Gündeme ilişkin dikkat çeken açıklamalarda bulunan Saadet Partisi Genel Başkan Vekili ve Kayseri Milletvekili Mahmut Arıkan, konuşmasına Ağustos ayının tarihteki önemime dikkat çekerek başladı.
Ağustos ayının tarihimiz açısında çok büyük öneme sahip olduğunu belirten Arıkan, şunları söyledi:
“Şöyle bir geriye dönüp baktığımızda Ağustos ayı, bizler için yalnızca bir takvim yaprağı değil, aynı zamanda milletimizin yeniden doğuşunun, bağımsızlık meşalesinin yeniden alev aldığı mübarek bir zamandır.
26 Ağustos, Malazgirt’in kudretiyle Anadolu’nun kapılarının açıldığı tarih;
23 Ağustos, Sakarya'nın destanlaştığı tarih
30 Ağustos, Milli Mücadelemizin kazanıldığının mührü olan tarih.
BEDEL ÖDEMEYE HAZIRIZ
Bu zaferlerin her biri milletimizin ferasetinin ve dirayetinin en yüce nişanesi. Anadolu’muz, Aksaray’ımız, bizim için yalnızca bir toprak parçası değil bizim tarihimizin ve medeniyetimizin kalbi olan yerler. Bugün bir kez daha anlıyoruz ki, bu topraklar üzerinde var olmanın bedeli ağırdır. Bizler, tarihimiz boyunca bu bedeli ödemekten asla çekinmedik; bugün de ırkçı emperyalizme karşı, büyük orta doğu projesine karşı, Siyonizm’e karşı ne bedel ödemek gerekiyorsa Milli Görüşçüler, Saadet Partililer olarak hazırız. Bu vesile ile, Malazgirt’ten, Niğbolu’ya; Kosova’dan, Sakarya’ya bu topraklar için canını veren, tüm şehitlerimize Allah’tan rahmet diliyor, şükran ve minnetle anıyorum.
TARİHİMİZİN EN BÜYÜK KRİZİ İLE BAŞ ETMEYE ÇALIŞIYORUZ
Çok önemli olayların yıldönümlerindeyiz, ama aynı zamanda çok önemli günlerde yaşıyoruz. Bugün tarihimizin en büyük ekonomik krizi ile baş etmeye çalışıyoruz. Ekonomik krizin ne olduğunu burada uzun uzun anlatabiliriz. Ama ben biliyorum ki, bu krizi en iyi yaşayanlar anlar, Aksaraylılar anlar. TÜİK birçok rakam açıklıyor. Enflasyon rakamlarının ümit verici olduğunu söylüyor. Ama çarşıdaki, pazardaki, kasaptaki enflasyonu en iyi siz biliyorsunuz.
ÖĞRENCİLER İÇİN YAŞAMA SORUNU VAR!
2 hafta sonra okullar açılıyor. Şimdi hepimiz kara kara düşünüyoruz. Kırtasiye masrafları, okul masrafları, kantin vs. Bunların hepsini en iyi siz biliyorsunuz. Hele bir de üiversiteye giden öğrenciniz varsa yandınız. Hem barınma sorunu hem ulaşım sorunu hasılı artık Türkiye’deki öğrenciler için bir yaşama sorunu var. Yine bunu en iyi siz biliyorsunuz.
Konut kiraları, gıda enflasyonu, faturalar, öğrenim masrafları; artan şiddet olayları ve tekinsiz sokakların tek bir açıklaması var: Kötü Ekonomi Yönetimi. Bunları yaşamamızın sebebi rant ekonomisidir. Bunların sebebi yolsuzluk, lüks ve şatafattır, yandaş memurlara birden fazla verilen maaşlardır. En acısı da ne biliyor musunuz bu yaşadıklarımızın sebebi vahşi kapitalizmin çarklarını yürütmek için uygulanan faizdir.
BU KARANLIK TABLO DEVAM EDECEK
İktidarın faiz konusunda da kafası çok karışık. Yıllarca ‘faiz sebep, enflasyon sonuç’ dedi Sn. Erdoğan. Şimdi geldiğimiz noktada 3 gün önce Merkez Bankası faizi %50’de sabitledi. Miting meydanlarında ‘nas var nas’ diyerek zamanında faize karşı olduğunu söyleyenlere sormak istiyorum; bugün nas yok mu? Uygulanan faiz ve rant odaklı ekonomi sayesinde derin yoksulluk var, açlık var, enflasyon var, konkordato var, iflas var. Merkez Bankası’nın faizi %50’de sabit tutmaya devam etmesi demek yaşanan bu karanlık tablo devam edecek demektir. Bu tabloda vatandaş yok. Peki ne var zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yapan anlayış var. Bu tabloda paradan para kazanan faiz lobileri var.
TÜRKİYE’DE ADİL DÜZENİ ANCAK SAADET PARTİSİ YAPABİLİR
Biz bu anlayışın değişmeyeceğini de gayet iyi biliyoruz. Çünkü 22 yıl önce bu anlayışla yola çıkmışlardı. 22 yıldır da aynı anlayışla ülkeyi yönetmeye çalışanların ülkemizi müreffeh günlere çıkarma ihtimali yoktur. Rahmetli Erbakan hocamızı hatırlayalım. Tüm hayatı boyunca en fazla uğraştığı hususlardan biri neydi? Faizdi. ‘Yahudi’yi zengin etmeyelim; kendi kaynaklarımız ile insanımızı müreffeh kılabiliriz’ diye diye tüm Türkiye’yi gezdi. Bedelini de ödedi. Rahmetli Erbakan hocamız bunun için faiz düzeninin karşısına ne koymuştu? Adil düzeni koymuştu. Şimdi bedel ödeme sırası bizde arkadaşlar. Saadet Partisi olarak Türkiye’yi içinde bulunduğu bu cendereden kurtarmak bizim vazifemiz. Çünkü Türkiye’de adil bir düzeni ancak Saadet Partisi ve kadroları yapabilir.
EKONOMİYİ TOPARLAMAK İÇİN ATILAN ADIMLAR VATANDAŞIN CANINI YAKIYOR
Hani bir söz vardır ya: ‘Gölge etme başka ihsan istemem’ denir. Biz şu an ekonomiyi yönetenler konusunda bu noktadayız. Ekonomiyi toparlamak adına atılan bütün adımlar vatandaşın canını yakıyor. Büyük şirketlerin vergi borçları siliniyor, yoksulun sırtındaki yük her geçen gün daha da ağır bir hâle getiriliyor. Son günlerde köprü geçiş ücretleri gündemde. Tarım ürünlerinin alım fiyatlarına komik zamlar yapan iktidar, kendi yandaşlarının işlettiği köprü ve yollara yılda dört defa zam yapıyor. Daha geçen hafta araçlara getirilen yeni vergiler yüzünden uluslararası birçok araba markası, bazı modellerini ülkemizde satmama kararı aldı. Çünkü vatandaş kendisine bir araba alırken; üç araba parasını da devlete vermek zorunda. Biz böylemi lider ülke olacağız Allah aşkına? Bu yaşananların hiçbir şekilde izahı yok. Bu anlayışın sürekliliği de yok. Ama az önce dediğim gibi, bu iktidarın niyeti ülkemizi refaha çıkarmak falan değil, günü kurtarmak!
ÇİFTÇİLERİMİZİN YAŞADIĞI SORUNLARI YAKINDAN TAKİP EDİYORUZ
Türkiye de bu hayat pahalılığı ile, en temel ihtiyaçları bile tüketmek lüks oldu. Tüketim bu halde iken, üretim ise çok daha can yakar bir hale geldi. Biliyorsunuz bizim hepimizi yakından ilgilendiren bir bakanlığımız var. 'Tarım ve Orman Bakanlığı.' Bu bakanlığımızı ilgilendiren üç ana başlık var. Tarım, Hayvancılık ve Ormanlar. Ben şimdi bu üçünü ele alarak ve size bir AK Parti iktidarı çizeceğim. Malumunuz yaz aylarındayız. Ülkemizin dört bir yanında hasat var. Çiftçi bugün ülkemizin dört bir yanında yollara dökülüyor. Çünkü gözü gibi baktığı, aylarca üstünde titrediği ürünü girdi maliyetlerini karşılamıyor. Biz Saadet Partisi olarak, çiftçimizle sürekli irtibat halindeyiz. Dün, TBMM Tarım Komisyonu üyemiz Şerafettin Kılıç Polatlı’da çiftimizle beraberdi. Yarın Antalya’ya gidiyoruz. Pazartesi mevsimlik işçilerle görüşeceğiz. Bu konuyu çok yakından takip ediyoruz. Genel Merkez Politikalar kurulumuzda tarım ve hayvancılık konusunda uzmanlarımız çalışıyor, düzenli olarak brif alıyoruz.
KORKUN, TEDİRGİN OLUN, DURUM ÇOK VAHİM!
Bana, bu çalışmalarınızdan ne sonuç çıkardınız derseniz, ben size şunu derim: 'Korkun, tedirgin olun, durum çok vahim!' Bu liyakatsiz idarecilerin feraset dışı uygulamaları ile Türk çiftçisinin bilinçli bir şekilde üretimden vazgeçirilmekte olduğunu düşünüyoruz. Çiftçimiz bu akıl dışı uygulamalar ile çok yoruldu. Medyayı takip ediyorsunuzdur, çiftçimiz sokaklara döküldü. Her yerden feryat figan yükseliyor. Nasıl olmasın ki? Kiraz üretimi yapan bir çifçimiz, ürünlerini toplayan işçinin yevmiyesini dahi karşılayamadığı için 30 yıllık kiraz ağaçlarını kesiyor; bir başka çiftçimiz, bin bir emek ve masraf yaparak topladığı sebzelerini, maliyetlerden dolayı mersine nakledemiyor, kredi ile faiz batağına batan çiftçimizin kapısındaki traktörü hacizediliyor. Bu şartlar altında hangi üreticimiz, ne kadar devam edebilir? Bugün mevsimlik işçilerimiz de perişan. Çünkü çiftçimiz zarar edince onlar da ücretlerini almakta zorlanıyor. Çadırlarda, elektrik ve suyun olmadığı yerlerde yaşayan bu kardeşlerimizin emeği de yok sayılmış oluyor. Geçen sene TMO Arpa Alım fiyatını 7,00 TL ekmeklik buğday alım fiyatını 8,25 TL olarak açıklamıştı. 0,75 TL de üretim desteği taahhüdünde bulunmuştur. Bu sene ise arpa alım fiyatını 7,25 TL ekmeklik buğday alım fiyatını ise 9,25 TL olarak açıklama gafletinde bulunmuştur. Bunun yanında 1,00 TL üretim desteği vermeyi taahhüt etmiştir. Geçen seneki destek ödemelerini dahi bu sene Nisan-Mayıs aylarında ancak ödediler. Ürün bedelleri için de 45 iş günü sonunda yani 2 ay sonrasında ödemiştir. Ancak bu ödemeler alınana kadar Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan kredi borçlarının vadesi dolmuş ve cezalı faiz işlemiştir.
TARLADA PARA ETMEYEN ÜRÜN TÜKETİCİNİN SOFRASINDA 10 KATINA ÇIKIYOR
Basiretsiz yöneticiler sayesinde çiftçilerimizin paraları alıkonulmuş borçları ise temerrüte düşürülmüştür. Kötü senaryo burada bitmedi. Ürün çiftçinin tarlasında iken kıymetsiz ama her ne oluyorsa tüketicinin sofrasına ulaştığında fiyat farkı 10 katına kadar çıkabiliyor. Hem üretici hem de tüketici mağdur oluyor. Meşhur bakanlığımız, herhangi bir üretim planlaması yapmadığı için; Bazı ürünlerde arz fazlası meydana gelirken bazı ürünlerde de talep fazlası oluşuyor. Bu durum da ya gıda enflasyonunu oluyor ya da emek ve ürünler zayi oluyor. Pazarda 5 lira yerine 50 lira ödememizin nedenini anlatıyorum. Çiftçilerimizin niçin feryat ettiğini anlatıyorum. Çiftçi kardeşlerim, üretici kardeşlerim; buradan sizlere seslenmek istiyorum: Her şeyi yakından takip ediyoruz. Faizin peşinde koşanlar belki toprağa emek vermenin değerini bilemez ama toprak bizim kutsalımızdır. Biz sizin yanınızdayız! TBMM başta olmak üzere her platformda sizin için çalışmaya gayret gösteriyoruz.
SİZE MİNNETTARIZ, BORCUMUZU ÖDEMEYE HAZIRIZ!
Bütün zorluklarla karşı karşıya kalmanıza rağmen hayatın kaynağı olan gıda üretiminden vazgeçmiyor çok büyük bir fedakarlık örneği sergiliyorsunuz. Size minnetarız, minnet borcumuzu da ödemeye hazırız! Peki çiftçiye borcumuzu nasıl ödeyeceğiz? Bunun için çok sıkı bir çalışma içerisindeyiz. Yapacaklarımız belli;
Bir: Tarımsal desteklemeleri tarla sahibine değil gerçek üreticilere vereceğiz
İki: Tarıma dair tüm vergi ve faizler sıfırlanacak “sıfır vergi sıfır faiz” politikası uygulayacağız. Krediye ihtiyaç duymadan üretim yapabilir hale getireceğiz.
Üç: Özellikle genç çiftçilerimiz için şehirlerden köye göçü başlatacağız. Kriterleri belirlenmiş verim ve kalitede üretim yapan çiftçilerimize aylık asgari ücret garantisi vererek sigortasını biz ödeyeceğiz.
Dört: Tarıma dayalı sanayileri tarım bölgelerinde geliştirerek hem ürünlerin değerlendirilmesine hem de üretim dışında kalan atıl zamanlarda gençlerimize istihdam oluşturacağız.
Beş: Biz; Hastanelere hasta, köprülere geçiş garantisi değil; çiftçilerimize kazanç garantisi vereceğiz.
Şimdi birileri bunu duyunca 'iyi de bunu nasıl yapacaksınız' diyecektir. Özellikle bunu en çok iktidar kanadından duyuyoruz. E haklılar, çünkü hazine kendileri tarafından yandaşlara aktarıldığı için merak ediyorlar.
Söyleyelim;
74’te nasıl yaptıysak, öyle yapacağız. 54. hükümette nasıl başardıysak, aynı şekilde başaracağız. Yandaşları, israfı, şatafatı ortadan kaldıracağız. Bakın o zaman nasıl oluyor, hepsini göreceksiniz.
AK PARTİ HAYVANSAL ÜRETİMİ DE GÖZDEN ÇIKARTMIŞ DURUMDA
Meşhur bakanlığımızın alanlarından biri de hayvancılık. Orada da durum vahim. Hayvansal üretim yapan çiftçilerimiz de; bırakın para kazanmayı ayakta durabilmenin derdinde. Çözümü işletmelerini küçültmekte bulmuşlar. Geçen sene Kurban Bayramında büyükbaş hayvan hissesi 8 bin-12 bin aralığında, küçükbaş için 6 bin-8 bin aralığındaydı. Bu sene büyükbaş kurban hissesi 20 bin – 30 bin aralığında, küçükbaş havyalar ise 15 bin -25 bin aralığında oldu. Burada kötü niyetli kişilerin piyasada bilinçli yaptığı spekülatif hareketlerinde etkisi olmakla birlikte asıl etki girdi fiyatlarındaki artıştır. İktidarın açıkladığı rakamlara bakarsanız her şey güllük gülistanlık. Ama vatandaşla konuştuğunuzda durumun vahametini anlıyorsunuz. Tüm bunlar gösteriyor ki AK Parti hükümeti bitkisel üretimin yanında hayvansal üretimi de gözden çıkartmış durumda.
ÖZEL UÇAKLARDAN BİR İKİ TANESİNİ SATSA YANGIN SÖNDÜRME UÇAĞI SORUNU KALMAYACAK
Meşhur bakanlığımızın son alanı da Orman. İşte son bir aydır, çok yoğun bir şekilde orman yangınları ile mücadele ediyoruz. Maalesef, yıllardır bir türlü çözülemeyen sorunların başında geliyor. Yaz ayları başladığı günden itibaren ülkemizin dört bir yanından yüreklerimizi yakan yangınlar başlıyor. Sebepleri farklı olsa da yangınlara müdahale hep aynı oluyor. Yanı başımızdaki Yunanistan’ın bizden kat be kat fazla yangın söndürme uçağı var. Kara sahamızın %28’i ormanlardan oluşuyor ama yangınları söndürmek için sadece birkaç uçağımız var. İktidar özel uçaklardan bir iki tanesini satsa böyle bir problemimiz kalmayacak.
Şimdi elimizde neler var bakalım?
Çiftçi kan ağlıyor, 'elim kopaydı da oy vermeseydim diyor.' Hayvancılıkla uğraşanlar kara kara düşünüyor. Ormanlarımız cayır cayır yanıyor. Çözüm var mı? Çözüm yok. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın böyle bir gündemi var mı? Yok. Açıkçası Tarım ve Orman Bakanlığı’nın gündeminde ne var hiçbirimiz bilmiyoruz. Üzülerek söylüyorum, üretememenin, yüksek vergilerin, işsizliğin faturası bize çok ağır oldu.
GASP VE CİNAYET HABERLERİNE YETİŞEMİYORUZ
Tüm bunların bir sonucu olarak, ülkemizdeki artan şiddet olayları maalesef tehlikeli bir boyuta geldi. Bu konu ciddiyetle, etraflıca düşünülmesi ve önlem alınması gereken bir konu. Geçen hafta bile onlarca büyük vaka yaşandı. Burada biz vaka diyoruz bu bazen bir kan davası ile bir ailenin ortadan kaldırılması, bazen basit bir alacak verecek kavgası ya da hamile bir kadının sokak ortasında dövülmesi olabiliyor. Silahlı saldırılar artık olağan bir hâle geldi. Haraç kesmek, adam yaralamak, gasp, cinayet haberlerine yetişemiyoruz. Çoğu yerde bir cinnet hali var. Bu gençler bizim, bu insanlar bizim. Bizim hiç kimseyi kaybetme lüksümüz yok. Devletin denetim mekanizması olmayınca insanların içindeki kendi adaletini sağlama güdüsü devreye girmektedir. Çünkü adalet mekanizmamız dağıldı. Toplumda ciddi bir cezasızlık algısı var. Trafikte terör estirip sokak aralarında hız yapanlar, karıştıkları kazalardan sonra ifadesi alınıp serbest bırakılıyor.
İNSANLARIMIZ KENDİNİ EMNİYETTE HİSSETMİYOR
İnsanımız bugün kendini emniyette hissetmiyor. Her gün haberde izledikleri haberlerden sonra sıradaki kurban olmaktan korkuyor. Bu asla sürdürülebilir değil. İnsanımızın esas gündemleri bunlar. Hayat pahalılığı, faturalar, sokakların güvensizliği, kredi borcu ve daha bir sürü şey. Peki iktidarın gündemi bunlar mı? Elbette bunlar değil. Çok yoğun gündem arasında kaynadı ama geçen günlerde Cumhurbaşkanı Başdanışmanlarından biri yine 'yeni Anayasa'ya ve dikkat buyurun '50+1'in gerekliliğine atıf yaptı. İktidar başkanlık sisteminden önce, her sorunu parlamenter sisteme bağlar, Başkanlık sistemine geçildiği taktirde Türkiye’nin uçağını söylerdi. Yıllardır başkanlık sistemi var. Şimdi sorunların kaynağı olarak gözlerine Anayasa’yı kestirdiler.
VATANDAŞIN ANAYASA BEKLENTİSİ YOK!
Sormak lazım hiç uymadığınız bir Anayasa’nın yetersizliğini ne zaman anladınız? Tam da burada Ali Fuat Başgil Hocamızın bir sözünü hatırlatmak istiyorum; 'En iyi Anayasa uygulanan Anayasadır, en kötü Anayasa uygulanmayan Anayasadır.' İktidara şunu söylemek istiyorum; sizin için Anayasa’nın gerçekten bir önemi var mı? “Bırakın yapsınlar, bırakın etsinler” mantığıyla her hukuksuzluğa imza atıp her suçluya alkış tutmadınız mı? Vatandaşın sizden bir Anayasa beklentisi yok. Vatandaş sorunlarına çözüm bekliyor. Gençler adil bir atama sistemi bekliyor, mülakat kalksın istiyor. Çiftçimiz gözü gibi baktığı ürünü tarlada kalmasın istiyor. Ama sizler suni gündemlerle algı operasyonları yapmanın peşindesiniz.
Evet, kötü bir tablo çizdik. 22 yıllık kesintisiz iktidarın ve 7 yıllık Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin bize yaşattıkları ortada. Fakat siyasi tarihimize şöyle bir baktığımızda, ülke olarak ne büyük badireler atlattığımızı görürüz. 1969’dan bu yana Milli Görüş, bu badirelerin hepsinde çok önemli roller oynamıştır. Rahmetli Erbakan Hocamız anlatmıştı, Milli Nizam Partisi kurulduğunda, Rahmetli Eşref Edip Bey, Erbakan Hocamıza şunları anlatmış:
'Ben doksan yaşındayım. Yetmiş yıldan beri bu milletin aslına döneceğine inandım, yazdım ve bunun mücadelesini yaptım. Şimdi madem ki bu günü yaşadım, artık bundan sonra ölebilirim. Milli Nizam Partisinin kurulması bu milletin aslına dönmesidir. Bundan dolayıdır ki artık, bundan sonra ölsem de gam yemem' demiştir.
VAZİFEMİZ ERBAKAN HOCAMIZIN HAYALİNİ GERÇEKLEŞTİRMEK!
Milli Görüş davası işte böyle bir davadır. 1969’da milletimizin yana yana aradığı çıkış kapısıdır. 2024’te ise bu durum değişmemiştir. Milletimiz canı acıyarak Milli Görüş aramaktadır. O zaman bizim vazifemiz, Eşref Edib'in rüyasını, Erbakan Hocamızın hayalini gerçekleştirmektir. Bizim bir hayalimiz var! Yaşanabilir Bir Türkiye, Yeniden Büyük Türkiye ve Yeni Bir Dünya! Yaşanabilir bir Türkiye’yi anladık. Yeni Bir Dünyayı da anladık da; Niçin Büyük Türkiye değil de 'Yeniden Büyük Türkiye?' İşte burada çok önemli iki mana vardır. Biz ilk defa Büyük Türkiye olacak değiliz. Biz asırlar boyu büyük olarak gelen bir ülkeyiz. Bizim için büyük olmak tabi bir seyirdir. Bu kelimenin içerisinden bizim bütün tarihimiz fışkırmaktadır. Bunun içerisinde; bugünlerde yıl dönemini idrak ettiğimiz, Malazgirt vardır. Sakarya vardır, Büyük Taarruz vardır. İkincisi: 'Büyük Türkiye' demek sadece 'Rakamları Büyümüş Türkiye' demek değildir. Bu bize yetmez. Büyük Türkiye dendiğinde kabak gibi büyümek, ya da bugün yaşadığımız gibi sömürge tipi kalkınma da anlaşılabilir. Biz böyle bir büyümeyi kastetmiyoruz. Biz hem manen kalkınmış hem madden kalkınmış bir Türkiye’den bahsediyoruz. Biz istiyoruz ki yeniden kurmakta olduğumuz Türkiye hem yüksek teknolojiye, yüksek katma değere sahip olsun hem de manevi kalkınmaya sahip olsun! Biz istiyoruz ki yeniden kurulmakta olan büyük Türkiye’de; Diyarbakır’daki kardeşinin acısını Edirne’deki kardeşi duyabilsin. İsrail’den kalkıp Gazze’yi vuracak pilotların bir gözü 'acaba mı?' diye Türkiye’de olabilsin, istiyoruz. İşte kıymetli misafirler, bunları başarmak için Saadet Partililer olarak çok çalışmak gerekiyor. Önce ekibimizi kuracağız. Elhamdülillah genel merkezimizde alanında uzman, bir çok arkadaşımızla beraber yoğun bir çalışma içerisindeyiz. Ekibimiz hazır. Siz de başta Aksaray merkezde olmak üzere ilçelerde ekipleriniz kuracaksınız. Ekip yetmez, sahaya ineceğiz. İnşallah kongremizden hemen sonra tek bir dakika kaybetmeden arazide sokak sokak insan insan çalışacağız. Hep birlikte, tek bir kardeşimizi dışarıda bırakmadan; şu bu demeden her vatandaşımız kucaklayarak Saadet iktidarında buluşacağız. Allah yardımcımız olsun.
İl Başkanımız Vahit Arık ve yönetimine bugüne kadar yaptığı çalışmalardan dolayı teşekkür ediyor; Kongremizin milletimiz, memleketimiz ve camiamız için hayırlara vesile olmasını diliyorum."