Gazeteci Abbas Güçlü "Ücretli Öğretmenlik" başlıklı yazı kaleme aldı. "Hangi mesleğin ücretlisi var ki, ücretli öğretmenlik söz konusu? Aynı okulda, aynı derse gireceksiniz ama ne aldığınız ünvan ne de aldığınız maaş aynı değil. Bu eğitimi, öğretmeni, çalışanı, öğrenciyi değersizleştirmek değil de nedir" diyen Güçlü'nün yazısının tamamı şu şekilde;
Öğretmen olmayı hak etmeyeni sınıfa sokmamak, sınıfa girip ders veren herkesi de öğretmen olarak görüp, her türlü özlük haklarını ona göre vermek gerekir.
100 bine yakın ücretli öğretmen var ve bunlardan bir bölümü iş bulamadığı için bu statüye ve bu maaşa mecbur kalıyor ama önemli bir bölümü de eğitim fakültesi mezunu ve atamayı bir kaç puanla kaçıran öğretmenlerimiz.
Onları bu şekilde ezmemeliyiz, zaten bozuk olan morallerini ve şartlarını daha zorlaştırmamalıyız.
Öğretmenlik bir sevda işidir, farklı alanlarda da iş bulabilecekken ve hele hele ücretli öğretmenliğe razı olmuşken onlara bir de taşeron mantığı ile bakmak hiç doğru değil.
Öğretmen yetiştirme, atama ve kariyer sistemleri sil baştan yeniden ele alınmalı ki bu sorunlar tümüyle ortadan kalksın.
Gazeteci Abbas Güçlü, "Ücretli Öğretmenlik" başlıkı yazı kaleme aldı.
"Öğretmen olmayı hak etmeyeni sınıfa sokmamak, sınıfa girip ders veren herkesi de öğretmen olarak görüp, her türlü özlük haklarını ona göre vermek gerekir" diyen Güçlü'nü
Uzun yıllardır atama bekleyen yüzbinlerce öğretmenimiz varken farklı modellere yönelmek, öğretmenlik gibi kutsal bir mesleğin itibarını zedelenmenin ötesinde ne işe yarıyor?
Bugüne kadar ne işe yaradı?
Bundan sonra ne işe yarayacak ki hala ısrar ediliyor?..
Öğretmenliği her daim baş tacı eden bir kültürden geliyoruz.
Bunun değiştiğini de asla sanmıyoruz ve onlara saygımız hala sonsuz.
Peki o zaman bu yaşananlar niye?..
Öğretmenlerimizin huzuru yoksa öğrencisiyle, velisiyle, diğer paydaşlarıyla ve en önemlisi de aileleriyle birlikte ormilyonlarca insanımız huzursuzdur.
Ne olur artık bunu anlayalım ve geleceği ona göre dizayn edelim...