Araştırmacı - Yazar Ekrem Şama, Milli Gazete'deki bugünkü yazısında Aksa Tufanına ilişkin detayları ele aldı. 

İşte Şama'nın yazısının tamamı;

Filistinli mücahitlerin başlattığı Aksa Tufanı ve ondan beri 8 aydır süren kanlı harekât sırasında meydana gelen olaylar, dünyada çok şeyi değiştirdi. Adeta bir aydınlatma fişeği gibi her yanı aydınlattı.

Bazıları buna “maskeleri düşürdü” diyorsa da sadece maskeleri düşürmekle kalmadı, birçok doğru bilinen yanlışı da ortaya çıkardı.

Önce dünyadaki duruma bir göz atalım:

Dünyadaki zalimleri de arkasına alan İsrail denen devletin, kendini yanlış olarak tanıttığı gibi masum ve mağdur olmadığı, saldırgan, acımasız, kendini üstün gören bir zalim, katil ve soykırımcı olduğu anlaşıldı. Batı ve uzak Batı’daki devletlerin ekseriyetinin bugüne kadar İsrail yanlısı uyguladıkları politikalarını kendi halklarından kopuk olarak uyguladıkları ortaya çıktı. Başta gençler olmak üzere, halkları artık bu yanlış politikalara karşı bir kıyam hareketi içine girdi. Üniversite öğrencileri başta olmak üzere bütün halk, kendi yöneticileri ve parlamentolarına karşı asıl mağdurun Filistin halkı olduğunu anlayarak bu yönde protestolar yapılır oldu.

Yine Filistinli Mücahitlerin bu harekât sırasında en zor ve ağır şartlar altında bile gerçek İslam kaidelerini uygulamadaki başarıları, dünyada İslam’a bakışı değiştirdi. Nasr Suresi’ndeki ayetler tecelli etmeye başladı. (Allah’ın yardımı gelip fetih gerçekleştiğinde ve insanların akın akın Allah’ın dinine girdiğini gördüğünde; Rabbine hamd ederek şanının yüceliğini dile getir ve O’ndan af dile; şüphesiz O, tövbeleri çok kabul edendir.) beyanı ilahisi gereği, İslam’a genel bir sempatinin oluştuğunu, ihtida hareketlerinin başladığını ve her gün artarak devam ettiğini görmekteyiz. Temenni etmekteyiz ki, doğudakilerin, kıymetini bilip hakkıyla sahip çıkamadıkları İslam Güneşi’nin Batı’dan doğmasının emareleri olsun. “Yeni Müslümanların tekbirlerle ve tesbihlerle Roma’yı sevgi çemberine alıp kuşatmasının ve fethinin” başlangıcı olsun.

Yine Aksa Tufanı’nın aydınlatması ile gördük ki, mevcut yönetimleri itibarıyla İslam dünyası birkaç istisnası ile Siyonizm’in etkisine girmiş. Bunca katliam ve savaş suçu karşısında toplanıp, kınayıp, dağılmaktan öte kıllarını kıpırdatacak durumda değiller. Netanyahu’nun “oturun oturduğunuz yerde, koltuklarınıza sahip çıkın” komutuna aynen uymaktalar.

Aksa Tufanı’nın ışığında kendi yöneticilerimizin durumuna da bir göz atalım:

Bizim iktidar yöneticilerimizin durumu dışımızdaki İslam ülkelerinin durumundan çok daha değişik ve menfi. Söz olarak katil İsrail’e en ileri derecede ağır kelimeler sarf ederken fiili olarak onların işine yarayacak şeyler yapılıyor. Bunlar dile getirilirse hemen yalanlama, itham ve hakarete varan sözlerle karşılıyorlar. Mesela İsrail ile ticaret konusunu aylarca yalanlamakla uğraştılar. TBMM’de kürsüden delilleri ile bu konular açıklanırken de en ağır hakaretler ve sataşmalarda bulundular. Hatta merhum Milletvekili Hasan Bitmez’in bu hakaretlerin tetiklediği kalp krizi sonucu vefat ettiğini herkes biliyor. Sonra günde 8 gemi dolusu yardım malzemesi, 7 ay boyunca binlerce gemilik malzemenin söz konusu olduğu ticaret olayı açığa çıktığında önce kısmi, sonra umumi olarak İsrail ile ticareti yasakladıklarını açıklamak zorunda kaldılar. Ne var ki, bu ticaretin yasaklanmasına rağmen, başka ülkeler üzerinden devam ettirildiğine dair iddiaların araştırılmasını bile engellediler. İsrail’e savaş açmak dışında yapılabilecek hiçbir yaptırımın da halen yapılmadığını bilmekteyiz.

Ayrıca dünyada katil İsrail’i protesto eylemleri ayyuka çıkmışken, bizde adeta yasaklanmaktadır. Cumhurbaşkanı’nın açıklamaları ile de sabit olan Gazze’den sonra sıranın bizim topraklara geleceğinin anlaşılması üzerine halkın ayağa kaldırılması gerekirken, tam aksine, İsrail’e ve onun baş destekçisi Amerika’ya karşı eylem yapan gençler gözaltılarla, polis önlemleri ile şiddete maruz bırakılarak, hanımlar için çıplak arama iddiaları dahil en ileri derecede caydırıcı hareketlere maruz bırakılmaktadırlar. Batı’da parlamento binalarında ve hatta oturum salonlarında, meydanlarda, üniversite kampüslerinde, katedral çatılarında, silah üretici firmaların önlerinde, İsrail büyükelçilik binaları önünde, stadyumlarda, her yerde eylem yapılabilmesine rağmen, bizde spor karşılaşmalarında pankart açılmasına bile gözaltına almakla mukabele ediliyor. Saadet Partisi’nin İsrail’i ve işbirlikçilerini tel’in eden afiş ve pankartları yırtılıp indiriliyor, gençler gece yarılarında gözaltına alınıyor. Yürüyüş ve mitingler iptal ediliyor.

Bütün bunlar gösteriyor ki, İslam dünyasının vurdumduymaz tavırlarının yanında bizim yöneticilerimizin laf olarak aleyhinde ama her türlü destek olarak fiilen İsrail’i koruyucu işlerin yapılması ile bizim durumumuzun diğer İslam ülkelerinin durumundan daha beter olduğu Aksa Tufanı’nın aydınlatması ile ortaya çıktı.

Bu çok acı gerçekler, bizim yöneticilerimizin 20 küsur sene önce her şartta İsrail’i koruyup kollamak için sözlü senet vererek iktidara geldiklerinin bir göstergesidir. Bu aydınlanan gerçekler yavaş yavaş her kesim tarafından alenen görülmeye başlanılmıştır.

Evet, Filistin mücahitleri birçoğunun maskelerini düşürmenin yanında, dünyanın İsrail’in iç yüzünü anlaması için bir aydınlatma fişeği görevi de yapmıştır, yapmaktadır.

Bu da Aksa Tufanı’nın dünyayı değiştireceği ümidinin artması demektir.

 İslam güneşi

 İşbirlikçi yöneticiler anlamazlardı,

Burada adalet, feraset batıyordu;

Bu devir “doğu”da batarsa güneş,

Doğuşlara gebedir “batı yurdu”…