Saadet Partisi Ankara Milletvekili Mesut Doğan, İstanbul Milletvekili Mustafa Kaya, Denizli Milletvekili Sema Silkin Ün ve Hatay Milletvekili Necmettin Çalışkan, Gazze'de yaşananları yerinde incelemek için Mısır'a gitti. Heyet gerekli incelemeleri yaptıktan sonra Türkiye'ye dönerek bir rapor oluşturdu. Rapor bugün kamuoyu ile paylaşıldı.
Saadet-Gelecek Grubu Gazze Raporu:
GİRİŞ:
Gazze’de yaşanan katliam ve soykırımı yerinde tespit etmek amacıyla Saadet- Gelecek TBMM Grubunu temsilen 4 Milletvekilinden oluşan heyet, 3 Kasım Cuma günü bölgeye en yakın nokta olan Mısır’a gitmiştir.
Filistin/Gazze Destek-Gözlem Heyeti, TBMM tarafından bu yönde bir adım atılması teklifinin karşılık bulmaması nedeniyle Saadet-Gelecek Grubu milletvekillerinden oluşmuştur. Ziyaretin tamamlanması sonrasında; Meclis İnsan Hakları Komisyonu’nun bir heyet oluşturarak benzer bir ziyaret programı gerçekleştirme yönünde ön karar almış olması ziyaretimizin olumlu yansımaları noktasında ilk somut verilerden biridir.
Türkiye’nin Filistin davası ve İsrail meselesi konusunda istikrar bulan devlet politikası ve milletin kadim bakışı ile Hükümetin mevcut yaklaşımı arasında evveliyetle giderilmesi gereken farklılık, sınırlarımızın dışında da fark edilmiş durumdadır. Bu kapsamda, Türkiye Cumhuriyeti Devleti´nin ve milletimizin Filistin’e kapsamlı destek konusundaki hassasiyetinin Hükümet tarafından daha somut ve görünür hale getirilmesi yönündeki beklenti, yapılan görüşmelerde farklı açılardan da olsa heyetimize ifade edilmiştir.
Bütün şartları zorlayarak önce Refah Sınır Kapısı’na veya Ariş’e ulaşarak oradan da Gazze’ye gidebilmenin yollarını arayan heyetimiz, bu süreçte şu üç temel prensip çerçevesinde çalışmalarını yürütmüştür:
1- Filistin’e faydayı azaltacak davranışlardan uzak durmak
2- Türkiye – Mısır arasındaki ilişkilerin daha da ileri noktaya taşınmasına katkı sağlamak
3- Türkiye’nin neler yapabileceğine dair saha araştırması yapmak
İnsani dramın yaşandığı Gazze’ye gitmek için çeşitli girişimlerde bulunan heyetimizin girişine, diplomatik kaynaklar tarafından can güvenliği gerekçesiyle izin verilmemiştir.
Bölgeyle en yüksek düzeyde tarihi, insani, siyasi ve inanç temelli bağı olan TBMM temsilcilerinin Gazze’ye insani destek ve evrensel hukuk bazlı gözlem yoğun ziyaret yapması noktasında, Birleşmiş Milletler’in daha özgür süreç ve daha kolay sonuç üretir bir mekanizma kur(a)mamış olması düşündürücüdür.
TEMASLAR
Saadet-Gelecek Heyeti Mısır’a vardığı andan itibaren başta Mısır Büyükelçiliği olmak üzere Türkiye’den organize edilen yardımları bölgeye ulaştırma gayreti içinde olan devlet kurumları ve STK’larla önemli görüşmeler gerçekleştirmiştir. Başta Türk Kızılay’ı, AFAD, Diyanet Vakfı, Cansuyu, İHH olmak üzere çok sayıda sivil toplum kuruluşunun temsilcileri ve yetkilileri ile yapılan görüşmelerde, bölgede gelinen son durum, yardımların daha hızlı ve sağlıklı ulaştırılabilmesi için fikir alışverişinde bulunulmuştur. Aynı zamanda yine bölgeye geçişine izin verilmeyen TRT muhabirleriyle değerlendirmeler yapılmıştır. Yunus Emre Enstitüsü’nü ziyaret eden heyet, hem enstitünün çalışmaları hakkında bilgi almış hem de Türkiye-Mısır arasında son dönemde yaşanan olumlu sürecin Gazze’ye yönelik saldırıların durdurulması noktasındaki katkılarını değerlendirmiştir.
Heyetin bir diğer önemli görüşmesi ise Türkiye- Mısır arasındaki diplomatik ilişkiler kesilmeden önceki son Ankara Büyükelçisi olan Abderraahman Salaheldin ile gerçekleştirilmiştir. Bu toplantıda Saadet-Gelecek Heyeti, ilişkilerde gelinen durum hakkındaki sürece dair olumlu kanaatlerini paylaşarak, iki ülke arasındaki yakınlaşmanın Gazze’ye sunacağı katkılara ilişkin yaklaşımlarını ifade etmiştir.
Heyet ayrıca Türk-Mısır İş Adamları Derneği Onursal Başkanı ve mevcut başkanı ile görüşmeler yaparak Gazze’deki gelişmeler ve insani yardımlarda yaşanan sorunları istişare etmiştir.
Saadet-Gelecek Heyeti, gerçekleştirdiği temasların ardından önce Ariş’e oradan da Refah Sınır Kapısı’na ulaşmak için Kahire’den yola çıkmış ancak İsmailiye bölgesine (Süveyş Kanalı) ulaştığında Mısır güvenlik güöleri tarafından durdurulmuştur. Gazze’ye geçişte son sınır bölgesi olan, aynı zamanda Süveyş Kanalı’na geçiş için de ilk kontrol alanı özelliğini taşıyan bu noktada Mısır Emniyeti ve İstihbaratı ile yapılan uzun müzakerelere rağmen can güvenliği tehlikesi gerekçesiyle Heyetin geçişine izin verilmemiştir. Heyetin “Sorumluluğu bizler alıyoruz” şeklinde yazılı-sözlü bilgilendirme beyanına rağmen Gazze tarafında geçiş için gerekli imkanlar tanınmamıştır.
ULUSLARARASI YARDIMLAR VE REFAH SINIR KAPISI
Refah Sınır Kapısı’nın yer aldığı bölgede yapılan incelemeler sonucunda toplamda 46 ülkeden yardımların yapıldığı, bunlardan önemli bir kısmının bu yol ile Gazze önlerine ulaştığı, az bir kısmının ise havayolu ile Ariş’e indiği tespit edilmiştir. Ariş Havalimanı’nın askeri bir bölge olması nedeniyle yardımların buraya ulaşmasının karayoluna göre daha zor olduğu gözlemlenmiştir.
Ariş Deniz Limanı’na yüksek tonajlı gemilerin yanaşamamasından dolayı Port Said Limanı’nın bir aktarma noktası olarak kullanıldığı anlaşılmıştır. Gazze ile heyetin geçişinin engellendiği bu ara bölgede yaşayan sivillerin de izin belgeleri olmadan bölgeye giriş çıkış yapamadıkları gözlemlenmiştir.
İsrail’in saldırılarının yaşandığı ilk iki haftada sınır kapısından bölgeye insani yardım ve ihtiyaç malzemelerinin girişine izin verilmemiş, sonrasında ise yalnızca gıda ürünleri ve tıbbi malzemelere izin verilmiştir.
Şu an Mısır’da yardım faaliyeti yürüten onlarca sivil toplum kuruluşumuz olmakla birlikte bunlardan henüz Refah kapısına geçebilen olmamıştır. Yalnızca AFAD el Ariş’e uçakla inip geri dönebilmiştir. Sivil toplum kuruluşlarımız yardımlara yönelik temini yerel tedarikçiler ile işbirliği yaparak gerçekleştirmektedir.
İsrail tarafından geçişine izin verilmeyen ürünlerin başında yakıt gelmektedir. Elektrik dağıtım altyapısı tamamen yıkılan Gazze’de hastaneler için yakıtın hayati önem taşıdığı göz önüne alındığında İsrail’in işlediği savaş suçları daha da görünür hale gelmektedir.
Çift kullanım literatürü ile ifade edilen iletişim malzemeleri (kablo vs.), inşaat malzemeleri, ağaç ürünleri, ambulans vb. İsrail tarafından geçişine izin verilmeyen diğer kalemlerden bazılarıdır.
Az sayıda insani yardımın önünü açan en önemli etken ise Gazze tarafının BM’ye ilettiği "yardımların ulaştırılmasına müsaade edilmemesi halinde yabancı vatandaşların tahliyesine müsaade edilmeyeceği" mesajı olmuştur.
İnsani yardımlar konusundaki en önemli sorun ise İsrail’in uyguladığı baskı ve BM’nin bu konudaki diplomatik yetersizliğidir. Gazze’ye ulaşması gereken insani yardımlar hakkında Mısır tarafından her gün önce İsrail ve sonra da BM tarafına bilgi verme mecburiyeti yardımların hızlı ulaşmasına engel teşkil etmektedir. Yardımları taşıyan araç sayısı ve araçların içindeki yardımların bilgisi önce İsrail ile paylaşılmakta eğer İsrail tarafı bu yardımların geçişine izin vermeyeceğini bildirirse yardımlar bekletilmektedir. İsrail devletinin, yardımların tamamının kendi kontrolünde, izin verdiği içerik ve miktarda olması için baskı uyguladığı tespit edilmiştir. İsrail Refah’tan geçen tırları Refah’a yaklaşık 30 km uzakta olan kendi kontrol noktasına çekerek, bu bölgede X-Ray gibi uygulamalara tabi tutarak tekrar Refah’tan girişine izin vermektedir. Çoğu zaman ise X-Ray bozuldu diyerek geçişlere izin vermediği bilgisine ulaşılmıştır. Bu sayede İsrail, gelen yardımları hem kısıtlayarak hem de geciktirerek insani yardımların Gazzelilere ulaşmasına engel olmaktadır. Tüm bu sebeplerle Türkiye gibi çevre ülkelerde de kamuoyu, sınır kapısındaki bu sorunların Mısır’dan kaynaklandığı düşüncesine sahiptir. Oysa sınır kapısındaki bu geçiş süreçlerinin İsrail’in kontrolünde olduğu gerçeğinden hareketle insani yardım sürecini kolaylaştıracak baskı unsuru ve mekanizmaların İsrail’e yönelik kullanılması gerektiği açıktır.
Gazze’ye yönelik kuşatmanın “güvenlik kaygısı” görünümlü ve “bütünü işgal amaçlı” olduğuna ilişkin çıplak gözle görülebilir sayısız veri bulunmaktadır. İnsani yardımların İsrail denetiminden geçmeden Gazze’ye girememesi, İsrail’in işgalci kimliğini teyit eden en somut veridir.
Bununla birlikte Refah’tan Gazze’ye doğrudan geçiş olmasına rağmen İsrail’in geçen yardım tırlarını bombalayarak yardımları engellediği görülmüştür.
Bu gerçeklerden hareketle özellikle insani yardımlar konusunda asıl odaklanılması gereken Siyonist İsrail devletinin bu baskılarına karşın uluslararası mekanizmaların ve aktör ülkelerin yetersizliği, daha da ötesinde İsrail’den yana olan tutumlarıdır.
Zira özellikle Amerika Birleşik Devletleri (ABD), İngiltere ve Avrupa Birliği (AB) ülkelerinin İsrail’e en küçük bir eleştiriyi bile dile getirmekten aciz olmaları mevcut küresel sistemin çifte standartlı yaklaşımının en açık delilidir.
GAZZE’DE YAŞANANLARIN MISIR’DAKI YANSIMALARI
Saadet-Gelecek Heyeti, bu temas ve izlenimlerinin yanı sıra Gazze’deki gelişmelerden fiili ve fiziki olarak etkilenen ilk ülke olan Mısır’ın soruna dair yaklaşımlarını da gözlemleme fırsatı bulmuştur.
Bu noktada son zamanlarda özelikle ABD ve İsrail kaynaklarınca dile getirilen Gazze’de yaşayan Filistinlilerin Sina’ya gönderileceğine dair iddialar kamuoyunca takip edilmektedir.
Filistin´e/Gazze´ye en yakın/komşu/sınır devlet hükmündeki Mısır’ın, İsrail´e yönelik tepkileri ve Filistin´e desteği noktasında, Gazze tarafındaki Filistinlilerin moralini artıran somut yaklaşımlar müşahede edilmiştir.
Mısır’a çeşitli finansman desteği sağlanacağı ve Sina yarımadasında bir şehir kurulacağı, Gazze’nin tamamen boşaltılacağına dönük iddialar Mısır’daki en önemli gündemlerin başında gelmektedir. Bu konunun iki haftadan beri Cuma hutbelerinin de konusu olduğu görülmüştür.
Bu konuda Mısır tarafının konuya bakışını üç maddede özetlemek mümkündür:
1- Gazze Filistin’in önemli bir parçasıdır. Başkenti Kudüs olan bir Filistin’e ulaşılma hedefinden asla vazgeçilmemelidir. Yerleşimciler eliyle işgal edilen bölgelerin İsrail toprağı sayılması kabul edilmemelidir. Gazze’lilerin, Gazze’de kalması esastır. Zorunlu göç ve sürgün asla kabul edilmemelidir.
2- Gazze’ye yardımların sağlanması ve koordinasyonunda kardeş ülkelerin katkısı önemlidir. Şu an yüklü oranda biriken insani yardımların ivedilikle bölgeye ulaşması için uluslararası aktörlerin devreye girmesi gerekmektedir.
3- Mısır’da devlet de halk da dindar-seküler toplumsal kesimleri fark etmeksizin bölgedeki çatışmaların Mısır’a taşınacağını ihtimalini öngörmekte ve buna hazırlıklı olunması gerektiğini düşünmektedirler.
Öte yandan savaşın başladığı gün itibariyle Mısır’da bulunan Gazzeliler’in şu an geri dönüş yapamadıkları bildirilmiş ve bu kişilerin Gazze’deki ailelerinin durumları hakkında bilgi alamadıkları ifade edilmiştir. İletişim hatlarında da yaşanan sorunlar nedeniyle Gazze’de kalan akrabaları ve ailelerinden haber alamayan bu kişiler Gazze’ye ulaşmayı beklemektedirler.
GAZZE’DEKI BILANÇO
Gazze Hükümeti Medya Ofisi tarafından yapılan son açıklamaya göre savaşın boyutunu gözler önüne seren istatistiklerden bazılarına aşağıda yer verilmiştir.
• Gazze Şeridi'nin toplam nüfusunun yaklaşık %2'si şehit veya yaralı olarak bu saldırının doğrudan kurbanı olmuştur.
• Saldırının başlangıcından bu yana Gazze Şeridi'ndeki hastanelere ortalama olarak dakikada bir yaralı, saatte 15 cenaze gelmektedir.
• Çocuklarda ortalama şehit sayısı saatte 6, kadınlarda ise saatte 5.
• Gazze Şeridi nüfusunun %70'i bombalama ve baskınlar nedeniyle zorla evlerinden çıkarılmıştır.
• Gazze Şeridi'nde kilometre kareye ortalama 82 ton olmak üzere 30 bin ton patlayıcı maddelerle bombalanmıştır.
• Gazze Şeridi'ndeki hastanelerin yarısı ve birinci basamak sağlık ocaklarının %62'si durdurulmuş ve fiilen hizmet dışı kalmıştır.
• Gazze Şeridi'ndeki konutların yüzde 50'si bombalama ve baskınlardan zarar görmüştür.
• Gazze Şeridi'ndeki okulların yüzde 33'ü bombalama nedeniyle hasar görmüş ve yaklaşık yüzde 9'u hizmet dışı kalmıştır.
• Gazze Şeridi'ndeki camilerin yüzde 14'ü hasar görmüş, yüzde 5'i ise tamamen yıkılmıştır.
TESPİTLER:
3 Kasım günü itibariyle Saadet-Gelecek Heyeti’nin Gazze’ye gitmek için başlattığı sürecin sonunda Mısır’da gerçekleştirilen temaslar ve izlenimler sonucunda aşağıdaki tespit ve öneriler ortaya konulmuştur.
1- Bütün İslam aleminin Gazze’de yaşananlara gösterdiği ilgi ve duyarlılık herkes tarafından kabul edilmektedir. Ancak bu ilginin yanında gösterilmesi gereken diplomatik tavır ve atılması gereken daha caydırıcı adımların eksikliği sonuç üretilmemesine neden olmaktadır.
Gerek Arap ülkelerinin gerekse İslam dünyasının konuya olan duyarlılığı daha çok toplumların refleksleri boyutuyla sınırlı kalmış, devletler düzeyinde diplomatik girişimler İsrail’in saldırılarının durdurulması ve insani yardımların Gazze’ye girişi konusunda önemli bir etki oluşturamamıştır. İslam İşbirliği Teşkilatı’nın savaşın başlamasında günler sonra Dışişleri Bakanları düzeyinde bir araya gelmesi, her zaman olduğu gibi İsrail’e yönelik tutumun söylem düzeyinde kalmasına neden olmuştur.
2- Arap dünyası Filistin konusuna, sınır komşusu olması sebebiyle Mısır'ın içişleri meselesiymiş gibi yaklaşmaktadır.
Gazze’de yaşanan çatışmanın özellikle Ürdün ve Mısır gibi bölge ülkelere olan potansiyel etkisi Arap dünyasının çekincelerinden biridir. İsrail’in Gazze’deki sivil halkı bölgeden tahliye etme planı, Mısır ve Ürdün gibi ülkelerin konuya yalnızca insani açıdan yaklaşmalarına da engel teşkil etmektedir.
3- Dışarıdan ulaşan bütün insani yardımlar Mısır Kızılay'ına teslim edilmekte ve onların eliyle ulaştırılmaktadır. Herhangi bir ülkenin herhangi bir yardımı birebir yapması mümkün görünmemektedir. İnsani yardıma muhtaç insanlar için gerekli ihtiyaç malzemelerinin Mısır’dan temin edilme zorunluluğu ve bunun yanında Mısır’daki ithalat kısıtlamaları Gazze’ye gitmesi gereken insani yardımların da sınırlı kalmasına neden olmaktadır. Ne yazık ki bölgeye giden insani yardım bağışlarının tamamının gerekli ihtiyaç malzemesi olarak Gazze’ye ulaştırıldığını söylemek mümkün değildir. Bu nedenle Mısır makamlarıyla Gazze’ye özel bir yasa çıkartılması yönünde girişimlerde bulunulması bu sorunun çözümünde önemli bir etken olacaktır.
4- Gazze açıklarında ABD ve Batılı ülkelere ait silahlı kuvvet unsurlarının bulunması, Filistinliler´de/ Gazzeliler´de bir korku, kaygı ya da gerginliğe neden olmamakta aksine bu durum İsrail’in gayri insani ve terör odaklı eylemlerini destekleme konusunda söz konusu ülkelerin kendini ifşası olarak değerlendirilmektedir.
5- İsrail’in Gazze’ye yönelik artan silahlı terör saldırılarının, hedef ayırmaksızın bombalama yapmasının, sivilleri ve özellikle çocukları hedef almasının siyasi ve dini gerekçelerle açıklanması noktasında Yahudi-Siyonist din görevlilerinin kullanılması; anti Siyonist duruşun Yahudi karşıtlığını da kapsayacak biçimde genişlemesi için bizatihi yürütülen bir İsrail çalışması olduğu farklı temaslarda ifade edilmiştir.
6- Filistin’in bağımsızlığı ve Filistinlilerin özgürlüğü noktasında İslam coğrafyasının, İslam toplumlarının ortak irade ve inanmışlığının devlet politikası ve ortak diplomatik tutuma dönüşmesi konusunda kalıcı bir zeminin ve iradenin oluşması; İsrail sorununun ortadan kalkmasına da imkân sağlayabilir görüşü ifade edilmektedir.
7- Hastanelerin vurulması, teşhis ve tedavi süreçlerinde ihtiyaç duyulan malzemelerin geçişine izin verilmemesi konusunda daha keskin ve sert tepkilerin olması gerektiği dile getirilmiştir.
8- İsrail’e paydaş olan ve destek açıklayan devletlerin, Filistin’in yanında olduğunu açıklayan ülkelerden çok daha cesur ve somut adımlar attıkları görülmektedir.
DEĞERLENDİRME VE ÖNERİLER:
İsrail bir yandan cüretkâr bir şekilde savaşın çerçevesini genişletirken bir yandan da aslında bu savaşın olası olumsuz etkilerinden endişe duymaktadır. Cüreti İsrail’i durdurabilecek, diplomatik, askeri ve ticari adımlar at-a-mayan Müslüman devletlerin ferasetsiz yaklaşımlarından gelirken; korkaklığı tüm imkansızlıklara rağmen direnen ve birçok konuda beklemedikleri kadar güçlü karşılık veren Filistinli direnişçilerin motivasyonundan gelmektedir.
Filistin konusunda gerek insani yardımlardan gerekse diplomatik ve güvenlik alanındaki adımlardan sonuç alınabilmesi için öncelikle Mısır ile ilişkilerin geliştirilmesi elzemdir.
Bunun yanında başta Türkiye, Mısır, Ürdün ve Suudi Arabistan olmak üzere İslam ülkelerinin yer aldığı bir yapı ile hem ateşkesin sağlanması, hem insani yardımların tam ve eksiksiz bir şekilde ulaştırılması hem de Gazze’nin yeniden imarı için uzun soluklu bir model oluşturulmalıdır. Bu yapı, öncelikle İsrail’in tahliye bahanesiyle Gazze’yi insansızlaştırma projesine karşı Filistin topraklarını korumaya yönelik bir diplomatik güç tesis etmelidir. Bunun yanında 17 yıldır devam eden ablukanın kaldırılmasını sağlayarak İsrail’in Gazze üzerindeki baskılarına son verecek zemini tesis etmelidir.
Gazze’ye ulaşımın yalnızca Mısır’daki Refah Sınır Kapısı üzerinden sağlanması Gazzeliler´in tecrit edilmesi anlamına gelmektedir. Bu nedenle uzun vadeli uygulamalar hayata geçirilene kadar çok daha öncelikli olarak Refah Sınır Kapısı dışında ulaşım noktalarının açılması sağlanmalıdır.
Mısır’daki ithalat kısıtlaması nedeniyle Gazze’ye giden insani yardımların sınırlı kalması bölgede yaşayan insanları daha da mağdur etmektedir. Bu nedenle insani yardım malzemelerinin teminini sağlayacak uygulamalar devreye konulmalıdır.
Gazze’den Mısır tarafına geçen insanlar, Gazze’nin Filistinlilerden arındırılmasına yönelik her tür diplomatik çabanın büyük bir tezgah olduğu konusunda idrak ve şuur temelli tepkiler vermektedir. Gazze’nin çok yönlü terör kuşatmasından arınması durumunda Gazze’de çok daha fazla sayıda Filistinlinin olacağı ve Gazze’de İsrailin terör saldırılarında yaralananların dahi tedavilerini Gazze’de sürdüreceği en çok İsrail tarafından bilinmektedir.
SONUÇ:
• Gazzelilere yardım adı altında Gazze’nin insansızlaştırılması, diplomatik ifadeyle Gazzelilerin tahliyesi, Filistin davasına yapılacak en büyük ihanettir. Zira İsrail, zaten bölgede yaşayan insanların orayı terk etmesi için bu baskıları yapmaktadır. Burada yapılması gereken sivilleri oradan tahliye etmek değil bölgedeki insanları yaşamlarını kolaylaştıracak adımları atmaktır.
• Gazze’nin tahliye edilmesi Gazze’yi İsrail’e teslim etmek anlamına geleceği gibi o bölgede yeni yerleşimcilere fırsat verecek böylelikle Gazze tıpkı Filistin’in diğer bölgeleri gibi İsrail kontrolüne geçecektir. Bunun yanında Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki varlığına da tehdit oluşturacak bir zeminin oluşmasına neden olunacaktır.
• Bu nedenle Gazze’nin iyi niyetlerle de olsa olanak sağlamak İsrail’in saldırılarının hedefine ulaşması anlamına gelecektir. Türkiye’nin garantörlük konusunda ifade ettiği görüşleri bu nedenle olumlu bir yaklaşım olmakla birlikte İsrail tarafının bu teklifi değerlendirmeye alması için daha ciddi adımların atılması gerekmektedir.
• Ancak tekrar tekrar ifade etmek gerekir ki bu garantörlük hiçbir şekilde Gazze’deki insanların belli bir bölgeye tahliyesine olanak tanıyacak şekilde değil tam tersi Gazzeliler´in bölgede kalıcılaşmasına imkan tanıyacak bir düzlemde olmalıdır.
Türkiye bu sebeple Gazze halkının tahliyesini kolaylaştıracak stratejik hatalardan kaçınmalıdır. Gazze´nin Filistinlilerden arındırılması, ilerleyen dönemlerde Batı Şeria ve Filistin toprakları için tehlike arz edecek böylelikle Filistin ya tamamen yok olma ya da İsrail’in sınırları içerisinde söz hakkını kaybetmiş bir devlet olma tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır.
• Elbette ki Filistin’in insani yardımlara ihtiyacı olduğu açıktır ancak Filistin’in asıl ihtiyacı olan şey; katliamları durduracak ve Filistin halkının haklı davasının yanında olması gereken siyasi iradedir.
• Filistin meselesi bizim açımızdan insani, imani ve milli bir meseledir. İnsani bir meseledir çünkü Filistin’in 1945’ten bu yana maruz kaldığı baskı ve zulüm, bugün Yahudi toplumları içerisinde bile kabul görmüş tarihi bir gerçektir. 75 yıldır ölümle, ambargoyla, sürgün ve katliamla terbiye edilmeye çalışılan Filistin’in yanında yer almak bu nedenle insani duruşun gereğidir.
• İmani bir meseledir çünkü Kudüs, Müslümanların ilk kıblesidir.
Milli bir meseledir çünkü İsrail’in nihai hedefi içerisinde Türkiye’nin doğu bölgesinin de yer aldığı vaat edilmiş topraklara ulaşmaktır. Bugün Gazze’nin yok edilmesi demek Filistin’in yok edilmesi, Filistin’in yok edilmesi ise Türkiye’yi içine alan planların son aşamasına gelinmesi demektir.
• Milletimiz tüm bu nedenlerden dolayı Filistin halkının yanında durmaya devam edecektir. Türkiye sorunun aynı zamanda milli bir mesele olduğu gerçeğine gözlerini kapamamalıdır. Türkiye savunmasının bir ayağının da Gazze olduğu unutulmamalıdır.
• Kudüs dünya barışının kilit taşıdır. Kudüs barışa ulaşamadığı müddetçe dünya huzur bulamayacaktır.
• Filistin toprakları bir bütündür, parçalanamaz, bölgelere ayrılamaz. Üzerinde tasarrufta bulunulamaz.