Prof. Dr. Mert, TDK'nin 12 Temmuz'daki 92. kuruluş yıl dönümü dolayısıyla kurumun çalışmalarını anlattı.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasının ardından Ulu Önder Atatürk'ün, önce 15 Nisan 1931'de Türk Tarih Kurumunu ardından da 12 Temmuz 1932'de Türk Dil Kurumunu kurduğunu söyleyen Prof. Dr. Osman Mert, "Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, milletin hayatında dilin ne kadar önemli olduğunu bilen bir liderdi. Türk Dil Kurumu, kurulduğu günden bugüne kadar da ilke ve amaçlarından sapmadan günümüze kadar Türkçenin zenginliklerini ortaya çıkarmak, Türkçeyi dünyada kendine yaraşır bir düzeye yükseltmek ve bugün de Türk dünyasının ortak iletişim dili olması konusunda var gücüyle çalışmaktadır." ifadesini kullandı.
"Medyada Türkçenin kullanımıyla ilgili bir strateji belirlemek amacındayız"
Prof. Dr. Mert, kurumun bu zamana kadar büyük oranda yazılı eserler ve yazı dili üzerinde yoğunlaştığını fakat doğal dilin de konuşma dili olduğunun unutulmaması gerektiğini söyledi.
Günlük hayatta ve medyada kullanılan Türkçeye yönelik çalışma yapmak için TRT'de çalışan ve emekli olan 21 spiker, editör, yönetmen, yazar, tiyatro sanatçıları ve akademisyenlerle yakın zamanda "Konuşma Dili Olarak Türkçe Çalıştayı" yaptıklarını belirten Mert, şunları kaydetti:
"Çalıştayda, çeşitli medya organlarında Türkçenin kullanımına ilişkin problemleri tespit etmeye çalıştık. Bunları sınıflandırdık ve sorunların çözümüne yönelik neler yapabileceğimiz üzerinde istişarede bulunduk. Bu konuyla ilgili yaptığımız birinci toplantıydı. Önümüzdeki günlerde konunun taraflarını bir araya getirerek, ekibimizi biraz daha genişleterek çalışmalarımızı devam ettireceğiz. Çalıştayımızda Türkçenin medyada kullanımı üzerine bir sonuç bildirgesi hazırlandı ve çalışmalar devam ediyor. Medyada Türkçenin kullanımıyla ilgili bir strateji belirlemek amacındayız. Bunun için de somut sonuçlar elde ettiğimizi düşünüyorum."
Osman Mert, Türkçe'nin Türk milletinin yani herkesin dili olduğunu belirterek, başta çocuklar ve gençler olmak üzere dil konusunda toplumda farkındalık düzeyinin artırılması gerektiğini vurguladı.
Prof. Dr. Mert, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Özellikle sokaklarımıza, tabelalara bakarsanız toplumumuzda dille ilgili bilinç düzeyinin istenen seviyede olmadığını görürsünüz. Başta çocuklarımız ve gençlerimiz olmak üzere toplumumuzda dil ve kültürle ilgili farkındalık düzeyini artırmamız gerekiyor. Bu noktada bizim en önemli paydaşlarımız Milli Eğitim Bakanlığı ve medya organlarıdır. Milli Eğitim Bakanlığı ile bu konularda yakın çalışıyoruz. Üyelerimiz ve uzmanlarımız başta Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ndeki eğitim kurumlarında dil-birey ve millet, dil-kimlik, dil-kültür ilişkisi konularında sürekli konferanslar veriyorlar."
Türkçenin sahibinin Türk milleti olduğunu, dolayısıyla Türkçeyi koruyacak ve yaşatacak olanın da Türk milleti olduğunu ifade eden Mert, dillerin yasayla korunmayacağını, dilleri sahiplerinin koruyacağını kaydetti.
Yazı dili düzeyinde özellikle tabelalar konusunda devletlerin düzenleme yapabileceğini, yapması gerektiğini vurgulayan Mert, bu konuda ilgili kurum ve kuruluşlarla, sivil toplum örgütleriyle ilgili toplum kesimleriyle geniş bir uzlaşı sağlanarak Türkçenin korunmasına ilişkin düzenlemelerin yapılması gerektiği kanaatinde olduklarını belirtti.
Osman Mert, bu konuda çalışmaları olduğunu, Devlete, Gazi Meclise ellerinden gelen desteği vermeye her zaman hazır olduklarını ifade etti.
"Az kelimeyle yazmak beyni kısırlaştırabilir"
Sosyal medyada dil kullanımına ilişkin de değerlendirmede bulunan Mert, insanlığın tarih boyunca en ekonomik yolla ve mümkün olduğu kadar eksiksiz mesaj iletme çabası içerisinde olduğunu anlattı.
Bazı sosyal medya organlarında sınırlı kelime ve harf kullanma zorunluluğunun da bu eğilimi artırdığını belirten Mert, bireylerin en az kelime, en az harf ile mümkün olduğu kadar fazla ve eksiksiz mesaj iletme alışkanlığı kültürü geliştirdiklerini, bunun neticesinde de dijital ortamlarda "slm, mrb" gibi kullanımların yaygınlaştığını söyledi.
Mert, "Kelimelerdeki kısaltmalar sosyal medya ile sınırlı bir uygulama. Sosyal medya platformlarında bir kelime sınırı var. Kelime sınırı dolayısıyla insanlar daha az kelimeyle, harfle düşüncesini ifade etme yoluna girdi ve böyle bir alışkanlık gelişecek. Bu da uzun vadede insanlarda dil becerilerini sınırlayabilir, beyni kısırlaştırabilir. Bunun sonuçlarını zaman içerisinde yapacağımız saha araştırmalarıyla daha net göreceğiz." dedi.
- "Sözlüğümüzü devamlı güncelliyoruz"
Prof. Dr. Osman Mert, Türkçe Sözlük kolunun kurumun kuruluşundan beri aktif olduğunu, Türkçe Sözlük için 10 akademisyen ve 13 Yüksek Kurum uzmanının haftalık düzenli çalışmalarını sürdürdüğünü aktardı.
Çalışmalarda vatandaşlardan gelen teklifleri de değerlendirdiklerini ifade eden Mert, şunları söyledi:
"İnsanlık gelişme sürecinde olduğu için güncel sözlükler dünyada aktiftir ve kelime konusunda açık bir listeye sahiptirler. Bu manada tamamlanmış bir sözlük yoktur, olmaz. Bizim sözlüğümüz de devamlı güncelleniyor. Güncel Türkçeyle ilgili iki sözlüğümüz var. Birisi basılı olan, biri de genel ağ sayfamızda ve mobil uygulamadaki sözlüğümüz. Genel ağdaki sözlüğümüzü devamlı güncelliyoruz. Sürekli güncellemeler, eklemeler oluyor. Güncel Türkçe Sözlüğe en son 'alan yazını' kelimesi eklendi. Akademide çok sık kullanılan bir kavram işareti. Sözlüğe son 5 yılda 5 binin üzerinde kelime eklendi."
"Kültürel birliğin birinci şartı yazıda birliktir"
Türk Dünyası Ortak Alfabe Komisyonunun çalışmalarına ilişkin de bilgi aktaran Mert, yaklaşık 2 yıl önce kurulan komisyonun düzenli olarak çalışmalarını sürdürdüğünü, akademik zeminde yapılması gereken her şeyin yapıldığını söyledi.
Alfabenin bir siyasi, bir de akademik tarafı olduğunu, alfabe değişikliğinin ise siyasi bir konu olduğunu ve Meclisler tarafından yapılabileceğini söyleyen Başkan Osman Mert, alfabeyle ilgili niteliklerin evrensel olduğu için akademik uzlaşının daha kolay olduğunu belirtti.
TDK Başkanı Prof. Dr. Osman Mert, şunları kaydetti:
"2024 itibarıyla Türk Devletleri Teşkilatı'na üye ülkeler arasında Latin alfabesine geçmeyen iki ülke Kazakistan ve Kırgızistan kaldı. Fakat Kazakistan ve Kırgızistan'da ilgili toplum kesimlerinin tamamı Latin alfabesini bilirler ve kullanırlar. Yine her iki ülkede tabelaların yüzde ellisi Latin alfabesine geçmiş durumda. Halklardan da ciddi bir talep var. Bizi ilgilendiren tarafı, kültürel birliğin birinci şartı yazıda birlik olmasıdır. Yazıda birliği sağladığımızda pek çok adımı ardından atabileceğiz. Alfabe konusunda Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Azerbaycan ile akademik zeminde uzlaşıldığını, Türkmenistan'ın da her ne kadar farklı karakterlere yer verse de Latin alfabesini kullandığını söyleyebilirim. Kısacası iki ülkemizde siyasi liderlerin, Meclislerin bu konuda karar vermesini sabırsızlıkla bekliyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımız bu çalışmalara tam destek verdiler. Türk Devletleri Teşkilatı'na üye ülkeler arasında 34 harf üzerinde uzlaşıldı, bunun 29'u Türkiye Cumhuriyeti'nin kullandığı harfler. Her ülke bu 34 harflik listeden kendi ihtiyacını alacak ve kullanacak. Alfabelerimizdeki harf sayısında 1 ile 5 arasında farklılık olacak. Ama bu anlaşılabilirliği ve okumayı engelleyecek düzeyde olmayacak."