Rusya'dan Aktau'daki uçak kazasına ilişkin açıklama Rusya'dan Aktau'daki uçak kazasına ilişkin açıklama

Saadet Partisi Hatay Milletvekili Doç. Dr. Necmettin Çalışkan gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Çalışkan, yaptığı açıklamada Fahri Kuran Kursu öğreticilerinin sorunları başta olmak üzere bir çok konuya dikkat çekti. 

İşte Çalışkan'ın açıklamasının öne çıkan başlıkları şu şekide;

Geçtiğimiz günlerde Sayın Cumhurbaşkanı çok önemli bir şey söyledi. “Bu topraklardan dinî değerleri söküp alırsanız millet de kalmaz devlet de” dedi.

Dinî değerlerin aktarılmasında önemli bir görev üstlenmiş bulunan Fahri Kuran Öğreticilerinin koşulları maalesef bu sözlerle çelişmektedir.

Çok zor koşullarda çalışan bu insanların aldıkları ücret ne geçimlerine yetiyor ne de emeklilik için umut beslemelerine izin veriyor.

Aldıkları ücret 10 bin lira civarı

İçinde bulunduğumuz ekonomik durumda asgari ücretin neredeyse yarısı olan bu ücreti bir çalışana reva görmek, içler acısı bir kayıtsızlık örneğidir.

Bir ayda sadece 8-9 gün sigorta primleri yattığı için emeklilikleri gecikiyor ve emekli olsalar da çok düşük bir emekli aylığı bağlanıyor.

Fahri Kuran Öğreticileri, kadrolu çalışanlarla aynı görevi yapmalarına ve hatta kurumdaki stajyerlerin eğitimini de vermelerine rağmen ikinci sınıf insan muamelesine maruz bırakılıyorlar.

Bunun acilen düzeltilmesi ve kadro taleplerinin yerine getirilmesi gerekmektedir.

Diğer taraftan bu yıl uygulanmaya başlanan Tasarruf Tedbirleri, garibanı, yoksulu ezmekten başka bir işleve sahip değil.

Lüksten, şatafattan, uzun araç konvoylarından vazgeçemeyenlerin çıkardıkları tasarruf uygulamaları ilim öğretmeye çalışan Fahri Kuran Öğreticilerine de vurdu:

Birçok hoca, sözleşmeleri feshedilerek zor koşullarda işsiz bırakıldı.

Zaten 10 bin lira gibi düşük bir ücretle hayatlarını sürdürmeye çalışan bu insanlara hakları olan maaş ve kadro verilmediği gibi bir de kış şartlarında görevlerinden uzaklaştırılmış oldular.

Şu anda hem Kuran öğreticileri hem de öğrenciler mağdur durumdadır.

Hoca eksikliği nedeniyle birçok kurs açılamıyor, birçok gencimizin hafızlık eğitimleri tamamlanamıyor.

Çalışkan ücretli öğretmenlerin yaşadığı mağduriyetlere de vurgu yapmak sözlerine şöyle devam etti;

İnsan emeğinin değersizleştirildiği bu durumların bir benzeri de ne yazık ki Milli Eğitim’de yaşanmaktadır

Ücretli öğretmenlerin içinde bulundukları durum ülkemizin en büyük açmazlarından birisini yansıtmak açısından manidar:

Bir ülkenin geleceğini emanet ettiğiniz çocuklarımızı teslim ettiğiniz öğretmenler asgari ücretin çok çok altında, ilkel şartlarda, sosyal güvencesi olmadan, geleceği olmadan yaşamaya mahkûm ediliyor.

Eğitim camiasının tüm beklentilerine rağmen yeterli öğretmen ataması yapılmadığı için mesleğini yapmak isteyen binlerce öğretmenimiz bu koşullarda çalışmaya mecbur bırakılıyor.

Sayıştay rapor hazırlamış ve okullarda 75 bin öğretmen açığı var diyor.

20 aydır öğretmen ataması yapılmıyor.

2024 yılı için yapılacak öğretmen atamaları, okullar açılalı bir ay olmasına rağmen bir türlü sonuçlandırılamadı.

Bildiğiniz üzere mülakat sonuçları 20 Eylül Cuma günü e-devletten açıklanmış ancak ne olduysa alelacele kaldırılmıştı.

Binlerce öğretmenimiz hâlâ bekliyor.

Mecut 85 bin ücretli öğretmen açığı ise ücretli öğretmenlerle kapatılmaya çalışıyor.

Aralıksız olarak haftanın beş günü tüm derslere giren bir ücretli öğretmen aldığı ücret 10 bin lira civarında.

Hastaneye gitse maaşı kesiliyor, hasta olsa rapor alamıyor, bir yakınını kaybetse izin aldığında ücreti kesiliyor…

Bu insan sömürüsüdür.

Bu kanayan yaraya bir çare düşünülmesi; eğitim kalitesi için de öğrencilerimiz için de öğretmenlerimiz için de elzemdir.

Maalesef bir taraftan da özel sektörde kötü koşullarda çalışan öğretmenlerimiz var.

Hiçbir iş güvenceleri olmaksızın asgari ücret düzeyinde bir maaşla çalışıyorlar.

Ne var ki Bakanlık, özel sektörde yaşanan bu emek sömürüsünü çözmeyi bir tarafa bırakın ücretli öğretmen istihdamıyla adeta sömürüyü teşvik ediyor.

“Belediye ve il özel idarelerinde çalışan yaklaşık 450 bin taşeron işçiye kelime oyunlarıyla kadrosuz bırakıldı”

Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, önceki gün bir açıklama yaparak işçilerin sorunların çözümü için çalıştıklarından söz etti.

Bu vesileyle dile getirilmesini gerekli gördüğümüz bir diğer husus da taşeron işçilerin yaşadıkları sorunlardır.

Bu sorunların başında kadrosuzluktan kaynaklanan güvencesizlik, ücretlerin düşüklüğü ve geç ödenmesi, fazla mesai ve yıllık izinlerin kullanılamaması gelmektedir.

Belediye ve il özel idarelerinde çalışan yaklaşık 450 bin taşeron işçiye kelime oyunlarıyla kadrosuz bırakıldı.

Kamuda aynı işi yapmalarına rağmen kadrolu işçilere göre düşük ücret alan ve çeşitli haklarını kullanamayan işçiler iktidarın seçimden önce kendilerine vaat ettikleri haklarının yerine getirilmesini bekliyorlar.

Kamuda çalışan milyonlarca vatandaşımız, tüm kamu çalışanlarının kadroya alınması için bekliyor.

İnsan haysiyetiyle bağdaşmayan bu uygulamalar devletimize yakışmıyor.

Büyük şirketlerin taşeron işçiler üzerinden rant temin etmesine göz yumulması, kendi insanımızın gözden çıkarılması demektir.

2023 yılında meydana gelen 6 Şubat depremlerinde büyük yara alan Hatay'ın sorunlarının hala çözülmediğine dikkat çeken Çalışkan, Hatay'ın önemine vurgu yaparak açıklamasına şöyle devam etti:

“Hatay’ın kanayan bir yara olması demek, ülkemizin sürekli kan kaybetmesi demektir”

2023 yılında yaşadığımız depremin üzerinden 20 ay gibi bir süre geçti.

Bu süre zarfında elbette Hatay’da ortaya çıkan sorunların bir kısmı çözüldü, hâlen daha bazıları da çözülmeye çalışılıyor.

Hatay, ülkemiz için taşıdığı stratejik önem nedeniyle sadece belediye çalışmalarıyla iyileşemez.

Devletin kendini daha çok göstermesi, daha ön planda olması gerekmektedir.

Bir taraftan altyapı hizmetleri acilen yerine getirilmeli, diğer taraftan vatandaşlarımızın günlük hayatlarını güçleştiren sorunlara çözümler üretilmelidir.

Belki iktidar Hatay’ı ve deprem bölgesini unutmak istiyor.

Adeta bu illeri gözden çıkarmış gibi hareket ediyor.

Ama biz de elimizden geldiğince depremzedeleri gündemde tutmaya devam edeceğiz.

Bugünkü koşullarda şunu anlamalıyız ki Hatay’ın yenilenmesi ve güçlendirilmesi ülkemiz için büyük önem taşımaktadır.

Hatay’ın kanayan bir yara olması demek, ülkemizin sürekli kan kaybetmesi demektir.

Bu nedenle hükümetin hem doğal afetin ortaya çıkardığı sonuçları hızla çözmesine hem de insani ihtiyaçların giderilmesi için daha yoğun çalışmasına ihtiyaç duyulmaktadır.

Bölgemizdeki en büyük sorunlardan bir tanesi Mücbir Sebep uygulamasının kısa tutulması.

Geçmişte afet bölgesinde 6 yıl uygulandığını gördüğümüz Mücbir Sebep Hatay’da ne yazık ki üçer aylık uzatmalarla sürdürülüyor.

Esnafımız bu belirsizlik iklimi içinde yarın ne olacağını bilmeden yolunu arıyor.

Bir değer belirsizlik de deprem konutlarıyla ilgili yaşanıyor.

Binlerce insan seçimlerden önce vaat edilen konut teslimini bekliyor.

Ne yazık ki teslime dilen konutların altyapıları halledilmediği için insanlar taşınamıyorlar.