Saadet Partisi Antalya Milletvekili Şerafettin Kılıç, İzmir İl Divan Toplantısı’na katıldı. Saadet Partisi ve Gelecek Partisi'nin Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde kurduğu grubun önemine dikkat çeken Kılıç, bu dönemde hizmetlerine yenilerini ekleyeceklerini kaydetti.
Biz gelecek seçimler için değil, gelecek nesiller için çalışıyoruz
Tarih, Milli Görüş hareketimizin milletimize hizmetlerini kalem kalem yazmıştır diyen Kılıç, "Son 22 yılda; Ekonomiden Adalete, Dış Politikadan sağlığa, tarımdan milli eğitime… neredeyse bütün alanlarda oluşturulan problemlerin çözümü için gayret gösteriyoruz, göstereceğiz" dedi. Kılıç, Saadet Partisi için esas olan; milletin belini büken sorunların çözümü olması, yeniden büyük ve müreffeh bir Türkiye, hak ve adalete dayalı yeni bir dünya idealini gerçekleştirmek, Bizlere bu ideali devreden Erbakan Hocamızın İfadesiyle; “Biz gelecek seçimler için değil, gelecek nesiller için çalışıyoruz" dedi.
Seçim sonrası iktidarın unutulan boş vaatlere dikkat çeken Kılıç, günübirlik hesaplarla işleri olmadığını belirterek, "Biz Milli Görüşçüyüz; Kökü çürümüş ağacın yaprağındaki tozlarla uğraşmayız, ağacı çürüten sebepleri ortadan kaldırır ve ağacı kurtarırız biiznillah" dedi.
Ayrıca, seçim sonrası Türkiye'de peş peşe gelen zamlar ve ekonomideki gelişmeleri 'tedirginlikle' takip ettiklerini vurgulayan Kılıç, "Henüz seçimlerin üzerinden iki ay geçmiş olmasına rağmen bir anda vergilere, akaryakıta, ulaşıma, temel ürünlere zam üstüne zam yapıldı. Yetmedi, zamlar halen devam ediyor" dedi. Halk zamlar altında ezilmeye devam ederken TBMM'yi Saadet Partisi grubu olarak olağanüstü toplantıya çağırdılar ancak Cumhur İtttifakı Meclisi 1 Ekim'e kadar tatil etti. Bu konuya ilişkin ise Kılıç, " Olağanüstü toplanan meclis AK Parti ve MHP’li vekillerin red oyları sebebiyle yasama faaliyetine devam edemedi ve 1 Ekim Pazar gününe kadar tatil edildi. Cumhurbaşkanına vergileri 5 kat arttırma yetkisi için evet oyu kullananlar, milletin geçim sıkıntısına çözümler üretilmesi konusu olunca red oyu kullandıla, bunu milletimizin takdirine bırakıyoruz" dedi.
Kılıç'ın açıklamalarına şöyle devam etti;
Seçimlerden önce bol keseden dağıtıp, seçimlerden sonra bunun faturasını zamlarla millete ödetiyorlar.
Yani aslında vatandaştan topladıkları vergileri kendi iktidarlarının devamı için kullandılar.
Seçimden önce faizler artmayacak dediler, seçimlerden sonra %8,5 olan faizi tek seferde %15’e yükselttiler.
Yeni hazine ve maliye bakanı “rasyonel politikalara dönmek zorundayız” dedi. Yani daha önceki politikanın rasyonel olmadığını itiraf etti.
Ekonomideki bu savrulmanın faturasını dönüp dolaştırıp yine vatandaşa ödetiyorlar.
İktidar bu ağır faturayı neden vatandaşın sırtına yüklüyor? Soruduğumuzda büyük afetler yaşadık, toparlanmamız lazım diyorlar.
Türkiye bir deprem ülkesi, bu bir gerçek ve devlet vatandaştan deprem vergisi tahsil eder ki olası bir afette bu vergileri vatandaşın ihtiyaçları için kullanabilsin.
2003 - 2022 yılları arasında 21 yıllık AK Parti iktidarı döneminde toplanan deprem vergisi toplamda 86 milyar 150 milyon civarında olmuştur.
Toplanan bu vergilerin nereye harcandığı ise meçhul. Bu vergiler amaca uygun şekilde kullanılmış olsaydı bugün ortaya çıkan bu finansman ihtiyacını konuşmuyor olurduk.
Deprem vergilerinin nereye gittiği, nereye harcandığı kuruş kuruş, kalem kalem açıklanmalıdır. Denetime açık olmalı, şeffaf olmalıdır.
Deprem bölgesinde maalesef halen en temel ihtiyaç olan “barınma ihtiyacı” giderilmiş değil. Deprem bölgesindeki birçok ilimizde içme suyu ve hijyen için kullanılan suyun temininde sorunlar devam ediyor. Çoğu ilimizde altyapı sorunu devam etmektedir.
Geçtiğimiz ay Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığına bölgedeki psikososyal onarım çalışmaları bağlamında sosyal hizmet uzmanı istihdamını sormuştuk.
Soru önergemize gelen cevapta bakanlık, bölgedeki 11 ilimizin tamamında toplamda sadece 610 sosyal hizmet uzmanının görev yaptığını ifade etti.
Yani nüfusa oranladığınızda 22 bin vatandaşımıza sadece 1 adet sosyal hizmet uzmanı hizmet ediyor demektir ki bu da çalışmaların ne kadar yetersiz kaldığını ispat eden bir durumdur maalesef.
Tabi sadece depremler değil, ülkemiz birçok afet riskini aynı anda barındırmaktadır. Neredeyse her yıl seller, orman yangınları, heyelanlar gibi çeşitli afetler sonucu kayıplar yaşıyoruz.
Her defasında ihmaller sonucunda kayıplarımız daha da artmaktadır. Geçtiğimiz yıl orman yangınları ülkemizi kasıp kavururken söndürme uçaklarının pistlerde yatırıldığına şahit olduk.
Yangınlara müdahale ekiplerinin yetersiz oluşuna, kurumların keyfi davranışlarına tanık olduk. Bütün bunların sonucunda yerleşim yerlerini içerisine alan korkunç boyutlardaki yangınlarda acı kayıplar yaşadık.
Seçimden hemen sonra Tarım ve Orman Bakanlığına olası orman yangınlarına müdahalede kullanılacak ekipmanları ve yangınlar için alınan önlemleri sormuştuk.
Orman yangını riskinin yüksek olduğu bölgelerimizde önlemlerin arttırılması, ekipman sayılarının mutlaka arttırılması gerektiği hususunu ifade etmiştik.
Ancak soru önergemiz cevapsız bırakıldı, hemen ardından birçok bölgemizde orman yangınları yaşandı ve maalesef günlerce kontrol altına alınamadı.
Daha geçtiğimiz günlerde Antalya’mızın Kemer ilçesinde başlayan orman yangını maalesef 6 gün boyunca kontrol altına alınamadı.
Kayıpları sadece yangınlar dolayısıyla yaşamıyoruz. Aynı zamanda rant odaklı yaklaşımlar, yanlış imar uygulamaları dolayısıyla da her gün hektarlarca ormanımızı kaybediyoruz.
Bakınız; dünyanın fosil yakıtlardan yenilenebilir enerjiye geçtiği bu çağda Muğla akbelendeki ormanlarımız kömür ocağı için peşkeş çekiliyor.
Akbelende malesef bu kıyıma karşı çıkan vatandaşın hassasiyeti değil, bir şirketin menfaati korunmaktadır.
Vatanı sevmenin ispatı onu korumaktır, vatanı korumak ise insanını, taşını toprağını, ağacını korumaktır.
Bu iktidar; sözde vatansever, icraatte ise rantseverdir.
Biz Saadet Partisi olarak üretim! Üretim! Üretim! Dedikçe iktidar inatla Tarım ve hayvancılıkta ithalata dayalı anlayışı tatbik etti.
2006 yılında çıkardıkları tarım kanununa göre çiftçiye her yıl milli gelirin en az %1 i kadar olan parayı destek olarak ödemekle mükellef olan bu iktidar, sonraki hiçbir yılda çiftçinin hakkı olan bu hibeleri ödemedi.
Çiftçiye yapılan destekler milli gelirin sadece binde 3’ü oranında kaldı ki bu yine kanuna aykırı olduğu halde çiftçinin hakkı alenen gasp edildi.
Türkiye, tahıllar ve diğer bitkisel ürünlerle birlikte hayvansal ürün üretiminde kendi kendine yetebilen bir ülke iken gelinen noktada temel ihtiyaçlarımızı ithalat yöntemiyle karşılar durumuna geldik.
Dünya çapında üretimin durma noktasına geldiği 2021 yılından sonra hızla toparlanan diğer ülkelere nazaran ülkemiz beklenen toparlanmayı maalesef gerçekleştiremedi.
TÜİK verilerine göre 2022 yılında çiğ süt üretimi bir önceki yıla göre %7,1 oranında azalırken, büyükbaş hayvan sayısı da %5,6 oranında azalmıştır.
Üretim ihtiyacı karşılayacak düzeyde olmayınca hayat pahalılığı ciddi bir sorun olarak ortaya çıkmaktadır.
Tarımsal üretimde temel girdi kalemlerini oluşturan mazot, gübre, elektrik, su ve yem gibi temel giderlerdeki fiyat artışları çiftçiyi üretimden uzaklaştırmaktadır.
Son iki ayda mazot toplamda %80 oranında zamlanmış olmasına karşın zamların devam edeceğinin sinyalleri veriliyor.
Bu durumda sormak durumundayız; siz en temel girdi kalemlerine her gün zam yaparken, çiftçinin hakkı olan destekleri zamanında ve gerektiği kadar ödemezken çiftçi nasıl üretim yapacak?
Biz bu konuda geçtiğimiz hafta Tarım ve Orman Bakanlığına bir soru önergesi sunduk;
Bizim bu durumda tarımda ivedilikle yapılması gerektiğini ifade ettiğimiz hususlar şunlardır;
• Artan maliyetlerden dolayı üretimi durdurmak zorunda kalan çiftçilere yeni destekler ödenmeli ve hasat zamanı kayıpsız atlatılmalıdır.
• TMO özellikle tahıl ürünü alımındaki kotayı kaldırmalıdır, daha çok üretmeyi teşvik etmelidir.
• Temel girdi kalemleri olan mazot, gübre, elektrik, su ve yem gibi kalemlerde vergi sıfırlanmalıdır.
• Boş bırakılan tarlalar tespit edilmeli ve buralarda üretim teşvik edilmeli, gerekli destek sağlanmalıdır.
• Çiftçi kayıt sisteminde yer almayan üreticiler tespit edilmeli ve faaliyetleri desteklenmelidir.
Bahsettiğimiz gibi önlemler ivedilikle alınmazsa üzülerek ifade ediyorum ki; gıda ürünü temininde çok daha ciddi sorunlarla karşı karşıya kalırız ki Allah muhafaza etsin.
Burada birçok farklı problemden bahsedebiliriz. Ancak bu sorunların çözümü emin olun ki bizdedir. Çözüm Milli Görüş Hareketindedir, çözüm Saadet Partisindedir.
Şöyle dönüp baktığınızda; İşçilerimize, memurlarımıza, emeklilerimize, geçim sıkıntısı yaşayan milyonlarca insanımıza baktığınızda bu ülkenin Milli Görüş İktidarına ne kadar ihtiyacı olduğunu görmektesiniz.
Türkiye’nin zenginlikleri bütün insanlarımıza adilce paylaştıracak ve topyekûn kalkınmayı gerçekleştirecek olan Milli Görüş iktidarına ihtiyacı var.
Türkiye’nin kaynakları israfa ve ranta değil, milletin hizmetine sunacak olan Milli Görüş iktidarına ihtiyacı var.
Türkiye’nin makam ve mevkileri yandaşlara peşkeş çeken değil, liyakat sahibi vatandaşlara teslim edecek olan milli Görüş iktidarına ihtiyacı var.
Bizler Milli Görüşçüyüz, omuzlarımızdaki mesuliyet inanın hissettiğimizden daha ağırdır. Önümüzde yerel seçimler var ve bizlerin durup dinlenmeye vakti yok.
Bütün insanlarımıza ulaşmak, herkese kendimizi anlatmak durumundayız. Hakikaten işimiz vaktimizden çok.
Adil Düzen kurulacak. Yaşanabilir bir Türkiye, Yeniden Büyük Türkiye ve Yeni Bir Dünya kurulacak. Buna inanın. Zafer İnananlarındır ve Zafer yakındır.