İsrail ABD’nin desteğiyle yıllardır Filistin ve komşu ülkelerde katliam ve işgaller yapıyor, son bir yıldır Gazze’de soykırım uyguluyor, başta Müslüman ülkeler olmak üzere tüm dünya, bu haydutlara karşı sessiz ve etkisiz kalıyor.
İsrail’in Filistin’de yaptığı soykırıma batılı ülkelerin destek vermesi veya sesiz kalması, Batı'nın demokrasi, hukuk, insan hakları ve sözde terörizm karşıtlığının bir tiyatro olduğunu göstermiş ve maskeleri bir kes daha düşmüştür.
İşte uluslararası örgütlerin en büyüğü olan "Birleşmiş Milletler" (BM)
Bir BM düşünün ki, veto hakkına sahip olan beş ülke olacak, bu beş ülkenin istemediği hiçbir karar çıkmayacak ve bu beş ülkenin de geçmişten bugüne eli kanın içinde olacak,
Bir BM düşünün ki, katil Siyonistlerin oluşturduğu bir terör örgütünü İsrail devleti diye tanısın, 1948 yılından bu yana yaptığı işgal ve katliamları görmesin, hakkında onlarca formalite karar alsın ama uygulamasın, ABD üzerinde onu korumaya alsın ve ancak yaptırım Müslüman ülkelere olsun,
Bir BM düşünün ki, yüzlerce personeli terör örgütü İsrail tarafında öldürülsün ve herhangi bir yaptırım yapamasın,
Bir BM ve AB düşünün ki, aylardır Gazze'de soykırım yapan, Yemen, İran, Lübnan ve Suriye’yi bombalayan, işgal eden ve istediği ülkelerde suikast yaparak hiçbir sınır tanımayan İsrail’e, bir sözü olmayacak aksine çok yönlü destek verecek ama İsrail’e misilleme de bulunan İran’ı “kınayacak ve dur” diyecek,
Bir BM düşünün ki, aylardır Gazze’de soykırım yapan, komşu ülkelere saldırıp işgal eden, her türlü insanlık ve savaş suçunu işleyen, uluslararası hukuku tanımayan İsrail terör örgütünün başı katil Netanyahu'yu, devlet başkanı diye kürsüsünde konuşturacak ve tehditlerini dinleyecek,
Bir BM düşünün ki, İsrail’e her türlü desteği veren ABD’nin kontrolünde olacak ve İsrail’in aleyhinde, ABD’nin istemediği hiç bir karar çıkmayacak,
Bütün bu örnekler, Birleşmiş Milletlerin iflas ettiğini, dünya barışını sağlayamadığını, yeni bir yapılanma veya D-8 gibi bir kuruma ihtiyaç olduğunu gösteriyor.
Arz-ı Mev'ud inancına dayalı İsrail’in nihai hedefinin Mısır, Suriye, Irak, İran ve Türkiye olduğu açıktır.
Hatırlanacağı gibi, son günlerde Erdoğan’da sık sık bunu dillendirmeye başladı!
Ancak bu hedefin ve Erdoğan'ın yeni duyduğu bir şey olmadığını bilmemiz gerek;
Erdoğan, 2003 yılında, "İsrail devletinin yaşama hakkını kimsenin tehdit etmesine Türkiye razı olmayacaktır” dediğinde de,
Erdoğan, 2004 yılında American Jewish Committee (AJC)'den "Cesaret ödülünü" alırken de, BOP eş başkanı olurken de,
Erdoğan iktidarı, Türkiye-İsrail ticaret hacmini 2002 yılında 1.41 Milyardan 2022 yılında 8.91 Milyar dolara çıkartırken de, Kürecik radar üssünü kurarken ve Ceyhan üzerinden İsrail'e petrol gönderirken de,
Erdoğan iktidarı, İsraili ziyaret ederken ve İsrail Cumhurbaşkanlarını Türkiyede kabul ederken de İsrail’in 76 yıllık işgal, katliam ve hedefi aynı idi ve biliyordu.
Ne değişti? İsrail'in bu hedeflerini yıllarca haykıran Erbakan Hocanın yanında siyaset yapan biri olan Erdoğan, bunu bildiği halde bugüne kadar hangi tedbiri aldı?
İsrail'in hedefini bildiği, son konuşmalarında dile getirdiği ve Gazze'deki soykırım devam ettiği halde, büyükelçilik açıksa, ticaret devam ediyorsa, Ceyhan’dan petrol akmaya devam ediyorsa, Kürecik radar üssü İsrail’e istihbarat sağlamaya devam ediyorsa, Erdoğan’ın bu söylemlerinin ne anlamı var? Anlaşılan o ki, İsrail'e yönelik doğru olan bu söylemlerin sadece iç siyasete yönelik olduğudur.
Görüldüğü gibi, "Büyük İsrail" hedefini gerçekleştirmek için, İsrail bütün coğrafyamızı kan gölüne çevirmek istiyor.
Bundan dolayı, Müslüman ülkeler bütün siyasi ve mezhebi farklılıkları bir kenara bırakmak zorundadır. Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır.
Bilelim ki, BM ve NATO başta olmak üzere birçok uluslararası kuruluş, küresel gücün vurucu ve yaptırım gücü, diğer ülkeler için oyalama kuruluşlardır.
BM ile adil ve yaşanabilecek olan bir dünyanın oluşturulması mümkün değildir
Dünyada yaşanan çatışma ve savaşlara bakıldığında, dünya barışının batılı küresel güçlerin eliyle sağlanamayacağı görülüyor.
Müslümanlar, yaşadıkları işgal ve katliamların durdurulmasını, işgalci ve katillerden merhamet dilenmek yerine, Erbakan hocanın başlattığı ve bugün Saadet Partisi’nin devam ettirdiği Milli Görüş hareketinin yıllardır dile getirdiği İslam Birleşmiş Milletleri, İslam NATO’su, İslam Dinarı, İslam Ortak Pazarı, İslam Kültür İş Birliğini kurmaları gerekir. Çünkü güce karşı, güç gerekli.
ABD ve İsrail’in yaptığı bütün işgal, katliam ve soykırımlar, onların gücünden ziyade Müslüman ülkelerin dağınıklığı ve işbirlikçi idareciler tarafından yönetilmesidir.
Erbakan Hocanın 1996-97 yılındaki iktidar döneminde kurduğu D-8 ile işbirlikçi olunmadığı zaman 11 ayda neler yapılabileceğini göstermiştir.
Dağınık ve paramparça olmuş İslam ülkelerini bir araya getirebilcek ve yaşanabilir adil bir dünyanın kurulmasını, ancak Erbakan hocanın yol arkadaşları ve davasının devamı olan Saadet Partisinin yapabileceğine inanıyorum.
Müslüman ülkelerin, farklılıklarını bir kenara bırakarak birlikte heraket etmekten başka kurtuluş yolu yoktur.
Aksi durumda İsrail inancına göre "Arz-ı Mev'ud" haritasını oluşturmak için adım adım, ülke ülke işgal ve katliamlarını sürdürecektir
Vesselam