şekle bağlı değildir. Diğer bir ifadeyle, kanunda kendisi için bir şekil kuralının öngörülmediği bir sözleşmenin taraflarca sözlü, yazılı veya resmi şekilden herhangi birinin tercih edilmesi suretiyle yapılması mümkündür. Bu anlamda taraflar arasında sözleşme olduğu hususunun da her şekilde ispatı mümkündür" tespitinde bulundu.
"Hukuk emojilere indirgenemez"
"Fakat bu ispat koşullarının birbiriyle çelişmemesi, birbirini desteklemesi ve hukukta hep kullandığımız 'hayatın olağan akışına uygun olması' gerekiyor" diyen Güliz Baykal, "Emojilerin temel özelliği ortak dil olması. Hukukun da ortak özelliği adalete yönelmiş ortak dil olması. Fakat hukuk emojilere indirgenemez" dedi.