Röportaj: Ali Ekber Mete

İsrail’in, Gazze’ye insani yardım götüren Mavi Marmara gemisine 31 Mayıs 2010’da düzenlediği saldırıda 10 vatandaşın hayatını kaybetmesinin üzerinden 12 yıl geçti. Bu olay tarihe Mavi Marmara Saldırısı olarak geçerken, Türkiye ve İsrail arasındaki diplomatik ilişkiler kopma noktasına geldi. Düzenlenen saldırının ardından mağdurlar, ulusal ve uluslararası mahkemelerde İsrailli yetkililer hakkında davalar açtı. Ancak henüz davalar devam ederken 2016 yılının haziran ayında imzalanan normalleşme anlaşması ile birlikte davalar düştü. İki ülke arasında imzalanan anlaşmaya göre İsrail, Türkiye’den özür dilemiş, hayatını kaybeden aileler için 20 milyon dolarlık tazminat ve Gazze’ye insani yardım malzemeleri taşıyan Türk gemilerinin Aşdod Limanı’na varması kararı verilmişti.

Bu anlaşmaya rağmen Türkiye ve İsrail arasındaki gergin ilişki uzunca bir süre devam etti. Ta ki geçtiğimiz mart ayına kadar. Bu tarihte İsrail Cumhurbaşkanı Herzog, 14 yıl aradan sonra Türkiye’ye geldi. Ziyaret ile birlikte iki ülke arasında diplomatik gelişmeler yaşanırken geçtiğimiz günlerde yapılan karşılıklı açıklamalarla ilişkilerin normale döndüğü açıklandı.

Mavi Marmara şehitlerinin yakınları çok üzgün

Konuyu Mavi Marmara saldırısında şehit düşen Cengiz Songür ‘ün oğlu ve aynı zamanda Mavi Marmara Özgürlük ve Dayanışma Derneği Başkanı İsmail Songür ve şehit Fahri Yaldız’ın oğlu ve Derneğin Yönetim Kurulu Yedek Üyesi Harun Yaldız ve Mavi Marmara Gazisi Yusuf Çoban ile konuştuk. Mavi Marmara şehitleri yakınlarının yaşanan bu süreçlerden ötürü çok üzgün olduklarını ifade ettiler.

Sadece Mavi Marmara değil askerlerimizi de şehit ettiler

Sorduğumuz sorulara ortak cevap veren Mavi Marmara Özgürlük ve Dayanışma Derneği Başkanı İsmail Songür ve Yönetim Kurulu Yedek Üyesi Harun Yaldız sözlerine, Türkiye ve İsrail arasındaki ilişkilerin 1948 yılından beri var olduğunu bu yüzden iki ülke arasında normalleşme kavramının doğru kullanılmadığını belirterek başladı.

Songür ve Yaldız sözlerinin devamında ise İsrail’in tarihine değinerek” İsrail’in kanlı tarihine göz attığımızda neredeyse son 70 yıldır Filistin topraklarında olaysız bir gün geçmemiş ve hak ihlalinin yaşanmadığı bir an bile olmamıştır. Aynı zamanda ilk kıblemiz Mescid-i Aksa’ya gerçekleştirdiği saldırılar, Filistin’in her bir yanında katlettiği insanlar, Mavi Marmara saldırısı ve İskenderun Deniz İkmal Komutanlığına yaptığı saldırı da şehit edilen 7 askerimiz gibi birçok olayın suçlusu olmuştur. Bununla yetinmeyen İsrail işgal güçleri hem Ortadoğu’daki terör örgütlerini fonlamış hem de Türkiye’nin Doğusundaki terörü destekleyen bir siyasette olmuştur. İsrail’in karnesi bir hayli kabarık ve geçmişi fazlaca kanlı iken, Türkiye’nin Mavi Marmara’da katledilen vatandaşlarının hukuk mücadelesini vermeden girişmiş olduğu bu siyasi yakınlaşma, normalleşme değil daha çok zillet olarak adlandırılabilir.” İfadelerini kullandı.

Normalleşme sürecini tanımıyoruz

 Yapılan normalleşme anlaşmasının halk nazarında karşılığının olmadığına inandıklarını belirten Songür ve Yaldız, “Nasıl ki Filistin’deki Siyonist varlığı kabul etmiyorsak, Türkiye’nin giriştiği bu normalleşme sürecini de tanımıyoruz” kaydetti.

Hükümet İsrail’i koruyarak sürece dahil oldu

 “Mavi Marmara Gemisi Gazze’deki ambargoyu dünya kamuoyuna duyurmak ve terör devleti İsrail’in Ortadoğu’da akıttığı kana dur diyebilmek için yola çıkmıştı. Bu süreçte dönemin Başbakanının belirttiği gibi tüm prosedüre uyarak ve Türkiye’deki siyasi iktidardan izin alarak yola çıkmıştı.” diyerek Mavi Marmara gemisinin yola koyuluş serüveninden bahseden Songür ve Yaldız, uluslararası sularda gerçekleştirilen saldırıda hayatını kaybeden vatandaşlara Türkiye’nin sahip çıkması ve Yargıyı bağımsız bırakarak mağdur insanların hak arayışına ulusal ve uluslararası alanda desteklemesi gerektiğinin altını çizdi. Songür ve Yaldız atılan adımların bahsettikleri durumla uyuşmadıklarını belirterek, “Türkiye’nin hukuk tarihinde görülmemiş bir acemilikle ve adaletin temeline dinamit koyarcasına, insanların şahsi davalarını meclis kararıyla düşürdü. Türkiye sınırları dışında hak ihlaline ve cinayete kurban gitmiş insanları, maalesef terörist İsrail’e karşı davacı bile olamadı. Bu durum ülkemizin hukuk sistemi ve tarihi açısından unutulmaz bir kara lekedir. Mavi Marmara’da yaşanan katliamın tüm delilleri ortada iken giriştiğimiz hukuk mücadelesinde, bizler suçlu olan İsrail’in yargılanmasını isterken, hükümetimiz anlamsızca İsrail’i korumaya yönelik bir siyasetle sürece dahil oldu” açıklamasında bulundular.

Kudüs fatihi iken Tel Aviv kuklasına dönüştüler

Mavi Marmara davasının Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) gibi uluslararası yargı mekanizmaları için büyük bir imtihan olduğunu kaydeden Yaldız ve Songür, süreç içerisinde hukukun üstünlüğüne inanan bir grup UCM savcısı ve hakiminin İsrail’in yargılanması gerektiğini savunurken, geride kalanların ise yargılamanın mümkün olmadığını dile getirdiklerini ifade etti. Buna yol açan nedenin ise Siyonist sermayenin dünyadaki yargı sistemini fonlaması ve Türkiye’deki siyasi gelişmelerin olduğunu ekledi.

2016 yılının haziran ayında Türkiye ve İsrail arasında yapılan anlaşmanın Anayasa’ya aykırı olarak imzalandığı söyleyen Songür ve Yaldız sözlerini şöyle sürdürdü, “Bu anlaşmanın anayasada hiçbir karşılığı olmamasına rağmen, Meclisten göstermelik geçirdiği bir kararla bu anlaşmayı yürürlüğe koydu. Hem de anlaşma metninde ‘İsrail’in başkenti Kudüs’ olarak gösteren bir ifade varken yapıldı. Türkiye bu adımıyla hem kendi vatandaşını mağdur etti hem de dünya barışı için en büyük tehdit olan apartheid rejimi İsrail’e daha fazla alan açmış oldu. İktidar partisi geçtiğimiz haftalarda ise İsrail’e hava sahasını açarak ve birkaç gün önce büyükelçi ataması yaparak yanlışın üstüne yanlış ekledi. İktidarın attığı bu adımların tarihin akışı içerisinde zerre kadar önemi yoktur. Asıl önemli olan kendilerine yakıştırılan ‘Kudüs Fatihi’ unvanını ellerinin tersi ile iterek Tel Aviv’in kuklasına dönüşmeleridir.”

İşgale ses çıkarmayan hiçbir siyasi söylem bu topraklarda köklenmez

Türk halkının Filistin ve mazlum coğrafyalara karşı hassasiyet duyduğunu ve uzun yıllardır İsrail’e karşı dik duruşuyla dünyada parmakla gösterilen ülke haline geldiğinin altını çizen Songür ve Yaldız, son atılan adımlarla bu durumun değiştiğini ifade etti. Songür ve Yaldız sözlerinin devamında şunları kaydetti: “Unutulmaması gereken bir hakikat vardır. Siyaset nereye evrilirse evrilsin, bu halkın görüşü değildir. Halkımızın gözünde Siyonistler eli kanlı çocuk katilidir. Kudüs’ü Siyonizm’in kanlı ellerine bırakan, Gazze’deki ambargoyu görmezden gelen ve Filistin’i parça parça işgaline ses çıkarmayan hiçbir siyasi söylem bu topraklarda köklenmez. Hele ki ilk kıblemiz Mescid-i Aksa yasak kazılar yüzünden yıkılma tehlikesi ile karşı karşıya gelmişken, Türkiye bu konuda normalleşme adımlarına devam eder ve tepkisiz kalmaya devam ederse ileride statüsünü konuşacağımız bir Mescid-i Aksa ve Kudüs kalmayabilir. Unutulmaması gereken bir diğer noktada Kudüs ve İstanbul’un görünmez bağlarla bağlı olduğudur. Kudüs yıkılırsa, İstanbul düşer.”

Bu adımlar Türkiye için kara bir lekedir

Mavi Marmara saldırısında yaralanarak gazi olan Yusuf Çoban, 2016 yılında yapılan Mavi Marmara anlaşmasından sonra Türkiye ve İsrail arasındaki normalleşme adımının süreçte atılan son adımlardan biri olduğunu ifade etti. Bu adımı esefle kınadığını söyleyen Çoban, sözlerinin devamında şunları kaydetti: “Mavi Marmara’da millet bir araya gelip, dünyanın en büyük terör örgütü İsrail’e kafa tutarak bu zulmü yapamazsın dedi. Ambargoyu kırmak için mücadeleye girdi ve kazandı. Ancak devleti yönetenler maalesef halkın bu hareketine ihanet etti. Acaba Hazreti Ömer olsa bu anlaşmaya ne derdi? İsrail ile yapılan bu normalleşme anlaşması Selahattin Eyyubi’nin kemiklerini sızlatmadı mı? Bu adım hem Türkiye için hem de İslam alemi için kara bir lekedir, tıpkı Arap Dünyasının da İsrail ile yaptığı normalleşme adımları gibi.”

Yardım için anlaşma yaptılar ama hiç gemi gitmiyor

“Türkiye ve İsrail’in imzaladığı anlaşma sözde bir anlaşma. Özellikle anlaşma içerisinde boykot kaldırılacaktı maddesi vardı, ancak boykot kaldırılmadı. Ayda bir gemi yardım gönderilmesi gerekirken, biz bunu haberlerde göremiyoruz. Ayrıca bir gemi yardım götürülse dahi Filistin veya Gazze bu boykotu nasıl delebilir.” diyen Yusuf Çoban sözlerini şöyle noktaladı, “Tüm Müslüman ülkeler bir araya gelerek, İsrail’e karşı ortak hareket etmek zorundadır.”