Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Saadet Partisi Genel Merkezi'de düzenlenen İl Başkanları ve İl Müfettişleri Toplantısı'na katıldı. 

Arıkan, Türkiye ve Dünya gündemine ilişkin şu değerlendirmeleri yaptı:

Sözlerimin başında, geçmiş Ramazan Bayramınızı bir kez daha tebrik ediyorum.

Bayramlar kardeşliğimizi güçlendirme, kırgınlıkları giderme, küskünlükleri barışa dönüştürme zamanlarıdır.

Maalesef bu bayrama yüreğimiz buruk girdik.

·       Gazze’de kardeşlerimiz, bombalar altında bu bayramı geçirdi.

Daha dün gece Gazze’de bir okul bombalandı. 112 evladımız hayatını kaybetti.

·       Türkiye’de anayasal haklarını kullanan gençlerimiz bayrama gözaltında girdi.

Ailelerinin, annelerinin, babalarının, kardeşlerinin yanında olması gereken çocuklar demir parmaklıklar ardındaydı. Unutmayalım ne olursa olsun, bunlar bizim çocuklarımız.

Elbette bunlar olsun istemezdik. Bayramın, bayram gibi olmasını temenni ederdik.

Biz biliyoruz ki; gerçek bayram,

·       acıyı dindirdiğimizde,

·       İşgalleri bitirdiğimizde,

·       haksızlığa karşı ses verdiğimizde,

·       özgürlüğün ve adaletin sofrasını hep birlikte kurabildiğimizde gelecek.

O sofrada kimse eksik kalmasın diye, şimdi daha çok çalışmak mecburiyetindeyiz

ZOR ZAMANLARDAN GEÇİYORUZ!

Hep söylüyorum, yine söyleyeceğim:

Ülkemiz ve bölgemiz Cumhuriyet tarihimizin en zor dönemlerini geçiriyor.

Bugün ise zor zamanlardan geçmenin ötesinde, milletimiz “umudunu yitirme” noktasına geldi.

Bizim işimiz:

·       bu umudu yeniden yeşertmek, umudu özgürleştirmektir!

Bizim işimiz:

·       devleti zafiyet ve acziyetten,

·       siyaseti hamaset ve nefret dilinden çekip çıkarmaktır.

Bizim işimiz:

·       adaleti tesis,

·       refahı temin,

·       kalkınmayı tahkim etmektir.

Evet…

Necip Fazıl’ın dediği gibi: “adet küçük, zaman çabuk, yol uzun...”

İşimiz, hakiki ve çok.

Bugün burada bir arada bulunmamızın, il başkanları toplantısını icra etmemizin gayesi de budur.

Toplantımızın hayırlar getireceğine ve heyecanımızı artıracağına yürekten inanıyorum.

POLİTİK GERGİNLİK

Değerli arkadaşlar,

·       Diploma gündemiyle başlayan,

·       tutuklama işlemiyle devam eden,

·       “turpun büyüğü” mesajlarıyla yükseltilen politik gerginlik bugün de sürüyor.

Çok net söylüyorum arkadaşlar:

Bu ülkeyi, heybedeki turplardan da haybeden işlerden de biz kurtaracağız.

İşte bunun için çalışıyoruz. Bunun için bu toplantıyı icra ediyoruz.

ENFLASYONLA KUL HAKKI YENİYOR!

Şimdi, şu haybeyi, heybeyi bir kenara bırakıp Türkiye’nin gerçek gündemine bakalım.

Bakınız iki gün önce yeni enflasyon rakamları açıklandı.

Mart ayı enflasyonunda, ENAG’a göre:

·       aylık artış % 3.91

·       yıllık artış % 75.20

Peki aynı enflasyon devletin resmi kuruluşu TÜİK’e göre kaç?

·       aylık % 2,46

·       yıllık % 38,1

Yani tam iki katı fark var.

“Bakanları” ve “Rakamları” değiştirerek ekonomiyi düzeltebileceğinizi sanıyorsunuz ve yine yanılıyorsunuz.

Sizin, zihniyetinizde problem var.

Siz enflasyonu, TÜİK’e değil;

·       mutfakta tenceresini kaynatmakta zorlanan annelere sorun,

·       maaşı eline geçmeden biten emekliye sorun,

·       bir ay alın teri akıtıp yine de evine ekmek götürmekte zorlanan asgari ücretliye sorun.

Bunun adı Enflasyon değil, kul hakkıdır.

Kul hakkına giriyorsunuz. Emeklinin, emekçinin hakkını gasp ediyorsunuz.

ELEKTRİK VE DOĞALGAZ ZAMMI

Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik durum gittikçe içinden çıkılmaz bir hal alıyor. İktidar dün enflasyon verilerini bir kez daha tetikleyecek bir zam açıkladı.

Bugünden itibaren konutlarda kullanılacak olan elektriğe %25, doğalgaza %20 oranında zam yapıldı.

Bu zam, mutfağa, salona, çocuk odasına düşen bir gölgedir.

Bu zam, milletin alın terinden tasarruf edilip, başkalarının konforuna aktarılan bir bedeldir.

Emekliye, asgari ücretliye kaşıkla verilen kepçeyle geri alıyorlar.

İtibardan tasarruf olmaz diyenler, iş faturaya gelince millete siz itibarınızda tasarruf yapacaksınız diyor.

Millet umut bekliyor fakat iktidar ısrarla millete fatura gönderiyor.

Sayın Erdoğan kısa süre önce milletimizi “fahiş fiyat uygulayanlarını” boykot etmeye davet etmişti.

Bundan fahiş fiyat mı olur!

Aziz milletimizi, bu fahiş artışı yapan iktidarı boykot etmeye davet ediyorum.

Gelin, elektrikten tasarruf etmek için ilk seçimde ampulü söndürelim!

BOYKOT

Değerli İl Başkanlarımız, kıymetli hâzirun;

Ülkede bir haftadır boykot tartışması var.

Şimdilerde Hükümet ve ana muhalefet, “boykot” gündeminde ortak, fakat boykot listesinde karşıt konumdalar.

Biliyorsunuz, bu boykot konusunu ilk başlatan iktidar olmuştu.

Bizzat Sayın Erdoğan fahiş fiyat uygulayan marketleri boykot etme çağrısında bulunmuştu.

Ana muhalefet de kendine örnek olarak iktidarı alıyor olacak ki;

şimdi de onlar marketleri boykot kampanyası başlattılar.

BİM’i, A101!i, Şok’u, Simitçiyi, Kahveciyi, Gazozcuyu boykot etme yarışına girdiler.

Sadece siyasi tercihleri üzerinden firmaları, esnafları, sanatçıları boykot adı altında hedef göstermeyi, yanlış buluyoruz.

Hükümetin yanlışlarını millete anlatmak yerine, milletin firmalarına, şirketlerine, markalarına “yanlış yapmayı” da doğru bulmuyoruz.

Şunu da açıkça ifade etmek istiyorum; bu millet uzun süredir, ideolojik değil ama ekonomik nedenlerden dolayı zaten mecburi boykotta!

22 bin lira asgari ücrete mahkum edilen çalışanlar, kafenin, lokantanın, mağazanın yolunu unutalı yıllar oldu.

Bu ülkede 14 bin lira maaşla açlığa mahkum edilmiş milyonlarca emekli var.

Onlar artık marketin açılış saatini değil, Pazar yerinin kapanış saatini gözlüyor.

Neden?

Tezgahlarda arta kalanları daha ucuza alabilelim diye!

O zaman da söyledik yine söylüyoruz;

Bu ülkede boykot edilecek tek adres var, o da AK Parti iktidarıdır.

Evet! Bu ülkenin,

Bir market problemi var.

Bir fahiş fiyat problemi var.

Daha doğrusu bir üç harfliler problemi var ama bu ne BİM, ne ŞOK, ne de A101’dir. Problem AKP’nin bizzat kendisidir.

YERLİ VE MİLLİ TESİS Mİ KALDI?

AK Parti, CHP’nin boykot girişimini kırmak için diyor ki;

“Yerli ve milli üretime sahip çıkalım”

İktidara soruyorum; ülkede yerli ve milli tesis mi bıraktınız Allah aşkına?

·       Enerji tesislerini,

·       Şeker fabrikalarını,

·       Elektrik santrallerini,

·       Maden işletmelerini,

·       Petrokimya tesislerini,

·       EDAŞ’ı, TEDAŞ’ı, TÜPRAŞ’ı

·       Suyu, toprağı, ormanı, limanı,

Satmadığınız elden çıkarmadığınız hangi tesis kaldı?

·       Tekeli sattınız, Adıyaman tütününü British Tobacco,

·       Samsun sigarasını Monte Carlo, yaptınız.

Şimdi kalkmış yerli ve milli üretimi destek için milleti markete çağırıyorsunuz.

Ha bu arada elbette sigara içmeyeceğiz. Hem sağlığa hem de cebe zararlı.

Değerli başkanlarım,

Gerçekten tam bir trajikomedi ile karşı karşıyayız.

Depremde enkaza ulaşamayan,

Yangında ormana ulaşamayan,

Okulda sabuna ulaşamayan,

Sokakta çeteye ulaşamayan bakanlar,

Dün ve önceki gün market market dolaştılar.

Bu bakanlarımızdan biri de doğal olarak Ticaret Bakanımızdı.

Yerli ve milli üretime destek için o da alışveriş yaptı.

Ama aldığı ürün Fransız malı çıktı!

Siz hangi yerlilikten hangi millilikten bahsediyorsunuz? reklam için yaptığınız alışverişte aldığınız ürün Fransız malı çıkıyor! Allah akıl fikir versin..

Bir trajikomediden daha bahsedeyim mi?

Biliyorsunuz Çorum’da bir pazarcı esnafı belediye başkanına tepki olarak elindeki domatesleri çöpe dökmüştü. Elbette bunun savunulabilir bir tarafı yok.

Ama asıl ilginç olan bundan sonrası.

Ticaret bakanlığı bunun ardından resmi bir açıklama yaptı;

Şaka değil bakan yardımcısının resmi açıklamasını aynen okuyorum;

“Yapılan inceleme neticesinde, bu eylemin piyasada: Darlık yaratmaya, piyasa dengesini ve serbest rekabeti bozmaya, tüketicinin mallara ulaşmasını engellemeye yönelik bir faaliyet olarak değerlendirilmiştir.(bunların hepsini 5 kasa domates yapmış)  1,4 milyon TL’den 17,2 milyon TL’ye kadar ceza kesilecektir.".

İşte Türkiye ekonomisini getirdikleri nokta:

5 kasa domatesi dökmek, piyasada darlığa neden oluyor ve piyasanın dengesini bozuyor.

Çorum’daki pazarcı esnafına bu cezayı kesen aynı iktidara sormak istiyorum:

·       Merkez bankasından 128 milyar doları çöp eden Berat Albayrak’a hangi cezayı kestiniz?

Kur korumalı mevduat modelinin bu ülkeye maliyeti tam 48 milyar dolar.

·       86 milyon insanımızın emeğini bankalara, küresel döviz baronlarına peşkeş çeken Nurettin Nebati’ye hangi cezayı kestiniz?

Şu son 1 haftadaki hukuksuz uygulamaların ekonomiye maliyeti 30 milyar dolar.

·       Borsada bir gecede vurgun yapanlarla ilgili hangi incelemeyi yaptınız hangi cezayı kestiniz?

BU PARALARLA NELER YAPILABİLİRDİ?

Bu iktidarın sadece Kur Korumalı Mevduat ve son bir haftadaki uygulamalarının ekonomiye maliyeti 78 milyar dolar!

Peki bu parayla neler yapılabilirdi? Daha iyi anlaşılsın diye, sadece birkaç örnek vermek istiyorum;

·       Yapılan hesaplamalara göre şu anda Türkiye’nin konut ihtiyacı 500 bin.

78 milyar dolar ile 1 milyonun üzerinde konut yapılabiliyor.

Hatırlatırım bu iktidar 6 Şubat depreminden sonra konut yapacağız diye iban gönderip milletten para istedi.

·       Emeklilere bayramda 4 bin tl değil 40 bin tl ikramiye verebilirdi!

Hem de bunu bir kez değil iki kez arka arkaya yapabilirdi.

·       Hani bugüne kadar övündüğü yollar, köprüler, tüneller var ya onların tamamını bedavaya getirebilirdi.

Tekrar söylüyorum.

Bu ülke fakir değil, bu ülke bu iktidar tarafından bilerek fakirleştiriliyor.

Bilerek borca esir edilip yumuşak lokma haline getiriliyor.

BÜTÜN BELEDİYELERİ İNCELEME ÇAĞRISI

Şimdi buradan, belediyelerdeki yolsuzlukların üzerine gitmekten bahseden iktidara sesleniyor ve bir çağrıda bulunuyorum.

Eğer gerçekten niyetiniz yolsuzlukları önlemekse,

Gelin, parti ayrımı yapmaksızın bütün belediyeleri denetleyelim.

Bunun için TBMM’de bütün partilerin temsil edildiği bir komisyon kuralım.

Önce büyük şehirleri, sonra tüm şehir ve ilçe belediyelerini incelemeye alalım.

Eğer gerçekten amacınız yetim hakkını korumak ise Yolsuzluğun olduğu her belediyeye, her kuruma parti ayrımı olmaksızın aynı yaptırımı uygulayalım.

İktidar muhalefet ayrımı yapmadan hepsinden hesap soralım. Yüreğiniz yetiyorsa buyrun bakalım

TÜRKİYE KRİZLER ÜLKESİ HALİNE GELDİ

Değerli başkanlarım,

Türkiye krizler ülkesi haline geldi

Türkiye birçok krizi aynı anda yaşıyor.

·       Türkiye’de ekonomik kriz var.

·       Demokratik kriz var.

·       Bürokratik kriz var.

·       Güvenlik krizi var.

·       Hukuk ve adalet krizi var.

Tam bir keşmekeşlik hakim.

·       Türkiye’ye sadakatin yerini Külliye’ye sadakat almış durumda.

·       Ehliyet ve liyakatin yerini yandaşlık ve partizanlık almış durumda.

·       Devlet kurumları, eş dost kurumu haline geldi.

·       Yargıya güven dibe vurmuş durumda. Kapasitesinin üzerinde çalışan tek yer cezaevleri.

·       Kapanan fabrika sayısıyla, açılan cezaevi sayısı birbiriyle yarışıyor.

Ama bütün bunların temelinde ülkemizde bir “iktidar krizi” var.

Şu cümleme lütfen dikkat buyurun.

Türkiye öyle büyük bir ülke ki;

eğer dünyanın herhangi bir yerinde,

bir masumun canı yanıyor,

bir çocuğun burnu kanıyorsa,

Türkiye üzerine düşeni yapmıyor demektir. Bunun vebali Türkiye’nin idarecilerinin üzerindedir.

Ama maalesef Türkiye yönetilemiyor.

Bırakın bir masumun burnunun kanamasını, sadece Gazze’de 52 bin insan şehit edildi. Bunun üçte ikisi çocuk ve kadındı. Ne yaptık Allah aşkına?

Yarın huzuru mahşerde, “bu katliamlar yapılırken siz ne yapıyordunuz” diye sorulduğunda, “market boykotuyla uğraşıyorduk” mu diyeceğiz?

Maalesef Türk dış politikasının içine düştüğü çelişkili durum şudur:

·       Hayaller Osmanlı, Gerçekler Büyük Ortadoğu

·       Hayaller Abdulhamit Han, Gerçekler Theodor Herzıl.

·       Hayaller Kudüs, gerçekler yerle bir olmuş Gazze.

·       Dizilerde mehter marşları eşliğinde Kudüs’ü fethediyoruz

ama hakikatte ABD-İsrail Gazze’nin insansızlaştırılmasından bahsediyor.

·       Hayallerde Şam-ı Şerifi fethediyoruz, gerçekte İsrail her geçen gün Suriye’yi adım adım işgal ediyor.

·       Ekranda, Emevi Camiinin halılarını döşüyoruz ama hakikatte Gazze’deki son minare de katil İsrail tarafından yıkılıyor.

Bu işler dizi çekmekle, film çevirmekle olmuyor arkadaşlar!

BİZ MARKETLERİ GEZERKEN ABD’DE İSTANBUL PLANLARI YAPILIYOR

İktidarıyla, ana muhalefetiyle siyaset market market dolaşırken,

Küresel güçler Suriye’de, Irak’ta ellerinde cetvel bölgemizde yeni haritalar çiziyorlar.

Kapıkule'deki rüşvet operasyonu: 23 gümrük muhafaza memuru tutuklandı Kapıkule'deki rüşvet operasyonu: 23 gümrük muhafaza memuru tutuklandı

Bakın daha geçen hafta “dostum” denilen Trump,

Yunanistan'ın bağımsızlık gününde

Yunan bir papazı yanına alarak ekranların karşısına geçti.

Papaz ne dedi orada? Elindeki haçı uzatıp “Git Konstantinapol’ü yani İstanbul’u al. Konstantin bunu rüyasında gördü” diyor.

Şunu açık ve net söylüyorum;

·       Bir: bugün Konstantinapol diye bir şehir yoktur.

·       İki: İstanbul bir İslam şehridir. Yunan papaz ve onunla aynı niyeti paylaşanlar şunu bilsinler ki;

İstanbul'a rüyanızda bile giremezsiniz.

Öyle bir niyetiniz varsa kabusunuz olur sizi o rüyalarınızdan uyandırırız.

Peki, bu hadsizliğe karşı:

·       Bizim yerli ve milli iktidarımızdan tek bir cümle tepki geldi mi? Hayır!

·       Muhalefete her gün laf yetiştiren iktidar yetkililerinden tek bir açıklama yapıldı mı? Hayır!

·       Peki iktidar böyle de muhalefet farklı mı? Yine hayır.

Üzülerek söylüyorum, Amerika’da Trump ve avanesi, İstanbul’u alma hayalleri kurarken bizimkiler kahve boykotu yarışında.

Bir araya gelip Amerika’yı, İsrail’i, ırkçı emperyalizmi protesto etmesi gerekenler market protestosuyla uğraşıyorlar.

İktidara şunu sormak istiyorum;

·       siz her tehdide boyun eğecek,

·       her açıklamayı-hakareti yok sayacak,

·       ülkemize yönelik sallanan her parmağı görmezden gelecekseniz

o makamlarda neden oturuyorsunuz?

Yoksaaa, sizin gücünüz Türkiye sınırlarının dışına çıkamıyor mu, birilerine kapalı kapılar ardında koltuklarınızı koruyabilmek için verdiğiniz sözlerimi var?

GAZZE

Değerli arkadaşlar

İçimizi yakan, uykularımızı kaçıran ve bir buçuk yıldır her günümüzü hüzne boğan Gazze işgali acımasız bir şekilde devam ediyor.

Siyonist terör,

Gazze'de bu hafta yine hastaneleri, okulları, mazlumları, çocukları ve kadınları hedef aldı.

Katledilenlerin yanında bir de açlık ve susuzlukla imtihan olunan yüzbinlerce kardeşimiz var.

Bütün bunlar dünyanın ve özellikle İslam devletlerinin gözü önünde oluyor.

Katliama karşı gözler kör, kulaklar sağır, diller lal kesildi.

Arkadaşlar!

Siyonizm ile iyi anlaşarak sorunumuz çözülemez!

İşte bakınız; bu hafta İsrail Suriye'ye saldırdı ve orada masumları öldürdü.

Türkiye'nin Hama'da kuracağı askerî üs bölgesini hedef aldı.

İktidardan şu soruların cevabını bekliyoruz;

·       Biz, gönderdiğiniz ürünler ve yaptığınız ticaret malları, bize karşı kullanılacak dedikçe ticarete devam ettiniz, vicdanınız hiç sızlıyor mu?

·       Bugün gelinen noktada bütün haykırışlarımıza rağmen, milletvekili arkadaşımızı meclis kürsüsünde şehit vermemize rağmen ticaretin devamı için sizi kim ikna etti?

·       Suriye'de oyun kurucu olan hani bizdik? Oyun kurduğumuz sahada oyunumuzu bozan Siyonizm’e karşı neden sesimiz soluğumuz çıkmıyor?

·       Ve her şeyden önemlisi Suriye'de kurduğumuz oyunu bozmak için havalanan İsrail jetlerinin yakıtlarını göndermeye devam edecek misiniz?

YENİ BOYKOT ÇAĞRISI

İlla boykot mu diyorsunuz?

Gelin gerçek boykotu konuşalım.

İktidarıyla, muhalefetiyle;

Bakanıyla, vatandaşıyla;

Genciyle, yaşlısıyla;

·       İsrail jetlerine yakıt olan petrolü boykot edelim! Vanaları kapatalım!

·       İsrail’in gözü kulağı olan Küreciği, İncirliği boykot edelim!

KUTUPLAŞMAYA KARŞI ÇAĞRI

Değerli arkadaşlar,

Ülkemizdeki kutuplaşma çok tehlikeli bir noktaya gidiyor.

Her şeyde kutuplaşır hale geldik.

Bundan kırk yıl önce; sağcıların kahvesi, solcuların kahvesi vardı.

Bugün; iktidarın cafesi, muhalefetin cafesi var.

Bundan kırk yıl önce sağcıların sanatçısı, solcuların sanatçısı vardı.

Bugün; iktidarın sanatçısı var, muhalefetin sanatçısı var.

Bu cendereden bir an evvel çıkmamız lazım.

Ateş çemberinin ortasındayız.

Bu noktada en büyük görev Sn. Cumhurbaşkanına ve iktidara düşmektedir.

Herkes size oy vermek zorunda değil; fakat siz herkese eşit ve adil davranmak durumundasınız.

Bugün, hükümet makamları sizin olabilir ama devlet hepimizin!

İZİN VERMEYECEĞİZ!

Türkiye’nin

·       kutuplaşmasına izin vermeyeceğiz.

Türkiye’nin

·       iki partiye,

·       iki adaya,

·       iki tercihe

mahkum edilmesine izin vermeyeceğiz!

Bizler; Milli Görüş esaslarına bağlı siyaset yaparız.

Biz,

·       siyasette “yerli ve ahlaki”,

·       çözümde “milli ve akli”

·       yönetimde “adil ve insani”  olacağız.

KAPI KAPI DOLAŞACAĞIZ!

Kıymetli dava kardeşlerim, zorlukların farkındayız.

Hiçbir vatandaşımız “bu iş artık olmaz!” demesin!

Karamsarlığa asla yer yok!

Unutmayalım ki, bu ülkeyi en güçlü şekilde geleceğe taşıyacak tek kurum siyasettir.

Siyasetin neden olduğu yozlaşmayla mücadelenin yolu yine siyasettir.

Şimdi sorumluluk alma, yeniden yola koyulma zamanıdır!

Herkes biliyor ki bu sorunları ancak Saadet Partisi çözer.

Allah’ın izniyle de çözeceğiz.

Erbakan hocamız ve dava arkadaşları, ilk yola çıktıklarında şartlar bugünden çok daha zordu. Ama bir kez olsun umutsuzluğa kapılmadılar.

Şimdi, aynı büyük görev bizlere düşüyor, değerli İl başkanlarım, il müfettişlerim!

Bundan sonra;

·       Çalmadık kapı, dokunmadık gönül bırakmayacağız.

·       İnsanlarımızı dinleyeceğiz, anlayacağız, dertleriyle hemhal olacağız.

·       Görüşü ne olursa olsun sabırlı ve yapıcı bir dilden taviz vermeyeceğiz.

·       Umudumuzu, heyecanımızı ve inancımızı bir an olsun yitirmeyeceğiz.

Çünkü, Saadet Partisi;

·       Kutuplaşmanın değil, Alevi-Sünni, Sağcı-Solcu, Türk-Kürt-Arap-Çerkes demeden kucaklaşmanın teminatıdır.

·       Şeffaf, dürüst, hukuka bağlı ve hesap verebilir bir yönetimin teminatıdır.

·       Külfetin de nimetin de hakça paylaşıldığı,

yandaşın değil, vatandaşın refah içinde yaşadığı bir Türkiye’nin teminatıdır.

·       Gençlerimizin geleceğe endişeyle değil, güvenle baktığı;

torpilin, iltimasın değil liyakatin geçerli olduğu bir Türkiye’nin teminatır.

Hep söylediğimiz gibi, Saadet Partisi

Yaşanabilir Bir Türkiye’nin

Yeniden Büyük Türkiye’nin

Ve Yeni Bir Dünya’nın teminatıdır.

Bu inanç ve umudumun en büyük sebeplerinden biri böylesine güzel bir teşkilatla çalışmaktır. Bundan dolayı hepinizden Allah razı olsun.

İyi ki varsınız, iyi ki sizlerle yol yürüyoruz.

Allah yar ve yardımcımız olsun.

Zafer inananlarındır ve zafer yakındır!

Allah’a emanet olun.