15 Temmuz Darbe Girişimi ve KHK Mağdurları

15 Temmuz darbe girişimi üzerinden 7 yıl geçti. Bu vesile ile hayatını kaybeden tüm vatandaşlarımıza bir kes daha Allah’tan rahmet, ailelerine sabır diliyor, gazilerimizi minnetle anıyorum.

Abone Ol

Bu darbe girişimine, siyasi görüşü, partisi, ırkı, dili, fikri ne olursa olsun, devlet, millet ve istikbali için bütün vatandaşlarımız elbirliğiyle, büyük bedeller ödeyerek karşı koymuştur.

Ekonomide aldıkları yanlış kararların bedelini vatandaşın ödediği gibi, bu darbe girişiminde de, camaatla irtibatlı, iltisaklı olan ve buna zemin oluşturan ve zamanında gerekli tedbirleri almayan AKP iktidarının, hatasının bedelini yine vatandaşlar ödemiştir.

Her kurum ve meslekten irtibatlı ve iltisaklı kişiler bulunurken, ne hikmetse, bu darbenin ve terör örgütüyle irtibatlı ve iltisaklı olan, ““siyasi ayağı” bir türlü bulunamamıştır!

AKP’liler için 17/25 Aralık sonrası milat kabul edilirken, vatandaşlar için geriye doğru milat sınırsız kabul edilmiştir

Darbe girişimi sonrası “darbeye karşı tedbir” diye alınan 31 adet olağanüstü hal kanun hükmünde kararname ile yüz binlerce kamu personeli, tüm kazanılmış ve özlük hakları yok sayılarak, her türlü savunma ve hak arama hürriyetinden mahrum edilerek görevlerinden ihraç edilmiştir.

Bu kararlardan birçok hukuksuzluk ve adaletsizlikler yapılmış, on binlerce mağduriyet oluşmuş ve bunun sonucu olarak, KHK’lar, Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri haline gelmiştir.

Bu süreçte;

• Hukuk devleti ilkeleri,

• Kanunsuz suç ve ceza olmaz ilkesi,

• Sanığın masumiyet karinesi ilkesi,

• Kanun ve ceza normlarının geri işlenmeyeceği ilkesi,

• Yargılama ve savunma yapılmadan ceza olamayacağı ilkeleri ihlal edilmiştir. Bu vesile ile devlet ve hukuka olan güven ilkesi ciddi anlamda zedelenmiştir.

Bu kararnamelerle yaklaşık 250 bin vatandaş, aileleri ve hatta çocuklarıyla beraber cezalandırılmış, özel sektörde bile çalışmalarına izin verilmemiş, 100'ün  üzerinde kişi intihar etmiş, 1000'in üzerinde kişi mesleği olmayan işlerde çalışırken iş kazası veya hastalıktan dolayı hayatını kaybetmiş, 24 bin civarında kişi üniversitelerinden uzaklaştırılmış ve daha birçok mağduriyetlere sebep olmuştur.

Bütün bunlardan başka, haklarında hiçbir adli ya da idari işlem yapılmamasına rağmen, on binlerce kişi, “terör örgütleriyle irtibatlı ve iltisaklı” olarak ilan edilmiş ve toplumun içinde bu damga ile yaşamak zorunda bırakılmışlardır.

Bu mağduriyetleri dile getirenler bile “terör örgütleriyle irtibatlı ve iltisaklı” diye suçlanmış veya suçlanma korkusuyla sesiz kalınmıştır.   Ve maalesef söz konusu insanlar adeta toplum içinde vebalı ve lanetli hale getirilmiştir.

Şunu tekrar açıklamakta fayda var: Darbeye katılmış, darbecilerle irtibatlı olmuş, devletine ve milletine karşı eline silah almış, silah alanları desteklemiş veya şiddete karışmış olanlar, elbette gerekli cezayı almalı, buna hiç kimse zaten itiraz etmez.

Bizim bahsettiğimiz, hiçbir şekilde irtibat ve iltisakı tespit edilmemiş, yalan, yanlış veya iftiralara dayalı mağdur olmuş, yargılamalar sonucu beraat etmiş  kesimlerden oluşan mağduriyetler içindir.

Dikkat edilmesi gereken, bir kişinin suçlu olup olmadığı, ancak o kişi hakkında tarafsız ve bağımsız yargı kuruluşlarının sürdüreceği adil yargılanma ve savunma hakkının esas alındığı bir muhakeme sürecinin sonunda tespit edilmiş olmasıdır. Bizim dikkat çekmek istediğimiz, "kurunun yanında, yaşın yanmamasıdır".

7 yılın sonunda, hakkında beraat kararı verilmiş olan kamu görevlileri başta olmak üzere, mağdur olan tüm vatandaşlarımız, artık haklarına kavuşmalıdır.

Hatta darbe teşebbüsünün, gerçek failleri, mahiyeti, maliyeti, yargılama süreçlerini, sorumlu ve mağduriyetlerin ortaya çıkarılması için TBMM’de, tekrardan muhalefet ağırlıklı yeni bir  “araştırma komisyonu” kurulmalı ve önceki komisyonun tutanakları açıklanmalıdır.

Devletin dini adalettir, adaleti istemek ve uygulanması için katkı sağlamak hepimizin görevidir.

Adalet; düzenli ve dengeli davranma, her şeyin ve herkesin hakkını verme, haksızlıklardan uzaklaşarak orta yolu tutma, bir şeyi yerli yerine koyma, insaf ve eşitlik anlamında bir terimdir. Geniş kapsamlı bir kavram olan adaletin zıttı zulüm, “gadr” ve “insafsızlıktır”. (İslam Ansiklopedisi)

“İslam'da adalet, hukuk önünde herkese eşit davranmak, kültür, bilgi ve mevki farklılıklarından dolayı insanlara başka başka davranmamak demektir. İslam bu anlamda her ferdin ve her toplumun karşılıklı olarak işlerinde değişmez bir ölçü şeklinde yerini almış, istek ve heveslere yer vermemiş, sevgi ve nefretlere uymamış, akrabalık ve yakınlık bağlarına göre ayarlanmamış, zengin-fakir ayırımı gözetmemiş, kuvvetli ve zayıf farkını göz önüne almış bir adalet anlayışı getirmiştir. Bunun için İslam, toplum içinde yaşayan bütün kesimlerin birliğini sağlayan prensipler koymuş, ümmetin güvenliğini garanti altına alan bir düzen kurmuştur.” (İslam Ansiklopedisi)

"Ey iman edenler adaleti ayakta tutarak Allah için şahitlik* edenler olun. Kendinizin, ana ve babanızın aleyhinde bile olsa (şahitlik ettiğiniz kimseler) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. Adaleti yerine getirebilmek için heva ve hevesinize uymayın. Eğer eğri davranır veya yüz çevirirseniz, Allah yaptıklarınızdan haberdardır." (Nisa, 135)

Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutun, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun; bu, takvâya daha uygundur. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır”. (Maide 8)

Vesselam