Kıymetli insanların yer aldığı kıymetli şehirlerin var olduğu ülkemizde şehirlerin değer kattığı insanlar gün be gün yeni şeyler yapmaya çalışıyor.
Karşılaşmaları özel seçiyor ve bazı takımların bazı oyuncu ve hocalarını özellikle takip etmeye çalışıyorum. Bu duygu ve düşünceyi her defasında ifade ediyorum ki insanların anlamasını istediğim şey, bu ülkede kıymetli insanlarla birlikte değerli şeylerin var olduğunu anlatmaya çalışyırum.
Bugün bu düşünce ile Sakaryaspor - Denizlispor mücadelesini takip ettim. Tribünde olamadığım için oyunun gücünü ve oyunun matematiğini ekran başında idrak etmem ve daha net analizlerde bulunmam mümkün değil. Lakin son yıllarda sahadaki duruşu başta olmak üzere bir oyun gücü oluşurmaya çalışan İlker Püren hocanın takımını izlemek oldukça kıymetli. Ve tabiki taratar gücüne hayran olduğumuz takımlardan Sakaryaspor.
Ve rakip Denizlispor, Mesut Bakkal ve süper lig deneyimi bulunan kadrosu. Bundan bir 10 yıl kadar önce Konyaspor, transfer yasağı ile karşılaşmış ve bir alt lige düşmüştü. O yıl alt yapıdan gelen 3. nesil oyuncuları ile yeniden sğper lige yükselmişti. Herkesin küme düşer dediği yerde bunu başarmışlardı. Bir önceki nesli turnuvalarda başarılı olmuş kendinden 2 önceki ise pafta rakiplerine sınıf bindirmiş bu 3. nesil oldukça özverili oynamış ve takımlarını yukarı çıkarmıştı.
Bu ve benzeri birçok örneği vermek mümkünken dikkat çekmek istediğim yer çok açık ve net. Deneyimli kadrosu ve deneyimli teknik adamı ile şartar ne olursa olsun, Denizlispor takımı, şuana kadar aldığı puandan fazlasını alabilecek ve bundan sonrasında da alacak güçtedir.
Üst düzey deneyimi olmayan ancak bulunduğu konumu hak ederek bu göreve gelen İlker Püren ve ekibi ile Sakaryaspor ise küçük ve emin adımlarla ilerliyor.
Karşılaşmanın özetini, oyun anlayışını veyahut sonucu getiren modülü, her iki takımında attığı ilk gollerle neredeyse birebir aynı olan pozisyonlarla anlayabiliriz. Gole giden Sakaryasporun kendi kale çizgisinden iki topta golü yemesi ya da oyunu kontrol etmesi gereken Denizlisporun bir anlık atağa cevap verememesi sonuca dğrudan etki etti.
Oyunun temel anlamında gollerine baktığımızda da duran topta değil akan oyunda gollerle karşılaştık. Ancak bu gollerin bir set hücumu ya da bir oyun matematiği neticesinde geldiğini söylemek doğru değil.
Özellikle yeni nesil hocalarımız oyun - pas - sistem denkleminde her şeyin en iyisini yapmaya çalışıyorlar. Ancak ne hoca kendisini yenilerle yenilesin ne oyuncu sisteme ayak uyduruyor olursa olsun ne de taraftar bu oun gücüne destek veriyor olursa olsun, sizin oyun anlayışınızı sahaya yansıtacağınız zemin köstebek tarlası gibi olursa btün emekler zayi olur.
Ve yine özellikle maçın ilk dakikaları ile son anları başta olmak üzere bir oyunun bu kadar duruyor olması hiçbir kimseye hiç bir şey katmaz, katmayacaktır. Ne olur, artık hepimiz bunu anlayalım. Anlayalım ve kaybedecek olsak bile kabul edelim artık, lütfen.
Zeminin iyi olmadığı sahalarda da oyunun gücünü ortaya koymak mümkün değildir. Oyunun gücü saniyelerle yarışarak hedefe ulaşmaktan ibarettir. Size her adımda naiye kaybettiren yerde oyunun gücünü uygulamaya koymanız mümkün olmaz. Bu nedenle oyun anlayışları iki topta kaleye giden, göze hitap etmemeye sevk olunan arayışlara yol alıyor. İKi topta kaleye gidilmez mi, gidilir tabi ki. Ama bu sadece zorunlu bir tercih ise oyun gücü olmadığı gibi takımın kendini güçlü hissettirecek bir anlayış değildir.
Sonuç olarak, ilerleyen haftalarda bize daha iyi bir oyun sergiletecek iki takımı izlemek keyifli idi. Umarım ki biz beklediğimizin hocalarımızda hayallerinin karşılığını alacaktır.
MEHMET ALİ KAYACI



