İstanbul Teknik Üniversitesi Meteoroloji Mühendisliği Öğretim Üyesi Prof.Dr.Mikdat Kadıoğlu kıyılarda oluşan baskınların sebebini anlattı, uyarı ve tedbir önerilerinde bulundu. Kadıoğlu, "Deniz kıyıları, dere yatakları, göl kıyılarında; Kıyı Kanunu'na göre en az 100 metre içeride olması gerekir binaların, bu da yetmeyebilir, arazi düz olduğu zaman su gelip yine bu binalara zarar verebilir. Bunlara dikkat etmediğimiz zaman aynı dere yataklarındaki gibi kıyılarda da binaları su basar. Öncelikle, meteoroloji tahminlerine ve özellikle dalga yüksekliği ve rüzgar yönüne bakarak sürekli su basan yerlerin mutlaka fırtına öncesi kapı ve pencere önlerine naylon ile müdahale edip, kum torbalarıyla önlem sağlanması gerekiyor" dedi. 

İstanbul ve bir çok ilde etkili olan fırtınanın ardından, deniz seviyesinin yükselmesi kıyılarda su baskınlarına yol açmış, bazı noktalarda oluşan dev dalgalar ve kıyı seli, sahil şeridinde yer alan işletme ve yapılarda tahribata sebep olmuştu. İstanbul'da haftasonu yaşanan fırtınada, Silivri'de oluşan dev dalgalar sonrası sahil şeridindeki bazı iş yerlerini su basmış, Sarıyer'de ise dalgakıranları aşan dalgalar balıkçı barınağına zarar vermişti.  Prof. Dr. Mikdat Kadıoğlu, kıyılarda yer alan ilçelerde baskınlara karşı alınabilecek önlemlere dikkat çekti. Kadıoğlu, su baskınlarının nedenlerine dikkat çekerek alınması gereken önlemleri de anlattı. 

"DENİZ KABARMASI VE DALGA BÜYÜKLÜĞÜ KIYI SELLERİNE SEBEP OLUYOR"
Fırtınanın etkilerini anlatan Kadıoğlu, "Özellikle deniz kıyılarındakilerin etkilenmesi daha farklı olabiliyor. Rüzgar belli bir yönde estikçe suyu o yönde biriktiriyor ve kabartıyor, dalgalarla beraber. Bununla beraber alçak basınç merkezi 960-980 gibi değerlere düştüğü zaman onlar da vakum gibi deniz suyunu emerek kabartıyorlar. Deniz kabarması ve dalga büyüklüğü kıyı sellerine sebep oluyor. Türkiye meltem ve gelgitlerden etkilenmiyor ama bu fırtınaların rüzgar yönüyle ve özellikle rüzgar uzun mesafeden geliyorsa dalga büyüklüğü çok yüksek oluyor kıyılarda. Alçak basınçla birleştiği zaman kıyılarda kıyı selleri oluyor. Biz kıyılardaki deniz su seviyesi yükselmesini yıl içinde 50 santimetre kabul ediyoruz. 50 santimetrelik yükseklik var kıyılarda, bu dalga ve deniz kabarması 1 metreye, 2 metreye yaklaştığı zaman arazi de düzse, su oldukça içeri girebiliyor. Bu şekilde de kara ve deniz birleşti gibi sözler duyuyoruz" dedi.

"BİNALARIN KIYI ÇİZGİSİNDEN EN AZ 100 METRE İÇERİDE OLMASI GEREKİR"
Kadıoğlu, " Deniz kıyıları, dere yatakları, göl kıyıları Kıyı Kanunu'na göre düzenlenmiştir. Binaların deniz kıyılarında kıyı çizgisinden en az 100 metre içeride olması gerekir. Bu da yetmeyebilir, arazi düz olduğu zaman su gelip bu binalara zarar verebilir, o yüzden kıyılardaki binaların da su basma seviyelerinin yüksek olması gerekiyor. Bunlara dikkat etmediğimiz zaman aynı dere yatağındaki gibi kıyılarda da binaları su basar. Meteoroloji tahminlerine, özellikle dalga yüksekliği ve rüzgar yönüne bakarak deniz kıyısındaki bu sürekli su basan yerlerin mutlaka fırtına öncesi kapı pencere önlerine naylon serip, üstüne de kum torbaları koyarak suyun içeri girmesinin önlenmesi gerekiyor. Su içeri girdikten sonra tahliye pek bir anlam ifade etmiyor, çünkü su içeride bir tahribat yapıyor. Beton ve ahşap yüzeyler suyu yuttukça kusmaya başlıyor. Bu da sağlık problemlerine neden oluyor." ifadelerini kullandı.

"METEOROLOJİK TAHMİNLERE DİKKAT ETMEMİZ GEREKİYOR"
Alınabilecek tedbirleri aktaran Kadıoğlu, "Meteorolojik tahminlere dikkat etmemiz gerekiyor, sonrasında Kıyı Kanunu'na göre kıyılardan en az 100 metre uzak olmak gerekiyor. Sonra arazinin düzlüğüne göre su basma seviyesini yüksek tutmamız lazım. Meteorolojik tahminler verildiği zaman, sürekli su basan yerlerde ki; İzmir'de deki problemler, 1998'de olmuş, 2009'da da olmuş bunlar. Bunlar biliyor kendilerini ve bu problemi yaşadığını. Bu yerlerde naylon örtü alınması, naylon örtü üzerine koyacakları kum torbalarını şimdiden hazır tutmaları gerekiyor" şeklinde konuştu.

"İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİ GÜNAH KEÇİSİ OLARAK KULLANIYORUZ"
Kadıoğlu, "Herşeyi yanlış yapıp bütün suçu iklim değişikliğine atmanın bir anlamı yok. İklim değişikliğini günah keçisi olarak kullanıyoruz. Hiçbirşeyi normalde yapmayarak iklim değişikliğine suçu atıp bu problemden uzak durmak, masum olduğumuzu söylemek doğru bir yaklaşım değil. Diyelim ki iklim değişikliği yöneticiler tarafından gerçekten ciddiye alınıyorsa, iklim değişikliği ile beraber geçmişten gelen bu problemin daha çok artacağını, daha sık ve şiddetli yaşanacağını düşünürsek, bir an evvel tedbir alınması; yapılması gereken kentsel dönüşüm müdür, kıyılardaki tsunamide alınan önlemler gibi betonla yükseltmek midir, gerekli yapısal önlemlerin alınması gerekiyor. İklim değişti böyle oldu demek, işin içinden çıkmak doğru bir yaklaşım değil" dedi