Saadet Partisi Genel Başkan Vekili ve Kayseri Milletvekili Mahmut Arıkan, konuşmasında AK Parti'nin 23 yılına, Türkiye'de ve dış politikada yaşanan gelişmelere değindi. 

Arıkan'ın konuşmasında öne çıkan başlıklar şu şekilde:  

14 Ağustos tarihi, siyasi tarihimiz açısından pek de müspet bir şekilde bahsedemeyeceğimiz mevcut iktidar partisinin kuruluş yıldönümüdür. Pek çoğumuzun hatırladığı üzere 28 Şubat süreci ile Refah Partimiz yıpratılmaya çalışılmış, ardından kongreler ve ayrılık hareketleri ile Fazilet Partisi yıpratılmış ve en son 14 Ağustos 2001’de AK Parti kurulmuştu.

Sayın Erdoğan tam 23 yıl önce: “Bugün Türk Siyaset tarihine hizmete sevdalı insanların kurduğu AK Parti’nin doğum günü olarak geçecektir.” demişti.

Evet, bu tarih AK Parti’nin doğum günü oldu. AK Parti kurulduğu yıl doğan gençler bugün üniversite mezunu. Şimdi şunu bizim sormamız gerekiyor: AK Parti bu 23 yılı nasıl kullandı?

Hatırlayacaksınız AK Parti kurulurken Sayın Erdoğan ve arkadaşları bir şey demişlerdi: “Biz 3Y ile mücadele edeceğiz: Yolsuzluk, Yoksulluk ve Yasaklar”. Kuruluş ilkelerini 3Y ile savaş olarak açıklayan bir partinin dünü ile bugünü arasında nasıl bir fark var?

Yolsuzluğu ele alalım. Yolsuzlukla Mücadelede durum çok vahim. Küresel Yolsuzluk Algı Endeksine göre , Türkiye 180 ülke içerisinde 115. Sırada. Bu sırayı Ekvator, Endonezya, Sri Lanka, Malavi ve Filipinler ile paylaşıyoruz.

Yoksulluk tablosu ise çok daha acı. Bugün tüm olumsuz ekonomik göstergelerde dünyada rekor üzerine rekor kırmaktayız. Enflasyon, cari açık, alım gücü, üretim, istihdam ve daha nice verilerde diplerdeyiz. 23 yılda özelleşmeyen kurum neredeyse kalmadı.

Devlete ait araziler rant amacıyla peşkeş çekildi. Yap-işlet- devret marifetiyle kamu kaynakları belli odaklara aktarıldı. Bunları uzun uzun anlatmaya gerek yok, milletimiz yoksullukla adeta boğuşuyor.

Yasaklar konusunda ise -maalesef- tüm dünyada mizah unsuru haline geldik. Cezaevleri arasında bilgi yarışması düzenlense hangi ülkenin mahkumları birinci olur sorusu, artık Türkiye olarak cevaplanıyor. Çünkü dünyanın hiçbir ülkesinde bu kadar gazeteci, akademisyen, yazar cezaevinde bulunmuyor.

İşte son yaşadığımız Instagram’ın kapatılması ve sonra yeniden açılması meselesi. Şirketin Hamas'a karşı takındığı politik tavır kabul edilemez. Sansürü de asla desteklemeyiz, ama TİKTOK başta olmak üzere Instagram gibi dijital platformlar için samimi çözüm önerileri bekleriz.

Çeşitli dijital platformlarda ortaya çıkan absürt görüntüler, hükümetin çatıştığı değil; var ettiği bir sorundur! AK Parti soruna odaklanmak yerine; mücadele edeceğim dediği “yasaklarla” etkileşim almanın derdinde.

Değerli misafirler, size bir hatırlatma daha yapayım; Sayın Erdoğan 14 Ağustos 2001’deki konuşmasında "Bir avuç huzur ve refah, işte bunun için Avrupa Birliği üyeliğine evet diyoruz” demişti.

O gün Avrupa Birliğine, Kopenhag Kriterlerine ve Büyük Ortadoğu Projesine alkışlarla evet demenin bedeli; 23 yıl sonra İsrail’le ticareti kesememek oldu. Gazze’yi vuran uçakların yakıtını kesememek oldu. İncirlik ve Kürecik üslerini kapatamamak oldu.

23 yıl sonra; tüm dünyaya örnek olmuş medeniyetimizi, yüzlerce yıldır bütün mazlumlara el uzatmış devletimizi, zalime destek verir hâle getirdiler!

Tüm bunlardan dolayı 14 Ağustos 2001 günü: sözlerini birleşik devletlerin yazdığı, müziğini Avrupa birliğinin üstlendiği yepyeni bir şarkı olarak tarihe geçmiştir.

14 Ağustos 2001 günü sadece birkaç kısa koalisyon denemesiyle; Batının sömürge çarklarını patlatan Milli Görüş’e karşı; küreseller tarafından konulan tedbir kararı olarak tarihe geçmiştir!

Kısacası; Adalet ve Kalkınma Partisinin 23 yıl içerisinde oluşturduğu despotluğu, derin yoksulluğu, şahsiyetsiz dış politikanın sonuçlarını yaşıyoruz.

“Akla gelmeyen başa geldi” diye bir söz vardır. Bizim hayal dahi edemediğimiz kötü bir dönemi geçiriyoruz. En basiti daha bir buçuk sene önce acı bir deprem felaketi yaşadık. İki gün sonra da 17 Ağustos depreminin yıl dönümü idrak edeceğiz.

Sormak istiyorum; 23 yılda depreme hazırlık noktasında tam olarak ne yapıldı? Ben size söyleyeyim. İmar affı marifetiyle depreme dayanıksız evlere tapu verildi ve bunun reklamı yapıldı. O aftan yararlanan insanlar, Kahramanmaraş depreminde can verdi. Evet bu hatalar! Bunlar dört bir yanı fay hatlarıyla dolu ülkemizde yapıldı.

Ben bir kez daha, başta 17 Ağustos Gölcük Depremi olmak üzere 6 Şubat Kahramanmaraş Depremlerinde hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Allah bize bir daha böyle bir afet yaşatmasın. Yöneticilerimize de akıl, fikir ve basiret versin.

Değerli basın mensupları, Geçtiğimiz günlerde 3. Enflasyon Bilgilendirme toplantısı yapıldı. Sabah Faizsiz bir dünya mümkün” diyen Beştepe, akşam “Faizsiz bir dünya namümkün” diyor. Yine Sn. Erdoğan’ın imzası ile faiz bir dünya gerçeği oluverdi sonrasında Merkez Bankası politika faizini yüzde 50'de sabit bıraktı.

Gündem aslında faiz değil. Gündem; hayat pahalılığı tüm ülkeyi kasıp kavururken şatafatlı yaşamları devam ettirebilmek. Çiftçi bugün yollara dökülüyor. Çünkü gözü gibi baktığı, aylarca üstünde titrediği ürünü girdi maliyetlerini karşılamıyor. Devletin açıkladığı alım rakamları resmen insanlarla alay etmek için açıklanıyor.

Fındık, en önemli ihracat ürünlerimizden. Ancak üretici her üründe olduğu gibi fındık hususunda da hayal kırıklığına uğramış durumda. Sezon başlamadan piyasada 110 lira olan fındık fiyatı, yeni sezonda TMO tarafından 130 lira olarak belirlendi. Bu serbest piyasada yine 110 lira demek. Her şeyin %100, %200 zamlandığı yerde, fındık üreticisiyle alay etmek demektir.

Bugün Rizeli kardeşimizin yetiştirdiği bir kilo çay ile iki ekmek bile alınamıyor! Simit’in 15 lira olduğu bir ülkede devlet buğday alım fiyatını 10 TL 85 kuruş olarak açıkladı. Allah tarım politikalarımız belirleyenlere akıl fikir versin.

Merkez Bankası Başkanı Sn. Karahan’ın enflasyon tahmini açıklamaları da dikkatlerden kaçmadı. Enflasyon rakamları;  2024’te % 38, 2025’te % 14, 2026’da %9 olacakmış. Biz Sn. Karahan’ın masasındaki dosyaları karıştırdığını düşünüyoruz. Bu rakamlar olsa olsa AK Parti’nin sonraki yıllardaki anket sonuçları olacaktır. 23 yılın sonunda milletimizin terk edildiği yoksulluğun neticesi böyle olacaktır. Sn. Karahan’ı ciddiyete davet ediyoruz ve anket firmalarıyla, kurum dosyalarını karıştırmamasını rica ediyoruz.

Yankı odasında yaşayan muktedirler ve yandaşları aziz milletimizin bu kötü ekonomi yönetimine ses çıkarmadığını zannediyorsa, yanılıyorlar. Saraydan duyulmayan sesleri, duyanlar var; Saraydan görülmeyeni, görenler var; Sarayda bilinmeyen ya da bilinmek istenmeyenleri bilenler var.

Halkımız sadece yoksulluk ve yoksunlukla değil, ekonominin ve AK Parti’nin getirdiği birçok sorunla baş etmeye çalışıyor. Mesela Sokak Hayvanları gibi önemli bir konu da, iktidar tarafıdan ciddiye alınmadığı için “Başıboş Köpek Sorunu” olarak karşımıza çıktı. Halbuki zamanında müdahale edilseydi bu olmayacaktı.

Milli Eğitim de bundan nasibini aldı. Biz; yıllarca emek veren, bin bir zahmetle okuyan ve öğrencileri ile buluşmak için gece gündüz sınava çalışan, başarılı olduğu halde mülakat marifeti ile hakkı yenen öğretmenlerimizin yanındayız. Buradan Milli Eğitim Bakanına seslenmek istiyorum; sözünüzün tutun ve gençlerden oy almak için vaat ettiğiniz mülakatları kaldırın. Bir harf öğretene, bir harf öğretecek Öğretmene kırk yıl zulmetmeyin!

Değerli basın mensupları; Kötü ekonomi ve finans yönetimiyle savrulan Türkiye, Dış Politikada daha kırılgan bir hale geldi. Ülkemizin dış politikası Sn. Erdoğan’ın günlük psikolojik durumuna göre değişiyor. Gençlerin moda deyimi ile dış ilişkilerimiz tam bir toksik ilişkiye dönmüş durumda. Son 15 yılda Suriye ile yaşadığımız, yine gençlerin moda deyimi ile; adeta Lav bambing, geslayting ve sonunda gostingdir.

Halbuki biz başından beri Milli Görüş Saadet Partisi olarak Türkiye için şahsiyetli bir dış politikayı öneriyoruz. Bunların başında da bugün eksikliğini çok hissettiğimiz D-8 geliyor. Bugün D-8’in iki önemli ülkesi İran ve Bangladeş’e de dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

Bugün İran ile terör devleti arasındaki çatışmada sessiz kalanlarla aynı safta değiliz. İsmail Haniye, Tahran’ın kalbinde vuruldu. Yarın Yahya Sinvar’ın Ankara’nın, Kahire’nin, Cidde’nin göbeğinde vurulmasını istemiyorsanız net ve cesur bir tavır göstermek zorundasınız. Hiç kusura bakmayın! Kimse İrancı değil, ama siz Amerikancısınız! Dikkat buyrunuz, Irkçı emperyalizmin taktiği; dünyayı, etnik ve mezhepsel çatışmaları finanse ederek yönetmektir.

Teğmenlerin kılıçlı yemini | Bakan Güler: Kasıtlı organize disiplinsizlik Teğmenlerin kılıçlı yemini | Bakan Güler: Kasıtlı organize disiplinsizlik

Başkasının maşası olmakla günü kurtaracağını zanneden varsa işte dönüp Bangladeş’te yaşananlara baksın. 15 yıldır halkına zulüm yapan, yolsuzluğa bulaşan, muhalifleri idam eden bir zihniyet helikopterle emir aldığı topraklara kaçtı. Siyonizm ve ırkçı emperyalizm için müttefik ya da dost yoktur, sadece maşa vardır. Ve o maşa günü gelince aynı ateşe atılır. Biz maşaların değil, ateşe atılmak istenenlerin yanındayız.

Biz Şeyh Hasina’nın değil, hakkı yenen, idam edilen, yok sayılan Bangladeş halkının yanındayız. Biz insanlığa, vicdana, huzura ve barışa katkıda bulunan; zulme, zalime, emperyalizm ve siyonizme karşı duran herkesin yanındayız.

Siyonizm’in son projesi terör devleti İsrail’in yaptıkları ortada. Türkiye’nin 7 Ekim’den itibaren Gazze’ye yönelik başlayan soykırıma karşı tutarlı bir politika oluşmuş değil. Soykırım yapıyor dedikleri İsrail hakkında Güney Afrika’nın açmış olduğu davaya bile müdahil olamadılar. Aylardır bekliyorlar. Ne zaman ki biz 81 ilimizde suç duyurusunda bulunduk o zaman çıktılar ve dediler ki biz başvuru yaptık, davada taraf olacağız. Biz süreci büyük bir titizlikle takip ediyoruz.

Hatırlayacaksınız, seçimlerde “Sultanbeyli düşerse Mekke düşer, Gazze düşer” diyen bir belediye başkanı vardı. Filistin konusunu sadece bir iç politika malzemesi olarak görenlere şunu söylemek istiyorum; Sultanbeyli düşerse Gazze düşmez! Ama Gazze düşerse Ortadoğu’da her an düşmeyecek hiçbir yer kalmaz.!

Dünya tarihinin en sefil günleri tarih kitaplarına işlenirken -tıpkı bizim kurtuluş mücadelemiz gibi- Gazzeli’ler yepyeni bir neslin öncüsü olacak inşallah. Kassam Tugayları ve Sinwar sadece Gazze’yi, özgür bir devleti değil; yeşeren bir coğrafyayı katil devletin elinden koparıp alacaktır! Bizler bunu göreceğiz.

Değerli basın mensupları; hem dünyamız hem de Türkiye’miz için bu karamsar tablodan elbette bir çıkış yolu vardır. O da Saadet Partimizin iktidarıdır. Biz, bu ülke siyasetinde aziz milletimizden yana olan neredeyse tek siyasi hareketiz.

Bizim iktidarımız döneminde Necmettin Erbakan Hocamızın aziz milletimizin refahı için yaptığı zamlar bugün hâlâ konuşuluyor. O gün öğrenci olan kardeşlerimiz bile bugün o günlerde nasıl bir sevinç yaşadığını anlatıyor. Bizler bunu zamanında ispat ettik. Bizim sözümüz vaat değil, ispattır. Çünkü biz söyleyip sonra yapmayı düşünen değil, yapıp övgüsünü aziz milletimizden alanlarız.

1969’dan bugüne kadar hep böyle olmuştur. Saadet Partimizin bu hizmetleri yapabilmesinin sırrı “inançlı kadroların omuz omuza” olmasıdır. Hakikaten başlangıcından bugüne Milli Görüşçüler olarak pek çok badireyi birlikte atlattık. Ülkemizin ve Bölgemizin içerisinde bulunduğu badireleri de yine inançlı kadrolar olarak bizler omuz omuza çözeceğiz.

Bizim başta Genel İdare Kurulumuz olmak üzere, Başkanlık Divanımızda, Politika Kurullarımızda, İl Başkanlarımız arasında alanında uzman, deneyimli ve en önemlisi salih niyetli çok arkadaşımız bulunuyor. İnşallah, tek bir arkadaşımızı geride bırakmadan; kolektif bir akıl ve samimiyetle Türkiye’ye ışık olmaya devam edeceğiz.

Bu vesileyle, yeni Başkanlık Divanı üyelerimizi  ve yeni il başkanlarımızı tebrik ediyorum, başarılar diliyorum. İnançlı kadrolarımız omuz omuza olduğu müddetçe, ülkemiz ve milletimiz için umut hep var olacak. Aziz milletimize söz veriyoruz, yaşanabilir bir Türkiye hedefine hep birlikte ulaşacağız. Üretimi, istihdamı, alın terini ve adil bir bölüşümü önceleyen bir sistemi hep birlikte inşa edeceğiz.

Ekranları başında bizleri izleyen aziz milletimiz! Sizin için çalışan bir Saadet var, gecesini gündüzüne katarak aydınlık yarınlar için emek veren Saadet kadroları var. İnançla, azimle, umutla ve emekle güzel günlere ulaşacağız. Karanlık bir tabloyu birlikte aydınlatacağız.