Saadet Partisi İstanbul Milletvekili ve Dış İlişkilerden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Kaya, Milli Gazete'de "İran’da ne konuştum?" başlıklı bir köşe yazısı yayınladı.
Kaya, köşe yazısında 38. Uluslararası İslam Birliği Konferansı'nda gerçekleştirdiği konuşmayı paylaştı.
Mustafa Kaya'nın İran'da gerçekleştirilen 38. Uluslararası İslam Birliği Konferansı'nda gerçekleştirdiği konuşma:
İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı
Sayın Mesud Pezeşkiyan,
Saygıdeğer Başkan,
İslam dünyasının farklı bölgelerinden programı teşrif eden pek muhterem kardeşlerim.
Öncelikle sizleri saygı ve muhabbetle selamlıyorum. Bu toplantının hayırlara vesile olmasını diliyorum. Yaklaşık 1 yıldan beri Gazze’de devam eden soykırımda şehit olan kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yaralı olanlara acil şifa temenni ediyorum.
Halen bin bir türlü zorluk altında yaşam mücadelesi veren kardeşlerimizin işgale karşı duruşlarını saygıyla selamlıyorum.
Değerli Dostlar,
Rabbimiz Enfal Süresi 46. ayette;
“Allah'a ve Peygamberine itaat edin; çekişmeyin, yoksa korkar başarısızlığa düşersiniz ve kuvvetiniz gider. Sabredin, doğrusu Allah sabredenlerle beraberdir” buyurmuştur.
Soruyorum sizlere, bugün Gazze’de yaşanan soykırımın asıl sebebi İslam ümmeti arasındaki çekişmeler, cesaretsizlik değil midir?
Soruyorum sizlere; hangi çıkar hesapları, hangi kişisel ikbal kaygıları Müslümanların kanının hem de Müslümanlar tarafından dökülmesine cevaz verebilir?
Aynı kıbleye dönen, aynı kitaba inanan, aynı Peygamberin ümmeti olan bizler mezheplerimizden dolayı birbirimize olan çekişmeleri nasıl açıklayacağız?
Her yanımızı saran fitne tuzaklarından nasıl kurtulacağız?
Şu noktayı özellikle dikkatlerinize sunmak isterim; Millî Görüş Hareketi lideri, 54. Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti Başbakanı Necmettin Erbakan Hoca’mız; “Hakk’ın hâkimiyeti için çalışmamakla, bâtılın hâkimiyeti için çalışmak arasında fark yoktur” demişti.
Bugün İslam dünyası bu haldeyken, insanlığın ortak düşmanı olan Siyonist İsrail Gazze’ye gözümüzün önünde tonlarca bomba yağdırıp kardeşlerimizi şehit ederken, hala fitne ateşine benzin taşıyıp İslam kardeşliği varken, gelişmeleri mezhep taassubu ile değerlendirmek dolaylı da olsa batıl için çalışmak değil midir?
Şu acı gerçeği de ifade etmem gerekir; zilletin kol gezdiği, Müslümanların başlarını kuma gömdüğü, kimi İslam ülkelerinin dış politikalarını “Filistin parantezinden kurtarmak” için çaba harcadığı bir ortamda, bugün için kendilerini güvende zannedenler, çok yakın bir zamanda doğrudan hedef olduklarında nasıl bir yanlışa düştüklerini çok acı bir şekilde anlayacaklardır.
Değerli Katılımcılar,
Dünyanın neresine bakarsanız bakınız, Müslümanların her yerde şiddet, zulüm ve baskıya maruz kaldıklarını görürsünüz. Zalim idareler altında şiddete maruz kalan kardeşlerimizin elbette yanlarında olmamız ve onların haklarını savunmamız, seslerini dünya kamuoyuna duyurmamız gerekmektedir. Şiddet, haksızlık veya çatışma özellikle Müslüman kardeşlerimizin kendi aralarında vuku buluyorsa bu çok daha vahimdir.
Bu durumda tüm dikkatimizi bu bölgelere yönlendirmeli, kriz masaları oluşturmalı ve anlaşmazlıkları acilen sona erdirmek için çalışmalar yapmalıyız.
Ölenin de öldürenin de “Allah-u ekber” diye haykırdığı bir çatışmanın şeklen kazananı var gibi görünse de aslında kaybeden hep beraber Müslümanlardır.
Konuşarak çözmeyi başaramadığımız ihtilafların son tahlilde dış müdahalelere açık hale geldiği, bu boşluğu kullanarak çok rahat aramıza sızmaların olduğu süreçleri yaşadığımızı herkesin gördüğünü biliyorum. Ancak bu bilginin gereğini yapma noktasındaki çekingenliği anlayamıyorum. Ayrıca bu boşluğu dış güçlerin adı sözde İslam olan terör örgütleriyle doldurup bir taşla birkaç kuş vurup bu durumu kendi ülkelerinde İslamofobi’ye dönüştürdüklerinin de farkındayız.
Değerli Dostlar,
İslam düşmanlarının amaçlarına hizmet ettikten sonra Şii olsanız ne olur, Sünni olsanız ne olur? Bugün Sünni Müslümanları rencide eden yayınlar yapan sözde Şii yazılı, görsel yayın organlarının da Şiilere hakaret eden sözde Sünni yayın organlarının da merkezleri aynı yerdir.
Değerli dostlar bu bizlere bir şeyler anlatmıyor mu?
Kurulan oyunu anlamamız için daha ne gibi delillere ihtiyaç duyuyoruz acaba çok merak ediyorum.
Mahatma Gandi kendi hatıratında; “Hind alt-kıtasında Hindular ve Müslümanlar ne zaman İngiliz kolonyalizmine karşı ortak hareket etmeye başlasalar, hemen birileri bir gece bir inek kesip ölüsünü Hinduların geçtiği yola atardı. Bunun üzerine insanlar onları bırakıp birbirlerine saldırırlardı” diyor. Bu örnek toplumlar arasına fitne tohumları ekerek kendi çıkarlarını korumak isteyenlerin nasıl hareket ettiklerine dair çok önemli bir örnektir.
İkinci Dünya Savaşı’nda birbirlerinin şehirlerinde taş üstünde taş bırakmayan Avrupa devletlerinin bugün ulaştığı ekonomik, sosyal ve siyasi birliği bir başarı hikâyesi olarak sunan Müslümanlar neden bundan ibret almazlar?
Emperyalizmin planlarını boşa düşürmeden, Siyonizm’in tuzaklarını bozmadan bu cendereden çıkış imkânımız olmayacak. Mezhepleri din olarak telakki etmek gibi ölümcül bir hatadan vazgeçilmelidir. Ümmet olma bilinci ulaşılması gereken hedefimiz olmalıdır.
Değerli Dostlar,
Elbette her İslam ülkesi değerlidir, önemlidir. Her birisinin katkısı sorunların çözümünde hayati önemdedir. Ancak özellikle bölgemizde dört ülke var ki bu ülkelerin “asgari müşterek siyaseti” uygulamaları neticesinde bölgemizde akan kan durdurulabilir.
Emperyalizmin tuzakları bozulabilir. Başta Filistin meselesi olmak üzere birçok meselede çözüm yolunda önemli mesafeler kat edilebilir. Bunlar Türkiye, İran, Mısır ve Pakistan’dır.
Bu ülkeler “Karşılıklı Bağımlılık” ilkesi çerçevesinde hareket ettikleri takdirde küresel güçlerin müdahalelerinin önüne geçebilir, aynı zamanda kendi ulusal çıkarlarını koruyabilirler.
İslam dünyasının hem ekonomik hem de siyasi olarak büyük bir dağınıklık ve zayıflık gösterdiği son dönemlerde Müslüman kardeşlerimize aslında hepimizin tek bir ümmetin unsurları olduğumuz bilincini vermemiz gerekiyor. Böylesine şuurlu bir bilinç hem bu dünyamız hem de ahiretimiz için elzemdir. Bu dünyada emperyalizmin, modernizmin her türlü tecavüzüne karşı birlikte saf tutmak siyasi ve ekonomik birlik sağlamak hepimizin lehine olacaktır. Öbür dünyada ise “Müslümanlar kardeştir” düsturuna bu dünyada iken uymanın rahatlığına erilecektir.
Genç nesillere küçük yaşlardan itibaren üstünlüğün ancak takva ile olduğu öğretisine uygun bir terbiye metodu öğretilmelidir. Eğer imanın ana esaslarına yeni ilaveler yapılmıyorsa, Şia ile Sünni İslam arasındaki küçük ihtilaflara çok fazla takılmadan mevcut dünya şartlarının bize dayattığı normlara karşı ortak bir tavır belirlememizle mümkün olacaktır.
Aramızda yaklaşım farklılıkları olabilir. Bunları konuşacağımız zamanlar da tabi ki olacaktır ancak bunu birbirimize cevap vermek üzere değil anlamak için iletişim kurduğumuzda daha iyi sonuçlar elde edeceğimiz açıktır. Bugün maalesef Müslümanların birlik olamadıkları için siyasi ve ekonomik zayıflığa maruz kalmaları onların en haklı oldukları Filistin konusunda bile ortak hareket edebilmeleri giderek imkânsız hale gelmektedir.
Değerli Katılımcılar,
Bu önemli toplantıda bir araya gelişimizin söylediklerimizi eyleme geçirmemize katkı sağlamasını diliyorum. Müslümanlar teoride çok iyi şeyler söylerler ama eylemde sınıfta kalırlar algısını artık değiştirmemiz gerektiğine inanıyorum.
Bu dünyanın barış ve huzura kavuşması, dünya barışının kilit taşı olan Kudüs’ün özgür olması, Mescid-i Aksa’nın tehditlerden kurtulması ve sadece 2 milyar Müslümanın değil, 8 Milyar insanlığının adil ve yeni bir dünya özleminin gerçeğe dönüşmesinin ancak bizlerin maddi-manevi değerleri ile mümkün olabileceğini unutmamalıyız.
Tekrar toplantı davetiniz için teşekkür ediyor, Genel Başkanımız Sayın Temel Karamollaoğlu Bey’in selam ve başarı dileklerini sizlerle paylaşmak istiyorum. Beni dinleme nezaketinde bulunduğunuz için hürmetlerimi sunuyor, heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Mustafa Kaya