Bilim ve teknolojide dünyanın geri kalanıyla arasını fazlasıyla açan Avrupa, bunu reform hareketleri sonrası başlayan pozitivizm'e borçludur.
Pozitivizm, bilgiyi sadece duyular aracılığıyla elde edilebilen gerçeklere dayandırmayı savunan bir düşünce sistemidir. Özellikle reform hareketleri sonrası Avrupa’da Katolik kilisesinin bütün öğretilerini ve geleneklerini sıfırlayan pozitivizm, bilim üreterek insanlığa çok şey kazandırmıştır.
Özellikle Martin Luther'den sonra Katolik kilisesinin öğretilerine ve gelenekleri sıfırlanıp başlayan aydınlanma dönemi bir çok olumlu gelişmeyi bir araya getirdi. Bilim, teknoloji ve sanat yükselişe geçti. Bu aydınlanma dönemi önce merkantalizme, Fransız ihtilalini, sonra sanayi inkılabına ve 1. Dünya savaşına giden süreci hazırladı.
Pozitivist bakış açısı, o güne kadar birikmiş tüm ilmi bir kenara bırakıp en baştan bütün konuları nötr değerlendirmeye yöneltti. Nitekim Avrupa 300/400 yıllık yeni birikimleri ile sanayi ve teknoloji alanlarında büyük gelişmeler kat etti.
Ancak, İslam dünyası pozitivizmi eleştirirken, bu yaklaşımın sadece duyusal verilere dayanarak metafiziksel ve manevi gerçekleri göz ardı etmesinden dolayı uzak durdu. İslam, sadece maddi dünyayı değil, aynı zamanda manevi boyutları da kapsayan bütünlüklü bir bakış açısını savunuyordu. Bu yüzden başta Osmanlı olmak üzere İslam dünyası Avrupa’daki pozitivist akımdan uzak durmayı tercih etti.
Pozitivist Avrupa, Osmanlı’yı yendi, İslam dünyasını da paramparça etti. Fakat her iki tarafında kaybettiği bir şey vardı; Yüzyıllardır deneyimlerle oluşmuş, katlanarak gelmiş kadim bilgiler…
Bugün hala İbn-i Sina’yı tam olarak keşfedememişsek, İbn-i Haldun’un Mukaddime’sini okuyamamışsak, Cezeri’yi, Harezmi’yi araştırmamışsak bunun kuvvetli sebebi pozitivist bakış açısıdır.
Tedavi, teşhis ve tespitten sonra gelir, tedaviye başlamanın zamanı geldi de geçiyor bile…