TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Rusya ziyareti dönüşünde uçakta gazetecilerin sorularını cevaplandırdı.

Hüseyin Çelik: AK Parti kendisini MHP'ye de mahkum etti Hüseyin Çelik: AK Parti kendisini MHP'ye de mahkum etti

Rusya'daki görüşmelerinin, planladıklarından çok daha verimli geçtiğini belirten Kurtulmuş, "Böyle bir konjonktürde, Türkiye ile Rusya arasında bölgesel ve küresel meseleler de dahil olmak üzere tüm konuların detaylı bir şekilde ele alınması çok faydalı oldu. Açıkçası çok anlamlı bir ziyaret olduğunu söyleyebilirim. İnşallah sonuçları da iyi olur. Bundan sonra ele aldığımız bu başlıkları takip edip, hedefine ulaşmasını, sonuçlanmasını temin etmeye çalışacağız." diye konuştu.

Rusya'nın Türkiye'ye ilgisinin, Türkiye'nin izlediği ilkeli, çok taraflı ve barışçıl dış politika sayesinde olduğunu kaydeden Kurtulmuş, şunları söyledi:

"Muhataplarımızın tamamı biliyor ki; Rusya-Ukrayna krizinin çözülmesi için Türkiye çok yoğun bir gayret sarf etti. Belli bir noktaya da gelinmişti zaten. Sayın (Vladimir) Putin ile görüşmemizde ben Dolmabahçe mutabakatını dile getirdim ama Dolmabahçe görüşmelerinde maalesef Ukrayna'yı masadan kaldırdılar. İlkeli, çok taraflı bir tutum izlenmiş olması, sorunlara takılmak yerine onları çözme iradesiyle davranılması, Türkiye'ye olağanüstü yüksek bir güvenilirlik kazandırdı. 'Türkiye bir şey söylerse bunu yapar.' Sayın Cumhurbaşkanı'mızın şahsında da böyle çok yüksek bir güven duygusu oluşmuş. Rusya'da, beklediğimizin üstünde bir teveccühün olmasının temel nedenlerinden birisi de Türkiye'nin izlediği bu ilkeli ve etkili tutumdur."

Kurtulmuş, kendisine Rusya Federal Meclisi Federasyon Konseyi Genel Kurulu'na hitap etme imkanı verilmesinin önemine vurgu yaparak Türkiye'den bir siyasetçinin ilk kez Genel Kurul'da konuştuğunu anlattı.

TÜRKİYE'NİN BRICS ÜYELİĞİ

TBMM Başkanı Kurtulmuş, BRICS'in ağırlıklı olarak ekonomik işbirliği teşkilatı olduğunu anımsatarak "NATO, bir savunma iş birliği teşkilatı. Türkiye NATO üyesi ama aynı zamanda Rusya ile de işbirliği içerisinde. Türkiye hiçbir zaman bu ilişkileri birbirinin alternatifi olarak görmedi. Böyle düşünmediğimizi, kategorik olarak böyle bir anlayışa karşı olduğumuzu başından itibaren söyledik. Bu Türkiye'nin dış politikada elini rahatlatacak bir yaklaşımdır. Açıkçası BRICS'in güçlenmesinin ve bir denge oluşturmasının dünya barışının korunmasında etkili olacağı kanaatindeyim." dedi.

Kendisinin Moskova'da, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ise Birleşmiş Milletler'de BM'nin yapısının değişmesi gerektiğine yönelik açıklamalarının ne zaman sonuç vereceğinin sorulması üzerine Kurtulmuş, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Dünya maalesef sanki bir felakete doğru koşar adım gidiyor. 'Kavgada yumruk sayılmaz' denir ya, kimin kime ne zarar vereceğinin önceden tespit edilemeyeceği bir döneme girebiliriz. Özellikle İsrail'in saldırganlıkları dünyayı böyle bir noktaya getirdi. Dünya halkları bağlamında, yani çeşitli ülkelerde ve coğrafyalardaki özellikle barış, adalet duyguları yüksek geniş kitleler için söylüyorum, bu türbülansın içerisinden çıkmanın en pratik yolu yeni bir küresel sistemin kurulmasıdır. Çok kolay bir şey olmadığının farkındayım. Hiç kimse sahip olduğu ayrıcalıkları ya da avantajlı olduğu konumları değiştirmek istemez. Tabii, dünya sisteminde bu tür köklü değişiklikleri talep eden fikirlerin bir olgunlaşma sürecinin olacağı da aşikardır."

Kurtulmuş, Türkiye'nin, BM'nin yapısına ilişkin eleştirilerini daha önce de dile getirdiğini anımsatarak "O zamanlar belki insanlar ne demek istediğimizi tam olarak anlamıyordu. Şimdi bu sıkıntıları bizzat pratikte yaşıyorlar. Artık bu tezin destekleyicisinin çok daha fazla olacağı bir döneme giriyoruz. Yeni sistem iki temel eksen üzerinde kurulmalıdır. İnsanların yaratılışta eşitliği ve devletlerin egemenlikte eşitliği. Ülkeler, 'Biz veto hakkına sahibiz' diyerek böylesine çarpık bir düzenin devam etmesini umarım savunmazlar. Çünkü krizin ve çatışmanın gittikçe yükseleceği bir döneme doğru hızla ilerliyoruz. Büyük bir uluslararası kriz patladığında veto hakkı kimseye bir avantaj sağlamayacak. Bu nedenle yeni sisteme bir hazırlık süreci, olgunlaşma süreci gerektiğini düşünüyorum." diye konuştu.

TÜRKİYE İLE SURİYE ARASINDA NORMALLEŞME ADIMLARI
Kurtulmuş, İsrail'in en büyük gücünün ne Amerika ne askeri teknolojisi ne uluslararası medyadaki hakimiyeti ne uluslararası finans ve uluslararası akademideki hakimiyeti olduğunu belirterek, şunları kaydetti:

"Bunlar İsrail'e bir güç veriyor ama İsrail'in en büyük gücü, bölge ülkelerinin, İslam ülkelerinin dağılmışlığı, parçalanmışlığı ve çaresizliğidir. Dünya halkları tepkilerini gösterirken, Türkiye olarak bizlerin de bölge ülkelerini, Orta Doğu ülkelerini aralarındaki siyasi farklılıkları bir tarafa bırakıp birlikte hareket edebilecekleri bir noktaya getirmemiz şart. Çok acıdır; Suriye'deki iç savaş başladığında insanlar Lübnan'a kaçtılar, şimdi ise Lübnan'dan Suriye'ye kaçıyorlar. Şunu artık görmek lazım, siyonizmin paranoyak bir dini argümanla beslediği; Nil'den Fırat'a kadar bu bölgeyi hakimiyet altına alma siyaseti son aşamasına geldi. Türkiye'de bu siyasetin nihai hedeflerinden biridir. Bu tehlikeye karşı uyanık olmamız gerekiyor. Türkiye ile Suriye arasındaki sorunların süratle çözülmesi ve normalleşmenin ötesinde çok yakın diyalogların ortaya konulması lazım. (Binyamin) Netanyahu ve çetesi şöyle görüyor; 'Biz ve bize köle olmak zorunda olan Orta Doğu halkları.' Orta Doğu halkları eğer köleleştirilmeye rıza göstermiyorlarsa birleşmeye, bütünleşmeye doğru yönelmelidir."

ANAYASA'NIN İLK 4 MADDESİ TARTIŞMALARI
Kurtulmuş, HÜDA-PAR'ın gündeme getirdiği Anayasa'nın ilk 4 maddesi tartışmalarına ilişkin de soruya yanıt verdi.

Kurtulmuş, "İlk dört madde tartışması, lüzumsuz yere vakit kaybetmektir. Meclis'te temsil edilen partilerin çoğunluğu hatta tamamına yakını ilk dört maddeyle ilgili en ufak bir problemleri olmadığını ısrarla söylüyor. Dolayısıyla ilk dört madde konusu gündeme gelmeyecektir." dedi.

TBMM Başkanı şöyle devam etti:

"Nihayetinde anayasa yapmak bir aritmetik meselesi. Meclis, kahir ekseriyeti ilk dört maddeyi tartışmayı uygun görmüyorsa bunu ısrarla gündeme getirmek lüzumsuz bir zaman kaybıdır. Sanki böyle bir tartışma varmış gibi ilgili ilgisiz herkes topa giriyor ve bunun üzerinden vatan bekçiliğine soyunuyor. 1920’den beri bu vatanın bekçisi, egemenliğin kayıtsız, şartsız sahibi olan Türk Milleti ve onun yetkilendirdiği TBMM'dir."