Eski Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkan Yardımcısı Hanefi Avcı, TV5’de yayınlanan “Referans” programında Müyesser Anik’in sorularını cevapladı.
Mafya neden oluşur?
Hanefi Avcı, bir ülkede birileri haksız gelir elde ettiğinde, onlara devlet imtiyazlarından kolayca faydalanma imkânı sağlandığında, korunup kollandıklarında mafya yapılanmaları oluştuğunu dile getirdi. Daha sonra o haksız kazanca ortak olmak, ondan pay almak isteyen başka unsurların ortaya çıktığını belirten Avcı, gayrimeşru işler yapan bu kişi ya da gruplar arasında çıkan anlaşmazlıklar mahkemeye taşınamayacağından, meselenin çözülmesi için mafyaya müracaat ettiklerini söyledi. Mafyanın da meseleyi çözmenin karşılığı olarak para aldığını kaydeden Avcı, bazen mafya grupları arasında da anlaşmazlıklar ve çatışmalar çıktığını, işlenen cinayetler dolayısıyla da konunun kamuoyunun gündemine geldiğini söyledi.
“Devlet görevini yaparsa mafya oluşamaz”
Devlet birimlerinin görevlerini düzgün yapmaları hālinde suç örgütlerinin ortaya çıkamayacağını ifade eden Avcı, ruhsat ve ihale verilirken belli kişilerin kayırılmasının mafya yapılanmalarının oluşmasına sebep olacağını vurguladı.
Avcı, dünyadaki modern devletlerin, bu sahaları çok iyi tanzim ettiklerini, kurallar koyup ihaleleri çok iyi takip ettiklerini, elde edilen kazancın da vergiye tabi olduğunu; ancak Türkiye ve Kıbrıs gibi ülkelerde bu denetimin gerektiği gibi yapılmadığını, gayrimeşru gelirlerin de mafya yapılanmalarına ve çatışmalara sebep olduğunu anlattı.
“Kumarhaneler takip edilerek diğer suçlar ortaya çıkarılır”
Yasaklanmadan önce Türkiye’de kumarhanelerin polis, istihbarat ve maliye tarafından denetlenmediğini belirten Avcı, geçmişte görevi gereği gittiği Almanya’da, denetim altında tutmak için kumarhaneleri devletin işlettiğini ancak kendi vatandaşlarının buralarda kumar oynamalarına izin verilmediğini, sadece yabancılara açık olduğunu söyledi. Avcı, Fransa’da aldığı brifingde de sadece kumarhanelerde görev yapan özel bir istihbarat teşkilatı olduğunun söylendiğini kaydetti. Avcı, kumarhanelerde kara para aklandığını da belirterek, gayrimeşru yollarla ve kolayca para kazananların kolay para harcadıklarını, bu kişiler takip edilerek, uyuşturucu ve insan kaçakçılığı, rüşvet gibi diğer suçların ortaya çıkarıldığını söyledi.
Avcı, Fransa’da, rüşveti ve kamu düzeninin bozulmasını, suç gruplarının oluşmasını engellemek amacıyla sadece kamu görevlilerinin para hareketlerini izleyen istihbarat teşkilatları da olduğunu kaydetti.
Avcı, İstanbul’da görev yaptığı dönemde polisin kumarhanelerin önünden bile geçmediğini, bu alanın polisin görev sahasının dışındaymış gibi tanımlandığını, o mekânlarda bir istihbarat faaliyeti de yürütülmediğini, bu sebeple de o sahada büyük miktarda gayrimeşru para döndüğünü anlattı.
Kıbrıs’ta uzun yıllardan beri faaliyette bulunan çok daha büyük kumarhaneler olduğunu belirten Avcı, internet üzerinden işletilen dijital bahis işletmelerinin de Kıbrıs’tan yönetildiğinin anlaşıldığını kaydetti.
“Türkiye gri listede”
Batı ülkelerinde bütün mālî sistemin kayıt altında olduğunu ifade eden Avcı, “Ama Türkiye’de siz, elinizde bir James Bond çanta ile gidip karşıdaki binayı komple satın alsanız, kimse sormaz ‘Nereden geldiniz?’ diye. Orada (Batı’da) sistem kayıt altında. Sizin parayı oraya sokabilmeniz için kayıt dışı sokmanız lâzım. Bankacılığın içine girmesi lâzım. Bunu ancak ne yaparsınız? Özel bir şirkette özel bir iş yapıyormuş ve para kazanıyormuş gibi evrakları tanzim ederek sahaya sokabilirsiniz. İşte Batı dünyası diyor ki, ‘O zaman kara para aklama suçu oluşur.’ Bunun için de özel sistemler geliştiriyor.” diye konuştu.
Hanefi Avcı, Uluslararası Mali Eylem Görev Gücü’nün, geçen yıl Türkiye’yi “kara para aklama ve “terörizmin finansmanı” ile mücadele konusunda yeterince çaba göstermeyen ülkelerin bulunduğu “gri liste”ye aldıklarını duyurduğunu hatırlattı.
Avcı, “Biz, bu konuda maalesef zayıfız. Evet bir MASAK var ama yeterince takip oluşturamıyor. Yeterince teknik elemanları yok. Soruşturma gruplarıyla beraber çalışma, yeterli etkinlikte değil. Rapoların hazırlanması aylar, yıllar sürüyor.” dedi.
“Siyaset, asla suç gruplarıyla yan yana gelemez”
Hanefi Avcı, geçmişte siyasetçilerin mafya liderleri ile yan yana gözükmekten kaçındıklarının ancak son yıllarda birtakım beraberliklerin açıkça sergilendiğinin belirtilerek bu konudaki görüşünün sorulması üzerine, devleti temsil eden insanların bu konudaki tavırlarının önemine işaret etti.
Sadettin Tantan’ın İçişleri Bakanı olduğu dönemde bu tür suçlara karşı müsamahasız olduğunu, teşkilatı ona göre yönlendirdiğini ve bu gruplar üzerine yoğunlaştığını ifade eden Avcı, şu değerlendirmede bulundu:
“Öyle bir anlayışın döneminde de olaylar vardır ama asgarîye iner, her gün bu saha biraz daha kamu otoritesi tarafından denetlenir, takip edilir. İstihbarat teşkilatı, sorgu operasyon birimleri bu konuya daha ciddi yönelir. Bir dönem gelir ki, öyle bir iklim oluşur ki ülkede, yönetim, bu olaylara müsamahasız bakacağını tavrı ile gösterir. Bu konuda en ciddi şekilde olaya müdahale eder, bu sahayı tanzim eder, bu sahada haksız menfaat temin etmeye kalkanlara hemen müdahil olur. Asıl önemli olan budur; ama bir müddet sonra bakarsınız ki bu sahadaki insanlara daha ılımlı bakılıyordur, artık bu sahadaki insanlar hoş görülüyordur. Sanki bu insanlar kamuda kabul görüyormuş hāle dönüşülüyor.
Son zamanda Türkiye’de böyle bir iklim oluştu. Bunun belki birçok sebebi var ama en önemlisi, yönetimin, siyasetin bu kişilere böyle müsamahalı bakışı. Evet, insanlara hukuk dışında bakma hakkımız yok; ama hukukun içinde kalmak şartıyla da bu insanlarla mesafeyi korumak mecburiyeti var. Siyaset, asla suç gruplarıyla yan yana gelemez; ama son zamanda bakıyorsunuz ki siyaset, suç gruplarıyla beraber hareket etmeye başlıyor. Onlarla birlikte seminer, onlarla birlikte mitingler tertipliyor. Beraber gözükmekten hatta onlar adına konuşmaktan rahatsız olmuyor. Halbuki bu, dünyada hiç kimsenin kabul edeceği bir olay değil. Hatta bu kadar göz önünde olmasına rağmen insan anlamakta zorlanıyor ki, ‘Biz yanlış bir şey mi görüyoruz? Bir hayal mi görüyoruz?’ Nasıl olabilir böyle suç grupları olarak bilinmiş, bu konuda mahkûm olmuş insanlarla siyaset bu kadar yakın olabilir mi? Kişisel yakınlık olabilir. Arkadaşlık olur, dostluk olur ama kurumsal bir yakınlık olamaz. Siyasî partinin yakınlığı olamaz. Devlet görevlileri hiç olamaz.
“Mafya-siyaset yakınlığı, polisin ve yargının çalışmasını zorlaştırıyor”
Şimdi bu yakınlıktan dolayı kamu gücü de doğru çalışamıyor. Polis, hareket ederken korkuyor, hareketlerini ona göre ayarlıyor; çünkü siyasetin üst tarafına bakıyor. Yargı, bu konuda karar verirken çok daha zor karar veriyor, bu konuda hareket ederken zorlanıyor. Şimdi siz, Türkiye’de en ufak bir sosyal medyada bir tweet atıyorsunuz veya bir yerde konuşuyorsunuz, korkunç bir tepki gösteriliyor, hemen derdest ediliyorsunuz; ama suç gruplarının başında olan insanlar suç işliyor, eylemler yapıyor, onlara bu tepki gösterilmiyor. Bu, normalde kabul edilecek bir şey değil, mantık değil. Normal bir olay değil. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir ülke olmaz. Türkiye’de nasıl meydanı bu kadar boş bulduklarını ben de anlamakta zorlanıyorum; çünkü diyorum ki, hani siyasetin çok da menfaatine olan bir şey değil bu gruplarla beraber gözükmesi. Siyasete çok artı puan kazandırmaz. Bunlara çok büyük bir gelir temin etmez; ama sanki bir sahipsizlik, bir ilgisizlik…
“Mafyanın meşrulaştırılması, Türkiye için çok olumsuz puandır”
En yukarıda birilerinin ‘Ne oluyor? Böyle şey mi olur? Herkes kendine gelsin bakalım! Siyasetin alt düzeyindeki milletvekilleri, bakanlar, devlet görevlileri, bu insanlarla beraber yürüyemezsiniz, beraber gözükemezsiniz! Kişisel arkadaşlığınız, dostluğunuz ayrı bir şeydir ama kurumsal olarak yan yana yürüyemezsiniz!’ deyip herkesin kendine geleceği bir seslenişi bekliyor insanlar, kamuoyu. O sesleniş olmayınca, sanki kabulleniliyormuş gibi, böyle bir olay olabilir gibi, bunlarla yakınlaşalım gibi bir mantık doğuyor. Bu görünürde böyle ise, görünmez ortamda çok daha fazla vardır. ‘Yeraltı dünyası’ dediğimizin mānâsı da bu. O insanların kamuda bazı insanlarla ilişkileri vardır. Kimilerinin dostluk ilişkisi kimilerinin rüşvet ilişkisi vardır; ama bu, genellikle gizli saklı olur. Eğer açığa çıkarsa, birse, aşağıda yüz gizli vardır. E şimdi açıkta bu kadar devlet görevlileri, siyasetçilerle görüşüyorsa, artık diğer gizli planda daha birçok ilişki geliştiriliyor demektir. Herkes de bunu çok rahatlamış görebilir. Şu anda Türkiye’de yaşanan olayların, olumsuzlukların bazısının sebebinin de böyle olduğu kanaatindeyim. Çünkü bu saha biraz daha meşrulaşıyormuş gibi, kabul edilebilir bir olaymış gibi görülmeye başlandı. Bu, Türkiye için çok olumsuz puandır. Batı dünyasının bize bakışı çok değişebilir. Yarın bir gün bu konularla ilgili beraber çalışmaya kalktığınız zaman size bilgi vermekte zorlanırlar. Derler ki, ‘Sizin bu kişilerle çok fazla bağınız var.’ Sizinle bir iş birliği yapmaktan, bir araya gelmekten bile uzak dururlar.”
“Sedat Peker’in iddiaları araştırılmalıydı”
Hanefi Avcı, Sedat Peker’in iddiaları üzerine harekete geçilmesi, iddia edilen suçları işleyenlerin bedel ödemeleri gerektiğini ifade etti.
Avcı, Sedat Peker’in İçişleri Bakanı Süleyman Soylu hakkında da iddialarda bulunduğunun hatırlatılması üzerine de şunları söyledi:
“Sorun burada zaten. Herkes bir iddiada bulunur. Biz, bu iddialara ne doğru deriz ne yanlış deriz; ama bu iddiaların kamu gücü tarafından hukuka uygun biçimde araştırılıp soruşturulması gerekir. O soruşturma sonunda, araştırılır ve bir suç yoksa ilân edilir ve o kamu görevlisi de aklanır. Eğer araştırma sonucunda bir suç çıkarsa da o kamu görevlileri gerekli yargı önüne götürülür. Şimdi bunun ikisini yapmazsanız, burada çok anormallikle karşı karşıyayız. Hem insanlar töhmet altında kalıyor, çünkü böyle bir iddia var, doğru mu yanlış mı? Kamuoyu, ilk iddiayı duyduğu zaman doğru kabul ediyor. Belki de doğru değil. Bilmiyoruz; ama bu araştırılırsa, araştırma sonunda verilecek kararla kamu görevlisi aklanır veya suçlu olduğu ortaya çıkar. Şimdi bu kadar iddia var, hiçbiri araştırılmıyor.”
Hanefi Avcı, bu durumda yargının rolünün ne olduğuna dair bir soru üzerine de “Yargının idareyi bu konuda çalışmaya zorlaması lâzım.” dedi. Avcı, yargının kamuoyuna intikal eden konuyu inceleyip, soruşturmaya ön izin almak için ilgili makama yazı yazması gerektiğini söyledi. Avcı, “Bunlar olmadan savcı direkt soruşturma yapamaz. Yapar ama eksik kalır; çünkü bir tarafında kamu görevlisi var, bir tarafında bazı insanlar var. Kamu görevlisiyle ilgili yeterli soruşturma yapılamadığı için de dosya da yeterli oluşturulamaz; ama valilik, bakanlık ‘Ben bu soruşturmaya izin vermiyorum’ derse, savcının bu valilik kararına karşı idarî mahkemede dava açma hakkı var.” diye konuştu.
“Kanun herkese eşit uygulanmazsa suçtur”
Avcı, genellikle herkesin, hükümetin tavrına göre kendini ayarlama çalıştığını kaydetti. Avcı, sözlerine şöyle devam etti:“Bazı konularda hemen şimşek gibi cevap veriliyor. Hemen anında harekete geçiliyor. Polis, sabahleyin adamı evinde yakalayıp götürüyor. Niye? Savcı, talimatı veriyor. Diyor ki, ‘Gidin getirin.’ O da gidip, yakalayıp götürüyor. Bazı konularda ise talimat verilmiyor, harekete geçilmiyor. O zaman niye? Keyfiliğe bağlı değil. Kanun herkese eşitse, herkese eşit uygulanmalı. Harekete geçilmediği zaman şu mānâya geliyor: Bu suçlara karşı yukarıda bir hoşgörüyle bakış var. O kişilere karşı kollayıcı bir tavır içine giriyor. Devletin bazı insanlara farklı bakma hakkı yok. Devlet, bütün herkese eşit bakmak mecburiyetinde. Suç işlendiği zaman herkese karşı eşit şekilde hareket etmek mecburiyetindedir. Yapmazsanız bu suçtur.”