GÜNDEM

Mahmut Arıkan'dan Suriye açıklaması: Aynı hataları tekrarlarsak kılınacak namaz bizim cenaze namazımız olur

Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Karar TV'de yayınlanan 'Gündem Özel' programına konuk olarak Gazeteciler Taha Akyol ve Elif Çakır'ın gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.

Abone Ol

Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Gazeteciler Taha Akyol ve Elif Çakır'ın sunduğu Karar TV'de yayınlanan 'Gündem Özel' programına konuk oldu.

Kaynak: Karar Gazetesi

Arıkan'ın konuşmasında öne çıkan başlıklar şu şekildeydi:

"İSRAFI VE YOLSUZLUĞU ÖNLESELER, O KAYNAKLARI İŞÇİLERE, MEMURLARA VE KÖYLÜLERE AKTARABİLİRLERDİ"

2023'ün vergi rekortmenleri açıklandı ve ilk 10 sıranın tamamını bankalar aldı. Dolar milyoneri ve milyarderi sayısının her geçen gün arttığını görüyoruz. Bu da gösteriyor ki ülkede kaynak var. Ancak bu kaynağın paylaşımı ve adil bölüşümü konusunda ciddi sıkıntılar yaşanıyor.

Eğer iktidar, tercihini 8,5 milyon asgari ücretlinin lehine yapmış olsaydı ve işverenleri rahatlatmak için vergi dilimlerini düşürseydi, bu sorunlar yaşanmazdı. Saadet Partisi olarak asgari ücret artış teklifimizi %61 olarak açıklamıştık. Peki, neden %61? Çünkü yoksul kesimi etkileyen enflasyon oranı %61. Bugün konuşulan %47’lik enflasyon oranı ise geçimini idame ettirmede zorluk yaşamayan kesimler için geçerli. Ancak daha alt gelir gruplarına baktığımızda, onların karşı karşıya kaldığı enflasyon oranının %61 olduğunu görüyoruz.

Asgari ücrette zam teklifinde bulunurken, bir tarafı onarırken diğer tarafı yıkmamak gerekir. İşverenler açısından yapılması gereken, üzerlerindeki vergi yüklerini hafifletmekti. Bugün, işverenin cebinden çıplak bir zam için sadece %11 çıkıyor. Bankalar vergi rekortmeni olurken, bu kaynakları asgari ücretliye aktarmak daha adil olurdu. Eğer 1,9 trilyon liralık faiz ödemesini asgari ücretliye yönlendirebilseydik, tasarruf sağlayarak israfı ve yolsuzluğu önleseydik, o kaynakları işçilere, memurlara ve köylülere aktarabilirdik. Bu şekilde hem denk bütçe yapar hem de KOBİ’lerin üzerindeki vergi yükünü hafifletirdik.

"İSTERLERSE KURMAYLARIMIZ İKTİDARA EKONOMİ KONUSUNDA DESTEK VEREBİLİR"

Geçmişte biz bunu başardık. Faize, israfa ve yolsuzluğa giden muslukları kapatıp, kaynakları ülkenin gerçek sahiplerine, yani çalışanlara aktardık. Ancak bugün bu konuları konuşamıyoruz.

Daha ilginç bir gerçeği paylaşayım: Bizim iktidar olduğumuz dönemde, bugünkü ekonomi kurmaylarının çoğu da o yönetim kadrolarında vardı. Havuz sistemini kurarken işçiye %130, BAĞ-KUR emeklisine %1000 zam verirken, onlar da bu kararlara ortak oldular. Bunu çok iyi biliyorlar; anlatmadığım bir şey yok. Ancak bugünkü Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ile o dönemki sistemi birebir uygulamak mümkün değil. Yine de, 1996-1997’deki sistemin, mevcut sisteme uyarlanabilecek yolları var. Eğer isterlerse, Saadet Partisi olarak ekonomi kurmaylarımızla onlara destek verebiliriz.

Fakat bunu yapacaklarını sanmıyorum. Çünkü mutlu etmeyi tercih ettikleri azınlıklardan vazgeçmiyorlar. 23 bütçedir bu azınlıkları memnun etmeyi sürdürüyorlar. Ne yazık ki böyle bir gerçekle karşı karşıyayız.

"2026'DA ERKEN SEÇİM KAÇINILMAZ"

Geçtiğimiz yıl 1,95 trilyon lira faiz ödemesi yaptık. Bunun hesabını hükümet vermek zorundadır. 

2025 yılı finans programına göre, Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak 3 trilyon 242 milyar lira ödeme yapacağız. Bu bizim borcumuz. Borcu almışız, yemişiz. Ödememiz gereken toplam borç içinde ana para 1 trilyon 373 milyar lira, faiz ise 1 trilyon 869 milyar lira. Dikkat edin, ödeyeceğimiz faiz, ana paradan daha fazla.

Daha da ilginç bir şey söyleyeyim: 2025'teki bu borcu kapatabilmek için 3 trilyon 305 milyar lira daha borçlanacağız. Yani 3 trilyon 242 milyar borcumuzu ödemek için, daha fazla borç alacağız. Böylece hem mevcut borcumuzu ödüyoruz hem de yeni bir 3 trilyonluk borç yükü altına giriyoruz. Bu kısır döngü, faizle daha fazla borçlanmaya devam ettiğimiz bir sistemle sürüp gidiyor.

Bu tablo, iktidarı erken seçime zorlayacak. Geçtiğimiz hafta bütçe görüşmeleri tamamlandı ve 2026 yılı bütçesine baktığımızda, mevcut yönetimin o yılı çevirebilme şansı olmadığını görüyoruz. Bu siyasi bir öngörü değil, tamamen matematiğe ve verilere dayalı bir değerlendirme. Siyasetçiyseniz, veriler üzerinden konuşmak zorundasınız.

2002’de, Kemal Derviş’in olağanüstü kriz sonrası geldiği dönemdeki ekonomik göstergeleri bugün yeniden görüyoruz. 23 yıl sonra, Ecevit dönemindeki erken seçimi zorunlu kılan göstergelerle aynı tablo karşımızda. 2024’te bu şartlar mevcut ve 2025 bir şekilde idare edilebilir. Ancak mevcut verilere göre, 2026’da erken seçim kaçınılmaz görünüyor.

"FAİZSİZ EKONOMİYİ HAYATA GEÇİRECEĞİZ"

Biz Saadet Partisi olarak, faizsiz bir ekonomik modeli önceleyerek bir yol haritası düzenleyeceğiz. Uzun vadeli planlarla, kademeli bir şekilde, ihtiyaç oldukça ve dayatma olmaksızın faizsiz ekonomik modele geçmek zorundayız. Avrupa ve Amerika bunu başarmış; yüzde birler, hatta yüzde yarımlarla çalışıyorlar. Aynı modeli Türkiye’ye getirmek bizim hedefimiz.

Eğer 23 yıl boyunca iktidar bunu başaramadıysa, konuşmamız gereken şey şu: Demek ki böyle bir niyetleri yok. Faizsiz bir ekonomi modeline yönelik gerçek bir iddiaları olsaydı, bu süreçte bir nebze olsun başarı sağlanırdı. Ancak bugün baktığınızda, sürekli inişli çıkışlı bir tablo var; borsa gibi dengesiz bir ekonomi. Biz bu döngüyü kırmak ve faizsiz bir ekonomik modeli hayata geçirmek için kararlıyız.

"ESAD'IN GİTMESİNİ İSABETLİ BULUYORUM"

Esad'ın gitmesini çok isabetli buluyorum. Esad’ın yaptığı zulümleri, baba Esad’dan bu yana takip eden bir siyasi hareket olarak tasvip etmemiz mümkün değil. Görev başındayken de bu cümleleri kullanıyorduk. Ancak bu konuda bazı haksız eleştirilere maalesef maruz kalıyoruz. Doğruları söylediğimizde, “şu cu, bu cu” söylemlerine muhatap oluyoruz. Bu durum beni üzüyor, ama kucaklayıcı dilimizle bu sorunları aşmanın yollarını arayacağız.

Suriye, önemli bir dönemden geçiyor. Bu dönemde Türkiye’nin hamlelerinin başarılı olması çok kıymetli. Biz de Saadet Partisi olarak, takip edilen yolun ve metodun başarılı olmasını yürekten temenni ediyoruz. Ancak Suriye’de toprak bütünlüğü korunmadığı, tüm grupların hakları verilmediği, tek bir ordu ve tek bir polis teşkilatı oluşturulmadığı müddetçe barışın sağlanması kolay olmayacaktır. İnşallah bugün yapılan görüşmelerde bu konular gündeme geliyor ve masaya yatırılıyordur.

Maalesef alttan gelen bir tehlike de var: İsrail tehlikesi. Bunu göz ardı etmememiz gerekiyor. Geçmişte yapılan hatalar nedeniyle birçok insan hayatını kaybetti, birçok insan ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Bugün Suriye’de, takip ettiğimiz kadarıyla kansız bir ortam, savaşsız bir süreç var. İnşallah bu uzun süreli olur ve kurulacak yapı sağlam temellere oturur. Çünkü Suriye’nin sıkıntıya girmesi demek, Türkiye’nin de sıkıntıya girmesi demektir. Bu açıdan bakmak gerekiyor.

İnşallah oradaki yönetimde bugün söz sahibi olan insanlar ve Türkiye, yol gösterici bir rol üstlenir. Geçmişteki hatalar tekrar edilmez ve sağlıklı bir yapı oluşur. Suriye’de sağlıklı bir yapı oluşursa herkes kazanır; bölgenin kaybedeni olmaz. Ancak sağlıksız bir yapı oluşursa, en çok İsrail kazanır ve en fazla da Türkiye kaybeder."

"SURİYE KONUSUNDA DEREYİ GÖRMEDEN PAÇAYI SIYIRMAMAK LAZIM"

Colani’nin bir buçuk ay önce dünyada nasıl anıldığı, kendisiyle ilgili konulan ödüller ortada. Bu nedenle temkinli durmak gerektiğini düşünüyorum. Dereyi görmeden paçaları sıvamak mantıklı değil. Biraz daha temkinli ve soğukkanlı davranmalıyız.

Emevi Camisi’nde cuma namazı kılmak elbette kıymetlidir, Allah kabul etsin. Ancak geçmişteki hataları tekrar edersek, Allah korusun, bundan sonra kılınacak namaz, bizim cenaze namazımız olur. Bu tehlikeyi de gözden kaçırmamak gerekiyor.