Saadet - Gelecek Grubu Başkanvekili İstanbul Milletvekili Bülent Kaya, TBMM Genel Kurulunda konuştu. Türkiye'deki hukuk sistemine, yeni anayasaya ve gündeme ilişkin konuşan Kaya dikkat çeken açıklamalarda bulundu.
"OHAL sona ermesine rağmen, maalesef, OHAL uygulamaları birçok uygulamanızın ruhuna sinmiş ve aynı şekilde devam ediyor. Türkiye'de bugün adalete olan güvenin yerlerde olduğu bir süreci hep beraber yaşıyoruz. Yargının tarafsızlığında ciddi sorunlarımız var" diyen Kaya'nın genel kuruldaki konuşması şu şekilde;
" OHAL uygulamaları birçok uygulamanızın ruhuna sinmiş ve aynı şekilde devam ediyor"
Deniz Gezmiş mahkemede yargılanırken güler, hâkim "Niçin gülüyorsun?" diye sorunca da "Efendim, arkanızda 'Adalet mülkün temelidir.' diye yazar da ona gülüyorum." demiş. Ben de ülkemizde bu kadar hukuksuzluk varken, yargı siyasallaşmışken, Anayasa Mahkemesi kararları dikkate alınmazken, Anayasa yok sayılırken bütçe görüşmeleri vesilesiyle de olsa Adalet Bakanlığı diye bir Bakanlığın olduğunu ve bu Adalet Bakanlığı bütçesi üzerinde konuşuyor olmayı tebessümle karşılayan Sayın Bakanımıza hoş geldiniz diyorum.
OHAL sona ermesine rağmen, maalesef, OHAL uygulamaları birçok uygulamanızın ruhuna sinmiş ve aynı şekilde devam ediyor. OHAL süresiyle sınırlı olarak ve amacıyla sınırlı olarak çıkarılan birçok kanun hükmünde kararname, aradan geçen sekiz yıla, normalleşmenin üzerinden geçen altı yıla rağmen hâlâ bütün hususlarıyla devam ediyor.
Sayın Bakan, tatlı şeyler söylemeyi arzu ederdim ama emin olun, dost acı söylediği için acı söylemek durumundayım çünkü zaten şakşakçılar etrafınızda ziyadesiyle fazla, hiç olmazsa bizim gibi acı da olsa gerçekleri söyleyen dostların varlığı belki sorunlara vâkıf olmanız açısından ya da vâkıfsınızdır ama size destek olması açısından zannedersem önemli ve kıymetli olsa gerek.
"Türkiye'de bugün adalete olan güven yerlerde"
Adalet konuşularak tesis edilmez, adalet yargı paketleriyle de tesis edilmez, adalet "Reform yapıyorum." diyerek de tesis edilmez; adalet uygulanarak yapılır, uygulanarak. Sizin mahkemelerinizin verdiği kararların hukuka uygun olmasıyla adalet tesis edilir, bütün vatandaşlarınızın adalet önünde kendisini güvende hissetmesiyle adalet tesis edilir; yoksa, en iyi yaptığınız şeydir, çok şey söylersiniz ama az şey yaparsınız, adalette de çok sözler söylüyorsunuz, çok paketler, çok reformlar yapıyorsunuz ama maalesef Türkiye'de bugün adalete olan güvenin yerlerde olduğu bir süreci hep beraber yaşıyoruz. Yargının tarafsızlığında ciddi sorunlarımız var. Yargıdaki dosya yükü ve uzun yargılamalar, vatandaşın adalete erişiminde çok ciddi engeller meydana getiriyor.
Yargı mensuplarının niteliklerindeki düşüş, staj yapmadan kürsüye çıkan hâkim, savcılar ve bunların hizmet içi eğitimle yeterince uzmanlaştırılamaması; adalete duyulan güvenin eksikliği; hâkim, savcı ve avukatlarımızın derinleşen sorunları; kanun hükmünde kararname uygulamaları, kayyum politikaları hukuk alanındaki başlıca sorunlarımızdır. Yirmi iki yıllık yasama çoğunluğunuza ve yirmi iki yıldır kesintisiz iktidarınıza rağmen hâlâ hukuk devleti inşa edilemedi, hâlâ hukukla ilgili bütün kurumlara, bütün mahkemelere doğrudan sizin atama yapmanıza ve yön vermenize rağmen maalesef hâlâ hukukun üstünlüğünü tesis edemediniz ve ağır insan hakları ihlalleriyle baş başa kalan bir Türkiye'yi meydana getirdiniz.
Hep ağzınızda bir sakızdır yeni anayasa. Mevcut Anayasa'ya uymayan bir iktidardan, mevcut Anayasa'ya uymayan bir Meclis çoğunluğundan nasıl olur da yeni bir anayasayla ilgili umut beklememizi beklersiniz? Yirmi iki yıllık süreç içerisinde yapboz tahtasına döndürdüğünüz Anayasa'yı ve hep "Milletin ihtiyaçları." diye yola çıktınız ama günün sonunda kendi siyasal ihtiyaçlarınıza göre Anayasa'yı değiştirdiniz. Ne olur bir kez de artık milletin ihtiyaçlarını düşünün de o kendi gizli ajandanızdaki siyasal ihtiyaçlarınızı bir tarafa bırakın çünkü Türkiye'de yeni bir anayasa yapılmasının önündeki en büyük engellerden bir tanesi samimiyetsizliğiniz, bir diğeri de siyasi ajandanızdır. Bu siyasi ajandanızdan vazgeçmediğiniz, bu samimiyetsiz tavrınızdan vazgeçmediğiniz müddetçe ne bir anayasa yapabilirsiniz ne de muhataplarınıza yeni bir anayasa yapmayla ilgili bir güven tesis edebilirsiniz.
"Bu devrimimize lütfen sahip çıkın"
Yargı Türkiye'de bağımsız değil çünkü HSK'nin çoğunluğuna yürütme olarak ya doğrudan ya da Meclis çoğunluğunuza dayanarak dolaylı olarak -bütün kritik makamlara- siyasi atamalar yapıyorsunuz ve bu atamaları yaparken de tartışmalı olup olmadığına bakmıyorsunuz. Bir gün Yargıtayda bir dosya kapağı açmamış bir kişiyi Yargıtay kontenjanından Anayasa Mahkemesine üye olarak atamakta bir beis görmüyorsunuz. Cumhuriyet başsavcısı yardımcısıyken İstanbul'da birçok tartışmalı işi yapmış olan, ağır ceza başkanı iken birçok tartışmalı tutuklama kararına konu olmuş olan; Anayasa Mahkemesinin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına uymayan bir kişiyi taltif edip Bakan Yardımcısı yapıyorsunuz, şimdi de taltif edip İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı olarak atıyorsunuz, yetmezmiş gibi eşini de Sermaye Piyasası Kuruluna üye olarak atıyorsunuz, kaldı ki Sermaye Piyasası Kurulu siyasetten en fazla ari olması gereken kurumlardan bir tanesi. Bu mu yargı bağımsızlığı? Anayasa Mahkemesi kararlarına alt mahkemeler tarafından uyulmaması, bizzat iktidarınızın talimatlarıyla oluyor çünkü "Anayasa Mahkemesi kararlarına uymuyorum ve doğru bulmuyorum." diyen bir Cumhurbaşkanının olduğu bir yerde elbette ilk derece mahkemeleri de Anayasa Mahkemesi kararlarına dikkat etmez.
Sayın Bakanım, bireysel başvuru Hükûmetinizin, iktidarınızın reformlarından bir tanesidir çünkü bireysel başvuruya kadar Anayasa Mahkemeleri devleti koruyan kararlar alırlardı. Ama anayasa hukuku gelişmeleri içerisinde bireysel başvuru hakkına yer veren bütün ülkelerde Anayasa Mahkemeleri -âdeta devrim yaparak- bütün kararlarında milleti esas almışlardır çünkü güçlü olan devlettir, devlete karşı bireyleri korumak için bireysel başvuru hakkı getiriliyor. Şayet siz, bireysel başvuru kararlarında hak ihlali kararı veren mahkemelerin kararlarının ilk derece mahkemeleri tarafından uygulanmadığı bir ülkede hangi devrimden bahsedebilirsiniz? Getirmiş olduğunuz bireysel başvuru hakkının nasıl bir devrim olmasından bahsedebilirsiniz? Onun için, sizden istirhamım, Anayasa Mahkemesi kararlarının ilk derece mahkemeleri tarafından yerine getirilmemesiyle ilgili hususlara son derece dikkatli bir şekilde eğilmenizdir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uymayan hâkimlerin terfisiyle ilgili engelleri yönetmeliğe siz getirdiniz ama Anayasa Mahkemesi kararlarına uymayan hâkimleri terfi ettirip taltif etmek de sizin devriiktidarınıza nasip olan bir uygulama. Dolayısıyla bireysel başvuruyla ilgili bizim de önemsediğimiz bu devrimimize lütfen sahip çıkın.
Yargıda dosya yükü ve uzun yargılamalar yargı sistemimizin en önemli, kronik sorunlardan bir tanesidir. Dosya yükü her yıl katlanıyor, düşmüyor. Türkiye'de hukuk davalarının ortalama sonuçlanma süresi 513 gün, Avrupa Birliği ülkelerinin tam 2 katı. Bu mudur? Zamanında ulaşamadığınız adalet elbette adalet olmaz. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuruyla ilgili kararlarının yüzde 75'i makul sürede yargılanma hakkının ihlal edilmiş olmasına ilişkin olması, herhâlde size bir sorunun varlığını anlatmak için yeterli olsa diye sunuluyor.
Ciddi yapısal sorunlarımız var. Hakim ve savcılarımızın yoğun iş yükü, yargı bağımsızlığının zayıflığı, siyasi atamalarla liyakate dayanmayan görevlendirmeler, eğitim ve uzmanlık, psikolojik ve fiziksel şartların eksikliği, avukat arkadaşlarımızın gelir adaletsizliği, ekonomik baskıları, mesleğe girişteki kontrolsüzlük ve hukuk fakültesi sayısının artması ve hukuk fakültesi sayısının artmasıyla birlikte eğitim kalitesinin her geçen gün düşmesi yargının elbette yapısal sorunlarıdır.
"KHK..."
Bir diğer önemli husus, KHK... Kanun hükmünde kararnameyle bu ülkede insanlar irtibat ve iltisak suçlamasıyla işinden, eşinden oldu ve bunlar direkt suç işledikleri için değil, yakınları suç işlemiş bahanesiyle irtibat ve iltisak gerekçesiyle ihraç edildi. Sayın Bakanım, iktidarınızın birçok önemli isminin kardeşleri, yakınları irtibat ve iltisakla ilgili işlerden çok rahat sıyırabiliyor. Ya, bu irtibat ve iltisakla hukuksuzluklara son verin ya da bu işin sırrını ve kerametini millete anlatın da onlar da bunlardan sıyrılmanın yoluna baksın. Birinci dereceden yakını, kardeşi iki numaralı darbe sanığı olan kişinin büyükelçi olarak atandığı bir ülkede siz dershanede kardeşi çalışıyor diye işten atılan kişiye adaleti nasıl anlatabilirsiniz Sayın Bakan; bu hiç mi vicdanlarınızı sızlatmıyor? Darbenin iki numaralı isminin kardeşi büyükelçi olarak atanacak, dershanede kardeşi çalışan kişi ihraç edilecek; bu vicdansızlıktır, bu hukuksuzluktur. Lütfen artık aradan geçen sekiz yıllık süreden sonra bu hususlara bir el atın, bu yaraları artık sarın.
"Nerede kaldı suçların şahsiliği ilkesi?"
Kayyum politikaları... Demokrasiyi ayaklar altına alıyorsunuz artık. Bakın, bir kişinin suç işlemesi gerekmiyor Sayın Bakanım, kesinleşmiş bir mahkeme kararına da gerek duymuyor; soruşturma numarası verilmesi bir belediye başkanının açığa alınması için yeterli bir sebep olarak görülüyor mevzuatınızda. Bu, yasal olabilir ama hukuki değil. Dolayısıyla beraatizimmet esastır uygulamasını nereye koymuş olacağız? Suçun kişiselliği diye bir ilkemiz var. Siz belediye başkanını işlediği iddia edilen suç sebebiyle ihraç edeceksiniz, açığa alacaksınız ama belediye meclisindeki bütün belediye meclis üyelerini de cezalandıracaksınız. Peki, nerede kaldı suçların şahsiliği ilkesi? Sadece belediye başkanını değil oradaki bütün belediye meclis üyelerini cezalandırıyorsunuz. Yetmedi, o ilçenin, o ilin bütün seçmenlerini de bu şekilde potansiyel suçlu olarak görüp cezalandırıyorsunuz. Lütfen, bu kayyum uygulamalarıyla ilgili 2016'nın konjonktüründe gündeme getirdiğiniz bu olayı artık siyasal bir sopa olarak kullanmaktan vazgeçirecek kanuni düzenlemeleri yapın. Siz ve ortağınız hariç bütün muhalefet partileri kanun teklifi verdi ve Mecliste duruyor ama bu noktada iş size düşüyor ve bu kanun tekliflerini birleştirerek ya da onları hiçe sayın kendiniz bir kanun teklifi vererek, komisyondan bir an önce geçirip burada yasallaşmasını lütfen sağlayın. Toplam 280 milyarlık bir bütçeniz var Sayın Bakanım -Arkadaşlarımız, Sayın Bakanımızı meşgul etmezlerse ben de Sayın Bakanıma hitap etme fırsatı bulacağım, çok teşekkür ederim sayın vekillerim- personel giderleri 170 milyar, sosyal güvenlik destek primleri 19 milyar, mal ve hizmet alım giderleri 55 milyar, cari transferler 4 milyar, sermaye giderleri 24 milyar, sermaye transferleri 6 milyar. Sonuç olarak, bu bütçe personel ve temel harcamalara ayrılan büyük kaynağa rağmen uzun vadeli yapısal reformları ve modernizasyonu desteklememektedir. Bu durum bize bütçenin verimli kullanılmadığının ve adalet sisteminin ihtiyaç duyduğu reformlar yerine kısa vadeli palyatif çözümler ortaya koyduğunuzun bir göstergesidir. Adaletin hızlı ve etkili bir şekilde sağlanmasına bu bütçe yetmeyecektir. Dosya yükü sayısı UYAP'ta 2008 yılında 1 milyon 400 olan dosyalar, 2024 yılında 2 milyona ulaştı. Hukuk mahkemelerindeki dosya sayısı 2008'de 1 milyonken, 2024'te tam 3 katına çıkarak 3 milyona çıktı. İdari yargıda da 2019 yılından itibaren ciddi bir artış trentine girerek 400 bin tane dosyamız... Hâkimlerimiz, savcılarımız kendilerine ayrılan bu bütçe ve imkânlarla nasıl olacak ki bunların altından kalkabilecek bir durum ortaya koymuş olsunlar.
Yine, bir diğer önemli husus Sayın Bakanım, haksız gözaltı ve tutuklamalar artık ülkede bir sorun hâline geldi. Eminim sizlerin de yüreğini fazlasıyla acıtan, İsrail'in yapmış olduğu bu soykırıma son vermesi için etkili tedbirler almasını Sayın Cumhurbaşkanımızdan talep eden 9 gencimiz gözaltına alındı. Gençlerin tek bir talebi var, Sayın Cumhurbaşkanımız ve iktidarınız elbette bazı adımlar atmıştır, azdır çoktur, eleştiririz katılırız ama daha fazlasını talep etmenin neresi suç Sayın Bakan? Daha fazla yapın çünkü İsrail bu zulmü yapmaya devam ediyorsa sizin aldığınız tedbirler bir sonuç vermemiş manasına geliyor. "Bu tedbirleri artırın." demenin neresi suç Allah aşkına? "Filistin özgürleşsin." demenin neresi suç Sayın Bakanım? "İsrail'e Azerbaycan'dan petrol gitmesin." demenin neresi suç? Suçsa Sayın Meclis Başkanımız köfteyi yasakladı; kolayı, meşrubatı yasakladı; onu da o zaman gözaltına alın, sorgulayın. Ne farkı var Burger King ile SOCAR firmasının birbirinden? O mali destekte bulunuyor, diğeri de petrol gönderiyor. SOCAR 1 dolar 27 sent için mi korumaya muhtaç bir şirket hâline geliyor Sayın Bakanım? Bu yetmezmiş gibi, bu gençlerimiz gözaltına alınırken birçok hukuk dışı uygulamayla karşı karşıya kaldılar, fiziksel şiddete maruz kaldılar İstanbul Kongre Merkezi'nde, tekme tokat dövüldüler Cumhurbaşkanı korumaları tarafından ve yine bu kişiler ölümle tehdit edildi "Sağ kaldığınıza şükredin." denildi. Buna dair hastane raporları da var Sayın Bakanım dosyada. Yine, bunlar İstanbul Emniyet Müdürlüğüne götürüldüğünde doğrudan nezarethaneye alındı, çıplak arama yapıldı Sayın Bakanım. Sizin de çocuklarınız var, çıplak arama başörtülü bir kardeşinizle ilgili içinize siniyor mu? Lütfen, bununla ilgili bir an önce idari tahkikat yapın. "Hayır, böyle bir şey olmadı." diyorsanız da suç duyuruları var, bu suç duyurularında detaylı bir şekilde eşkâl tarifi var, isimler veriliyor. Başörtüleri ve feraceleri, elbiseleri yırtılıyor uzun bulundukları gerekçesiyle. İyi o zaman, 28 Şubat sürecinde de "Başörtülerini iğneyle şuradan bağlayın." diye müdahale ediliyordu. Siz de başörtüsünün ve feracenin boyuna müdahale eden bir iktidar hâline geldiniz. Cezaevine alınırken çıplak aramaya tekrar maruz kaldılar. Dakikalarca, saatlerce bu kişiler çıplak aramayla... Başörtülü bacılarımızın çıplak aramayla insanlar tarafından mahrem yerleri elleniyor Sayın Bakanım. Ben inanıyorum; bu, bizim vicdanımızı sızlattığı gibi sizin de vicdanınızı sızlatıyor. Tedbir alın diye söylüyorum, sizi suçlamak için bunları söylemiyorum. Sadece 3 infaz koruma görevlisiyle ilgili idari soruşturma açmak yetmiyor.
Haliç Kongre Merkezinden başlayıp İstanbul Emniyet Müdürlüğünde devam eden ve adliyedeki bu insan onuruna aykırı uygulamaları lütfen şey yapın.
Son olarak, Sayın Dışişleri Bakanım, altmış bir yıllık Baas rejimi acı bedellerle de olsa sona erdi; bu, elbette yalın bir fotoğraf olarak kıymetlidir ve değerlidir. Bildiğimiz ve net olan bir şey var: Baas rejimi sona erdi ama bilmediğimiz, endişe ve kaygı duyduğumuz, emin olun, birçok şey var sizin de kaygılarınız olduğu gibi.
2003'te de âlâyıvalalarla Bağdat fethedilerek Saddam'ın heykelleri devrilmişti, yirmi bir yıl oldu. O dönemde Saddam'ı devirmek için İncirlik Üssü'nden uçaklar kaldırdık, sortiler yaptık. Peki, kaosa girmiş olan Irak'ın düzelmesiyle ilgili yirmi bir yılda niçin bir başarı ortaya koyamadık? On üç yıl sürdü bir hafta sonra Emevi Camisi'nde cuma namazı kılma hayaliyle çıktığınız yol.
1 milyon insan öldü, 10 milyon insanın yurdunu terk etti; milyarlarca dolar maddi, sınırsız manevi kayıp; mülteci ve muhaliflere verilen desteğin ekonomimize sonuçları... Bu zaferse zaferiniz mübarek olsun Sayın Bakanım; bu, fetihse fethiniz mübarek olsun Sayın Bakanım ama elbette, bir zalimin, bir diktatörün gitmesi bizleri memnun etmiştir. Sizin de kaygılarınız olduğunu biliyorum ama lütfen şakşakçılara, lütfen plaka dağıtma heveslilerine sizler de dikkat edin çünkü AK PARTİ iktidarının bu millete yaptığı en büyük kötülüklerden bir tanesi dış politikayı bir iç politika argümanı olarak kullanmasıdır; bunun bedellerini fazlasıyla ödedik, bu millete daha fazla bedel ödetmeyin diyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.