Kocaeli Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Fadime Serçeli, Kahramanmaraş merkezli olan depremlerin ardından fay hattının sismografik araştırmasını yaptıklarını belirterek, inceledikleri bölgede "6,5 metrelik atım (yer değiştirme)" tespit ettiklerini kaydetti.

Serçeli, Elbistan'da üniversitede beraber görev yaptığı bilim insanlarıyla deprem bölgesinde yerin sismografik incelemesini yaptıklarını anlattı.

İlk depremden dakikalar sonra yine bölgede sarsıntı yaşandığını hatırlatan Serçeli, ilk depremde hasar alan binaların ikinci ve 9 saat sonra meydana gelen üçüncü depremle tamamen yıkıldığını ya da hasar gördüğünü ifade etti.

Bölgede Doğu Anadolu Fayı olduğunu, fayın Karlıova'dan başlayıp Kahramanmaraş'a kadar uzanarak oradan iki kol halinde devam ettiğini belirten Serçeli, şunları söyledi:

"Fay sismologları ya da yer bilimcilerinin sol yönlü doğrultu atımlı fay dediğimiz türde bir fay. Yani depremler sırasında iki blok birbirlerine göre yanal yönde hareket ediyor. Bölgede Doğu Anadolu Fayı'nın aslında Çardak Fayı diye tanımladığımız faya gittik, 6,5 metrelik atımı gördük. 6,5 metre demek, çok kısa bir zaman sürecinde yani o depremin olduğu zaman sürecinde yerin 6,5 metre bütün olgularıyla, dağıyla, taşıyla, deresiyle, binasıyla, insanıyla, fabrikalarıyla ilerlemesi demek. Bu 6,5 metre her yerde, kırılan her yerde aynı değil. Maksimum olan genelde ilk merkezin olduğu yerde oluyor. Biz Nurhak Barış köyüne gittik, orada biraz köyün dışına doğru bir bölgede bu fayı gördük, bu atımı da çok rahatlıkla izledik ve ölçümlerimizi aldık."

'GENELLİKLE YÜKSEK BİNALARDA'

Serçeli, Adana'da yaptıkları incelemede ise yıkımların genellikle yüksek binalarda yaşandığını, Kahramanmaraş'ta ise hasar alan yerlerin belirli bölgelerde toplandığını gördüklerini dile getirdi.

Elbistan'ın ortasından Ceyhan Nehri'nin geçtiğini hatırlatan Serçeli, nehrin muhtemel dolgu taşıdığı malzemeyle oluşmuş kesimine denk gelen binaların çok daha fazla hasar alarak yıkıldığını ifade etti.

Bölgedeki yıkımların zemin ve bina uyumsuzluğu kaynaklı olacağını da düşündüklerini belirten Serçeli, "Diğer taraftan da baktığımızda zemin gerçekten burada kötü. Deprem sonrası bu bölgede alınan kayıtlara baktığımızda zemin büyütmesinin oldukça fazla olduğu da görülüyor." diye konuştu.

Türkiye'nin deprem kuşağında yer aldığını anımsatan Serçeli, Türkiye'nin en büyük kısmının Anadolu bloğu üzerinde kurulduğunu, bu bloğu Kuzey Anadolu ve Doğu Anadolu fayının sınırladığını ifade ederek, şunları kaydetti:

"Altta Arap blok plakası, yukarıda da Avrasya plakasının sıkıştırması altında bulunan Anadolu bloğunun batıya doğru kaçmak zorunda kalması sonucunda oluşmuş iki büyük fayımız var. Neden kaçıyor batıya doğru? Çünkü sıkıştırma söz konusu ve bir şekilde o bloğun batıya doğru hareket etmesi gerekiyor. Ülke çapında baktığımızda çok farklı miktarlarda kaymalar söz konusu. Bunlar yer yer 2-3 milimden 10-15 milime kadar hatta daha fazlaya varan ölçümler. Bu hareketler baktığımızda yıl bazında çok fazla görülmese bile bunu yüzyıllara ya da onlarca, yüzlerce yıla vurduğunuzda gerçekten büyük miktarlar ortaya çıkıyor. Biz bugün 6,5 metre atımı eğer ölçtüysek demek ki 6,5 metre atım yapacak kadar bir enerji birikmesi ya da sıkıştırma söz konusu olmuş. Tarihsel olarak depremlere baktığımızda bölgede büyük ve yıkıcı depremler var ama ondan sonra depremler yok. İşte bu geçen uzun süre bu bölgede böyle büyük bir depremin oluşmasına neden oldu."

Kocaeli Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Jeofizik Mühendisliği Bölümü Sismoloji Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ergin Ulutaş ise uzmanlık alanı olan ivme ve zemin büyütmesi konusunda çalışmalar yaptığını belirtti.

Söğütlü Çay civarında yaklaşık 380 sismik hız değerleri bulunduğuna dikkati çeken Ulutaş, "Bu bölgede zemin büyütmesinin olabileceğini gösteren değerler var. Ölçülmüş kayıtlara baktığımızda da görüyoruz ki bu da gerçekten ivme değerlerinin yüksek olduğunu gösteren sonuçlar. Bu açıdan baktığımızda yıkımın temel sebepleri arasında bu etkiyi sayabiliriz ama tabii ki bunun üzerine inşaatın eklenmesi ve bu ivme değerlerine, bu zemine dayanamayan yapılarda çökme olarak diyebiliriz." şeklinde konuştu.

Aynı üniversiteden Doç. Dr. Tahir Serkan Irmak da zemin özelliklerine belirleme çalışmasının deprem öncesi yapılıp, binaların o değerlere göre tasarlanmasının gerekli olduğunu söyledi.

Dr. Öğretim Üyesi Berna Tunç ise deprem ve diğer afetler için hazırlıklı olunması ve bu konuda ciddi adımların atılması gerektiğini belirtti.