İzmir Bayraklı'da geçen hafta çok sayıda ölü balığın kıyıya vurması ve deniz renginde görülen değişimlerin ardından bölgede yoğun araştırma ve inceleme çalışmaları başlatıldı.
Konuyla ilgili Dokuz Eylül Üniversitesi Deniz Bilimleri ve Teknolojisi Enstitüsü Deniz Bilimleri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esin Suzer, İzmir Körfezi'nde yaşanan alg patlamasının, toksik maddeler üreterek oksijensiz bir ortam yarattığını kaydetti.
Yoğunlaşarak su yüzeyini kaplayan alglerin ölümlerinin ardından parçalanan organik maddelerin denizdeki oksijen seviyesini azalttığını belirten Suzer, bu sürecin, deniz suyundaki sıcaklık artışıyla birleştiğinde oksijenin daha da azalmasına ve balık ölümlerine neden olduğunu vurguladı.
Suzer, "Burada, sedimentte yani dipteki çamurda yılların birikmiş kirliliği var, bunlar da organik ve inorganik kirleticiler olarak balıklarda birikim yapıyor, besin zincirinden bize kadar ulaşabiliyor." dedi.
İzmir Körfezi'nde daha önce de görülen bu durumun, bu yıl deniz suyu sıcaklıklarındaki artış nedeniyle daha erken görüldüğünü ifade eden Suzer, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Biz körfezde ilkbahar ve sonbaharda 2 ayrı alg patlaması yaşarız, şu anda yaz döneminde yaşadık ve eğer bu nutrient yani besin tuzları azalmazsa bu patlamaları sonbaharda büyük ihtimalle yine yaşayacağız. Yüksek sıcaklıklar organizmaların üremesini tetikliyor, su sıcaklığı 28-29 derecelerde ve su sirkülasyonu olmadığı için durağan su ısındıkça ısınıyor. Şu anda İzmir iç körfezi göle dönüştü çünkü akıntı çok yavaş."
"Karşıyaka'da da görülebilir"
Alg patlamalarının, denizde hakim rüzgarlarla hareket ettiğinden yani sürüklendiğinden bahseden Suzer, hakim rüzgarın halihazırda iç körfeze doğru estiğini ve bu nedenle burada bir yoğunlaşma olduğunu, rüzgarın doğudan batıya doğru esmesi halinde aynı durumun Karşıyaka'da da görülebileceğini bildirdi.
Körfezdeki kirlenmenin evsel ve endüstriyel kaynaklı olduğu değerlendirmesinde bulunan Suzer, arıtma sistemlerinin yenilenmesi ve belediyelerin daha iyi arıtma yapması gerektiğinin altını çizdi.
İzmir iç körfezini en fazla Meles Çayı'nın etkilediği tespitini paylaşan Suzer, bazı fabrikaların atıklarını gece derelere bırakma ihtimali olduğunu ve bu fabrikaların çok iyi denetlenmesi gerektiğini dile getirdi.
Derelerin taşıdığı atık yükünün sadece Bayraklı ve Karşıyaka bölgelerini değil, Liman, Pasaport gibi bölgeleri de çok ciddi etkilediğini sözlerine ekleyen Suzer, "İç körfezin akıntı sistemi çok etkili değil, sığlık alanlar var ve akıntıyı engelliyorlar, o yüzden su çok aktif olarak değişmiyor, çok az değişiyor. Bu yenilenme olmayınca da oksijensiz su dibe çöküyor, organik parçalanmalar artıyor, hidrojen sülfür oluşumları ve kokular bundan kaynaklanıyor." diye konuştu.
Zehirli gazlar denizde
Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü Çevre Teknolojileri Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Azize Ayol da balık ölümlerinin ana nedeninin atık su deşarjları olduğunu söyledi.
Ayol, "Uzun yıllardır olan deşarjların birikimi neticesinde, özellikle deniz tabanına yakın yerlerde oksijen seviyelerinin çok düşük olması hatta oksijensiz koşulların oluşması, hidrojen sülfür gibi zehirli gazların deniz ortamına salınması nedeniyle balık ölümleriyle karşılaşıyoruz." sözlerini sarf etti.
Balık ölümlerinin özellikle Bayraklı civarında görüldüğünü, bu nedenle Meles Çayı'nın olduğu yerden, Arap Deresi'nden taşınan suların kontrol edilmesi gerektiğini vurgulayan Ayol, "Kentsel atık suları toplayan ana kolektörden denize herhangi bir sızıntı var mı, yok mu? Bunların sıkı bir şekilde izlenmesi gerekiyor. Dereler yoluyla atık su deşarjlarının taşındığı gibi aynı zamanda mevcut ana kolektör, 5 pompa istasyonuyla arıtılmak üzere Çiğli Atık Su Arıtma Tesisi'ne su taşıyor. Ama o kolektörde herhangi bir sızıntı olup, denize karışması söz konusu mu? Bütün bunların takip edilmesi gerekiyor. Ayrıca Körfez'de dip taramanın kapsamlı bir şekilde yapılması gerekiyor." ifadelerini kullandı.
Geçmiş yıllarda körfezde deniz marulları, farklı kirleticiler, koku problemi gibi olumsuzluklar yaşandığını hatırlatan Ayol, bu sene ise balık ölümlerinin ortaya çıktığını kaydetti.
İzmir Körfezi'nin çok uzun yıllar kirleticileri aldığını ve sıcaklık artışlarının etkisiyle yaşanan plankton patlamalarının tek başına balık ölümlerine yol açamayacağını anlatan Ayol, şöyle devam etti:
"Planktonun aşırı patlamasındaki nedenlerden biri atık suyun bir şekilde körfeze gidiyor olması, özellikle fosfor ve azot gibi besi elementlerinin su ortamında bulunması nedeniyle bu tür canlılar aşırı derece büyüyebiliyor. Sıcaklık önemli neden ama tek neden değil, atık suyun içindeki kirleticiler, planktonlar için ekstra bir besin kaynağı oluyor. Evsel, endüstriyel atıkların yol açtığı azot kirliliğinin ana kaynağı üre yani kanalizasyonla gelen insan atıkları. İzmir Körfezi 1 yılda bu hale gelmedi, yılların birikimi var."
"En az 10 yıllık birikimin körfezi bu hale getirmesi normal"
İleri biyolojik arıtma yöntemiyle çalışan Çiğli Atık Su Arıtma Tesisi'nin, 2000'li yıllarda devreye alındığını aktaran Ayol, "Ancak bu tesisin 2010'dan sonra eskimesi, dördüncü devre dediğimiz fazının biraz daha fazla geç devreye alınabilmesi, o tesisteki arıtmanın çok yeterli olmaması, derelerden gelen deşarjların engellenememesi gibi nedenlerden dolayı körfez yaklaşık 15 yıldır bu sorunlarla baş etmeye çalışıyor. Doğal olarak her su ortamı kapasite olarak belli bir kirliliği kaldırabilir ama şimdi sirkülasyonun olmadığı, daha çok kapalı, iç tarafta olan bir körfezden bahsettiğimiz bu noktada en az 10 yıllık birikimin körfezi bu hale getirmesi normal." yorumunu paylaştı.
Belediyeler tarafından yapılan bazı bakım onarım çalışmalarının yeterli düzeyde olmadığını, benzer bütün iç suların daha kapsamlı izlenmesi gerektiğini belirten Ayol, acil olarak yapılması gerekenleri şöyle sıraladı:
"Nasıl ki müsilaj için Marmara Eylem Planı yapıldıysa, İzmir Körfezi için de acil bir eylem planın yapılması, atık su deşarjlarının önlenmesi, mevcut atık su arıtma tesislerinin verimliliğinin kontrol edilmesi lazım. Sağlıklı bir şekilde dip taraması yapılarak körfezdeki kirleticilerin uzaklaştırılması, bir akış sağlanması gerekiyor. Aksi halde birkaç yıl içinde müsilaj benzeri sorunları konuşuyor hale geliriz. Çiğli Atık Su Arıtma Tesisi ne kadarlık bir performansta çalışıyor, suları arıtıyor, orada üretilen çamurlar nasıl işleniyor? Buranın, İZSU (İzmir Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü) tarafından yeniden ele alınması gerekiyor."